ABD ve Türkiye sistemlerinin karşılaştırılmasında çoğu zaman bir klişe benzetme yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ABD’deki muadili Temsilciler Meclisidir diye... ABD Kongresi çift meclislidir. Senato ve Temsilciler Meclisi. 100 üyeli Senato’da her eyalet iki koltukla temsil edilir. 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi ise, eyaletlerin nüfusuna göre sandalyeye sahip oldukları meclistir. İşte bundan dolayı, yani, nüfus sayısına göre her eyalet/ilin milletvekili seçmesinden dolayı genellikle TBMM, Temsilciler Meclisine benzetilir. Ancak yanlış bir benzetme bu. TBMM ile Temsilciler Meclisi arasında, üyelerinin yani milletvekillerinin ağırlığı açısından dağlar kadar fark vardır. TBMM üyeleri, ne senatörlerin ne de Temsilciler Meclisi üyelerinin ağırlığına sahiptir.
ABD sistemini özellikle de başkanlık seçimleri yakından izleyenler dışında pek kimse bilmez ama ABD’de üçüncü bir federal meclis daha vardır. Bence, TBMM, üyelerinin gücü ve sistemdeki ağırlığı açısından, Senato veya Temsilciler Meclisinin değil, işte bu üçüncü meclisin muadili gibidir. Seçim Delege Meclisinden bahsediyorum. Peki ne yapar bu 'Seçim Delege Meclisinin üyeleri?
Amerikan başkanı, sanıldığı gibi doğrudan halk oyu ile seçilmiyor. Teknik olarak sandık başına giden Amerikan halkı tek işi kimin başkan olacağını belirlemek olan bir meclise delege seçmiş oluyor. Bu meclise Amerikan politika literatüründe “electoral college” deniyor. Seçim Delege Meclisinde her eyalet, 535 üyeli Amerikan Kongresine gönderdiği toplam üye kadar, seçici delege oyuna sahip. Hiçbir eyalete dahil olmayan başkent Washington DC’nin de 3 delege oyu var. Yani toplam 538 sandalyeli bir meclis.
Eyaletlerin nerdeyse tamamında delege oyları, bir bütün olarak, ‘kazanan hepsini alır (winner takes al)’ prensibiyle, o eyalette en çok halk oyunu kazanan başkan adayı tarafından kazanılmış sayılıyor. Örneğin, California’da en çok halk oyunu kazanan başkan adayı, eyaletin 55 ‘delege’ oyunu da kazanmış oluyor. Ülke genelinde toplam 538 “electoral vote(delege oyu)” var demiştik. İşte Amerikan Anayasasına göre bu mecliste salt çoğunluk(yarısının bir fazlası) oyu, 270 seçici delege oyunu kazanan aday ABD başkanı seçilmiş kabul ediliyor.
Bu meclisin üyeliği tamamen sembolik hale gelmiş durumda. Oy pusulasında sadece partilerin başkan adayının adı yazılır ve bu meclisten hiç söz edilmez. Sadece başkanlık seçimini hangi adayın kazandığını anlamak için hangi adayın bu mecliste kaç sandalye kazandığına bakılır.
Seçim Delege Meclisinin üyeleri, her ne kadar teknik olarak halk tarafından seçiliyor görünseler de gerçekte başkan adayı tarafından atanıyorlar. Bundan dolayı oylarıyla bağlılar. Yani Kasım’da hangi aday için seçilmişlerse, seçimden sonraki Aralık ayındaki o tek toplantılarını yaptıklarında o aday için oy kullanmak zorundalar. İşte bundan dolayı da başkanın kim olacağı, Aralık ayındaki bu toplantının beklenmesine gerek kalmadan Kasım’ın ilk Salı günü yapılan seçim günü ‘fiilen’ belli olmuş oluyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de neredeyse bir ‘Seçim Delege Meclisi'ne dönüşmüş durumda. Üyelerinin hiçbir özgül ağırlığı yok artık. Kim oldukları bile önemli değil. Genel başkanın keyfi kimi isterse, seçilmesi garanti yere koyup onu Meclis'e sokabiliyor. Seçildiklerinde ise hangi genel başkanın arkasında kaç sandalye olduğunu göstermenin ötesinde bir fonksiyona sahip değiller. