Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mayıs ayında söylediği "1 milyon Suriyelinin gönüllü geri dönüşü için hazırlık yapıyoruz" sözleri sahada da karşılığını bulmaya başlamış; özellikle de sayıları 30 civarında olan Geri Gönderme Merkezleri'nde... "Gönüllü" geri dönüşlerden çok, zorunlu dönüş hikayelerine rastlıyoruz.
'7 Kasım tarihinde Sivas-Gürün'de bir yolcu otobüsü, valiliğin açıklamasına göre yağışın yol açtığı kaygan zemin nedeniyle devrildi. Otobüs Tuzla Geri Gönderme Merkezi'nden Diyarbakır'daki Geri Gönderme Merkezi'ne Suriyelileri taşıyordu. Otobüste 38 Suriyeli, iki şoför ve 5 de jandarma vardı. Kazada iki Suriyeli hayatını kaybetti, çok sayıda Suriyeli ve üç jandarma da yaralandı. Mahmut Elhac Ali ( 26), Ahmet Musa Elmuslat (29) hayatını kaybeden İki Suriyeliydi.
Sıradan bir kaza gibi görünen olaya kadrajı biraz yaklaştırdığınızda ardındaki ihlaller ortaya çıktı. Kazadan yaralı olarak kurtulanlar konuştu. Tuzla Geri Gönderme Merkezi'nden otobüse bindirildikleri andan itibaren yaşadıklarını anlattılar İnsan Hakları Derneği'nin İstanbul Şubesi'nde. 24 yaşındaki Abdülkadir Derkoçi, 6 yıldır Türkiye’de. İdlib’ten gelmiş. Mobilyacıda sigortasız çalışıyordu. Di'li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü şu an işsiz. Bir kaburgası kırık ve yüzü yanlış yapılan dikiş nedeniyle belki de hayatı boyunca taşımak zorunda kalacağı izlerle dolu.
Gazeteciler olarak bizler de çıplak gözle derin izleri görüyoruz. Savaşın, mülteciliğin, nefretin, ırkçılığın, yokluğun, geleceksizliğin, yersiz yurtsuzluğun izi gibi... Suriyeli genç Geçici Koruma kaydı Manisa'da olduğu gerekçesiyle İstanbul'da kimlik kontrolüne takılıyor ve kendisini Tuzla Geri Gönderme Merkezi'nde buluyor.
"Bazı arkadaşlarımızı dövmüşler, küfür etmişler. Ben yaşamadım. Ellerimiz kelepçeli yolculuk yaptık. Su vermediler. Yemek vermediler. Tuvalet molası da yoktu. Otobüs şoförü galiba uyumuş. Kemer takmamıştık, ellerimiz bağlıydı. Kazadan sonra 6 gün devlet hastanesinde kaldım. Sağlık durumuma rağmen beni öyle Sivas otogarına bıraktılar. Manisa'da hiç tanıdığım olmadığı için İstanbul'a geldim. Burada özel doktora gittim çünkü buradaki devlet hastaneleri bize bakmıyor. (Kaydının Manisa'da olması nedeniyle). Doktor bana 'Senin dikişini kim yaptı, böyle dikiş yapılır mı?" dedi. Benim suçum ne? Benim yüzümde mi dikiş yapmayı öğreniyorlar?"
Muhammed İbrahim El Hammuel, 2 yıldır Türkiye'de. 19 yaşında... Halep'ten gelmiş, kaydı Kilis'te ve İstanbul'da çalışıyordu.
"5 Kasım Cumartesi günü İkitelli bölgesinde polis beni çevirdi. Mehmet Akif Karakolu’nda 12 saat kaldım. Cumartesi akşamı Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne götürüldüm. Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde bir gece kaldım. Pazar günü bizi otobüse bindirdiler. Pazartesi günü sabah saatlerinde kaza oldu. Otobüsteyken ellerimiz kelepçeliydi. Bize su ve yemek vermediler. Kaza sonucunda yaralandım. Sol kolumdan iki ameliyat geçirdim. Sağ elim de yaralı. Annem felçli babam yaşlı. Kazandığım ücreti aileme gönderiyordum. İstanbul'da kızkardeşimde kalıyorum. Devlet hastaneleri bize bakmıyor. Çünkü Geçici Koruma Kaydım Kilis... Keşke o kazada ölseydim de bu duruma gelmeseydim!"
