Bu dönemde alternatif, modern ve çoğu zaman anarşist çağdaş sanatı, yüksek modanın öncü evleri destekliyor
İskandinav heykel sanatçıları, Michael Elmgreen ve Ingar Dragset, 2005 yılında yüksek moda markalarının insanların kafasında yer ettiği biçime ve tüketime eleştiri olarak, bir lüks marka olan Prada’nın mağazasını alışıldık kentsel bölgesinden koparıp çölün ortasına Texas’ın batısında, kuş uçmaz kervan geçmez küçük bir kent olan Marfa’ya taşıyan bir mağaza heykeli, enstalasyonu yapmaya karar veriyorlar. Heykel, hiçliğin ortasına inşa edilmiş bembeyaz, ışıl ışıl, tek odalı bir Prada mağazası vitrininden oluşuyor. Bir kapısı olmadığı için içeri girmek mümkün değil. Amaç, eleştirel yaklaşımla bu ışıl ışıl Prada mağazası biçiminde tasarlanan heykelin hiçliğin ortasında çürüyüp görkemini yitirmesi ile lüksü ve tüketimi eleştirmek. Fakat bu projeyi duyan Miucca Prada, sanatçıları destekliyor ve hatta Prada logosunu diledikleri gibi kullanabileceklerine dair onlara izin veriyor, dahası vitrinde sergilenmek üzere orijinal Prada ayakkabı ve çantalar gönderiyor.
Ancak, heykel açılışından hemen sonra yağmalanıyor ve içindeki lüks ürünler çalınıyor, hatta çalınan ürünler Miuccia Prada tarafından tekrar yenileniyor. Zamanla heykel büyük bir cazibe merkezi haline geliyor, Prada Marfa yol tabelaları dahi yok satıyor, sosyal medyada sayısız paylaşımda etiketleniyor ve bunun üzerine şehir meclisi tarafından sürekli bakımının yapılmasına ve güvenlik kameraları ile korunmasına karar veriliyor.
Böylece, başta bir tüketim kültürü eleştirisi olarak tasarlanan ve çürüyüp yok olması düşünülen Prada Marfa, içinde yalnızca Prada sergilenen bir mini müze olarak kalıcılaşıyor.
Bu mini müzeyi bir kenara koyarsak öte yanda lüks moda markalarının bugün yalnızca kendi tarih ve arşivlerini değil, eşsiz sanat koleksiyonlarını sergiledikleri kendi isimlerine ait müzeleri olduğunu, ve gitgide özellikle çağdaş sanata daha çok destek verdiklerini görüyoruz.
2014 yılında açılan, yüksek modanın en büyüklerinden LVMH gruba ait Fondation Louis Vuitton bunlardan biri. Paris’in batısındaki Jardin d’Acclimatation parkında yer alan bu modern sanat müzesi Priztker ödüllü ünlü mimar Frank Gehry’nin imzasını taşıyor. Camdan yelkenlere sahip devasa bir gemiyi andıran müze tamamen şeffaf olduğu için gökyüzü ve ağaçlar hemen üzerinizde size eşlik ediyor. Müze, muazzam mimarisi ile şimdiden Paris’in en önemli simgelerinden biri oldu ve yeni bir Centre Pompidou olarak görülüyor. Matisse, Munch, Picasso, Monet, Kandinsky gibi ünlü ressamların önemli eserlerinden oluşan geçici sergilerin yanı sıra hem LVMH grubun, hem grubun sahibi Bernard Arnault’nun kişisel olarak sahip olduğu sanat eserlerini bu müzede görmek mümkün. Thomas Shütte’nin “Mann im Matsch” isimli eseri ve Murakami’ye ait devasa eserler bunlardan bazıları. Sanat sergileri yanında konserler, artistik performanslar, masterclass ve atölye çalışmaları ile de oldukça davetkar olan müze yalnızca ilk yılında 1,2 milyon ziyaretçi ağırlamış ve bu rakamın dörtte birini 26 yaş altı gençler oluşturuyormuş.
Sanata dair alanlar yaratmaya 90’lı yıllarda başlayan Prada ise Venedik’te açtığı sanat galerisinden sonra Milano’da, uzun dönem yoldaşı mimar Rem Koolhas’ın imzasını taşıyan Fondazione Prada isimli bir müze tasarladı. Koolhas, Milano’daki 1900’lerden kalma bir içki imalathanesini Fondazione Prada için altın suyuna batırılmış bir ev, traverten ve dev bir kuleyi de barındıran bir sanat merkezine dönüştürdü. Fondazione Prada, çağdaş sanat sergileri; mimari, sinema ve felsefe sergileri gibi pek çok farklı dil ve disiplinin birlikte yer alabildiği, deneyselliğe de açık olan bir çağdaş sanat ve performans merkezi olarak Milano’nun gözdelerinden biri oldu.
Yine İtalya’nın köklü yüksek moda evlerinden Gucci ise kuruluşunun 90. yılını bir müze ile taçlandırmıştı. Markanın ikonik tasarımlarının ve tarihinin de sergilendiği Gucci Museo’nun içinde yine bir çağdaş sanat galerisi yer alıyor. Gucci Museo’nun binası, yukarıda bahsettiklerimizden farklı olarak Floransa’da, Piazza della Signoria’nın üzerinde 14. yüzyılda inşa edilmiş olan görkemli Mercanzia sarayı. Yine geçici sergiler yanında Gucci grubuna ait önemli eserlerden oluşan sanat koleksiyonu burada görülebiliyor.
Bugün kendi adını ve tarihini yaşattığı bir müze kurarken çağdaş sanata bu önemli desteği veren Gucci Museo’nun bulunduğu Piazza della Signoria’da 1497’de evlerden toplanan, içinde Boccaccio ve Botticelli gibi isimlere ait kimi sanat eserlerinin törenle yakıldığı yer olması ise hikâyenin ilginç tarafı.
Bir dönem Medicilerin destekleyip finanse ettiği ve kiliseyi çıldırtan Rönesans gibi bu dönemde de alternatif, modern ve çoğu zaman anarşist çağdaş sanatı yüksek modanın öncü evleri destekliyor.
Ve yeniden ilk paragrafa dönüyoruz: Tüketimi protesto eden bir eserde bile lükse ait bir imza yer alabiliyor.