Gazeteci Cemal Kaşıkçı dosyasında, mahkeme durma kararı vererek dosyanın Suudi Arabistan Krallığı adli makamlarına gönderilmesine karar verdi. Bu karar, kamuoyunda siyasi ve hukuki olarak çok tartışıldı ve tartışılmaya da devam edecek gibi görünüyor. Bu durumun, mevcut siyasal iktidarın yargıya intikal etmiş konularda söylemlerinin tam aksine bir tutum olarak, konjonktürel siyasi çıkarları için yargıya müdahale etmesi ve kendisine baskı uygulayan başka ülke menfaatleri doğrultusunda yargıya karar aldırma yönü ile birlikte siyasi, iç işlerine müdahale, yargı bağımsızlığı ve egemen ülke kavramları açısından tartışılması gerekmektedir.
Örneklemek gerekirse, "Bu can, bu bedende durduğu sürece" denilerek hakkında Fethullahçı terör örgütüne üyelik ve casusluktan yargılama yapılan Rahip Brunson'ın, Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Trump'ın baskıları sonucunda serbest bırakılması ve yine hakkında terör örgütü üyeliğinden yargılama yapılan Deniz Yücel'in, Almanya Şansölyesi Merkel'in müdahalesi ile serbest bırakılması ilk çırpıda sayılacak örnekler arasında yer alır. Cemal Kaşıkçı'nın canavarca hisle ve eziyet çektirilerek öldürülmesi sonrasında gerek Türkiye gerekse de dünya kamuoyu ayağa kalkmıştır.
Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018'de evlilik belgesi almak için gittiği Suudi Arabistan'ın İstanbul Konsolosluğunda öldürüldü ve cesedi Suudi Arabistan'a götürülerek burada yok edildi. Olayla ilgili düzenlenen iddianamede, Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi eylemiyle ilgili görevlendirme yapmak ve talimatı vermekle suçlanan şüpheliler Ahmet Bin Muhammed El Asırı ve Saud Al Kahtani hakkında tasarlayarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek öldürmeye azmettirme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis; Kaşıkçı'yı Suudi Arabistan'a götürmek, kabul etmediği takdirde öldürmek üzere fikir birliği ve ortak suç işleme kararıyla hareket etmekle suçlanan, planlama ve iş bölümü yapan ve nihayetinde boğarak öldüren 18 şüpheli hakkında da ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edildi. Ayrıca ek iddianamede de ikisi konsolosluk çalışanı altı firari şüpheli hakkında, suçlamalar yer aldı. İddianamede tüm deliller ortaya konularak cinayetin nasıl planlandığı ve kimler tarafından gerçekleştirildiği ortaya konuldu ve sanıklar hakkında tutuklama kararı ve kırmızı bülten çıkarıldı.
İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 223/8. Maddesi uyarınca durma kararı vererek dosyanın Suudi Arabistan Krallığı adli makamlarına devredilmesine karar vermiştir. Türk Ceza Kanunu'nun 8. maddesi uyarınca; "Türkiye'de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır. Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi halinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır...". şeklindedir. Bu maddeden açıkça anlaşılacağı üzere, Türkiye'de işlenen suçlarda yargı yetkisinin Türk mahkemelerinde olduğu tartışmaya mahal vermeyecek şekilde düzenlenmiştir. TCK'nın 9. maddesinde ise Türkiye'de işlenen bir suç nedeniyle yabancı ülkede yapılan yargılama sonucu verilen karara rağmen kişinin Türkiye'de yeniden yargılanacağı belirtilmiştir.
Adalet Bakanlığınca, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu'nun ‘Soruşturmanın ve Kovuşturmanın Devri' başlıklı 23. maddesi uyarınca istenilen görüşe olumlu yanıt verildiği açıklanmıştır. Kanun'un 23. Maddesi, "Bu Kanun ve taraf olunan milletlerarası antlaşmalar çerçevesinde, işlenen suçlarla ilgili Türkiye'de yürütülen soruşturma veya kovuşturmalar yabancı devletlere devredilebilir; yabancı devletlerde işlenen suçlarla ilgili yürütülen soruşturma veya kovuşturmalar devralınabilir. Milletlerarası andlaşma bulunmaması hâlinde, mütekabiliyet ilkesi esas alınarak bu Kanun çerçevesinde soruşturma veya kovuşturmalar devredilebilir veya devralınabilir." şeklinde düzenlenmiştir.
Mahkemece verilen kararın her ne kadar Kanun'un 23. maddesine uygun olarak verildiği kabul edilse de aynı Kanun'un ‘Adli İş Birliği Taleplerinin Reddi' başlıklı 4. maddesine göre; "Yabancı devletlerin adlî iş birliği talepleri;
a) Türkiye'nin egemenlik hakları, millî güvenliği, kamu düzeni veya diğer temel çıkarlarının ihlal edilmesi,
b) Talebe konu fiilin sırf askerî suç, düşünce suçu, siyasî suç veya siyasî suçla bağlantılı bir suç olması,
c) Talebe konu kişinin ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüşleri nedeniyle bir soruşturma veya kovuşturmaya maruz bırakılacağına veya cezalandırılacağına ya da işkence veya kötü muameleye maruz kalacağına dair inandırıcı nedenlerin bulunması,
ç) Talepte bulunan devlette savunma hakkına ilişkin temel güvencelerin bulunmaması, hâllerinde reddedilebilir." şeklindedir.
Maddenin açıklığı karşısında, Cemal Kaşıkçı'nın gazeteci olması, siyasi görüşleri nedeniyle bu cinayetin işlenmiş olması dikkate alındığında; suça konu fiilin, Türkiye'nin egemenlik haklarını ihlal etmesi nedeni ile anılan Kanun'un 4/1-a maddesine; siyasi suç ve siyasi suç ile bağlantılı olması nedeni ile de anılan Kanun'un 4/1-b maddesine karşılık gelmesi dikkate alındığında, kovuşturmanın devri talebi ve verilen karar, yasaya aykırı bir karardır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Suudi Arabistan arasında suçluların iadesi ve ceza işlerinde adli yardımlaşma sözleşmesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir mütekabiliyet söz konusu değildir. Suudi Arabistan'ın hukuk devleti olmaktan uzak olması, bu ülkede yapılacak olan yargılamanın adil ve etkin bir yargılama olmasındaki kuşkular, Cemal Kaşıkçı'nın gazeteci olması, muhalif yönü ve cinayetin Suudi Krallığının işbirliği ile işlendiği kuşkuları birlikte değerlendirildiğinde, verilen kararın hem yasaya uygun olmadığı hem de adil olmadığı apaçık ortadadır. İnanıyorum ki, karara yapılacak itiraz sonucunda itiraz mercii hukuka uygun ve adil bir karar verecektir.
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş yargılamalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu, Anayasa ve Ceza Usul yasaları uyarınca bağlayıcı olan kararların uygulanmasını isteyen muhalefet liderlerine ve yabancı ülke diplomatlarına içişlerimize müdahale ediyorsunuz diye televizyonlarda bağırıp çağıranlar, gazetelerde manşet atanlar, maalesef iktidarlarını devam ettirmek, ekonomik ve siyasi yönden destek sağlamak maksadıyla böylesine bir insanlık suçunda bile egemen ülke olmanın temel yapı taşı olan yargı yetkisinden vazgeçmişlerdir.