Kazayla ilgili hukuki süreci takip eden avukat Tahir Demir, kelepçeli yolculuğun insan haklarına aykırı olduğunu, ellerinin kelepçeli olmasının tabloyu daha ağır hale getirdiğini, Geri Gönderme Merkezleri'ndeki hak ihlalleri konusunda sonuç alamadıklarını, son dönemde ihlal haberlerinin arttığını aktardı:
"Vefat eden arkadaşlarımız ezilmişler. Birbirlerinin üzerine düşüyorlar kaza sırasında. Ellerinin bağlı olması, hiçbir yeri tutamıyor olması ölüme sebebiyet vermiştir diye düşünüyorum."
Kaza sonrası paylaşılan fotoğraflarda yerlerde plastik siyah kelepçeler yer alıyordu. Sığınmacı Hakları Platformu üyesi Taha El Gazi de otobüs devrildiği için insanların üst üste yığıldığını aktardı.
El Gazi "1 milyon Suriyelinin gönüllü dönüşü" siyasetinin sahadaki yansımalarını şöyle aktardı:
'Geçici Koruma Kimliği olmasına rağmen maalesef bazı insanlar sınırdışı edildi. Geçiçi Koruma Kimliği varsa o kişinin kayıtlı olduğu ile gönderilmesi gerekir. Herhangi bir Suriyeli sığınmacı Geri Gönderme Merkezi’ne alındıktan sonra iletişim hakkı engelleniyor. Bu kişi cani bile olsa ailesiyle avukatıyla iletişim konusu en temel haktır. Ama ne yazık ki Suriyeliler yollarda çevrilirken, Geri Gönderme Merkezleri’ne alınırken bu insanlar aileleriyle avukatıyla iletişim kuramıyorlar. Bize gelen vakalarda kayıp kişi bir hafta ya da iki hafta sonra Azez’de, İdlib’te çıktı.
İktidarın "gönüllü gönderme" açıklamasından sonra sistemsel bir baskı başladı. STK'lar geri dönüşlerle ilgili artık. Hak ihlali olduğunda iktidara yakın STK'lar sessiz kalıyor. Muhalefetin Suriyeli karşıtı açıklamalarına karşı sadece açıklama yapıyorlar. STK'lar da korkuyor. "Suriyeli bir vatandaşı dövebilirsiniz, ona küfredebilirsiniz, hakkını gasp edebilirsiniz, öldürebilirsiniz" algısı var artık. Çünkü kimse hakkını aramayacak algısı var. Bu çok tehlikeli. Irkçılık, ayrımcılık kafasına geldiğiniz zaman Suriyeli toplumun hedef alan siyasetçiler yarı öbür gün Türk toplumunun diğer azınlık topluluklarını da hedef alır. Biz mültecilerin hakkını ararken toplumun diğer azınlıklarının da hakkını arıyoruz. Sivas'taki kazada yaralananların talepleri basit; tazminat ve İstanbul'da devlet hastanelerinde tedavi hakkı."
Kendisi de Suriyeli olan Taha El Gazi, Esad'ın kontrolündeki bölgelere kimsenin gitmek istemeyeceğini, BM raporlarının Suriye'nin tamamının güvenli olmadığını, İdlib, Azez gibi bölgelerde ise El Nusra'nın olduğunu, insanların bu nedenle de gitmek istemeyeceğini söyledi.
İdlib'te inşaatı devam eden briket evlerin 10 yıl süreyle oturulması durumunda kişiye verileceği, maaş ve maaş gibi teşviklerin olduğunu da aktaran El Gazi, "STK'lar da suskun. İstanbul'da 350 STK var, davet ettik ama gelmediler" dedi.
Göç İdaresi'ne bağlı Geçici Koruma Merkezleri nakil uygulamalarında özel firmalardan otobüs kiralıyor. Sivas'ta kaza yapan firmanın adını öğrenemedik. Kazayı yaşayanlar da bilmiyor.
Tuzla'dan Diyarbakır'a neden götürüldükleri konusunda da "Son dönemlerde en uzak noktaya götürülüyorlar" yanıtını alıyoruz.
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri de sınır politikalarının yol açtığı ağır ihlallerden söz ederken, Avrupa Birliği'nin üzerinde çalıştığı bir yasadan söz etti. "AB'nin kendi sınırlarını korumak için yapay zeka araçlarını devreye sokacağını ve buna ilişkin bir yasa çalışması yapıldığını öğrendik. Büyük insani mesele, insansızlaştırılmaya çalışılıyor. Yapılan çalışmada insan değerlendirmesi değil cihazın yaptığı değerlendirmeyle sınırlarda teslim edilecek kişilere yapılacak muamelenin belirlenecek."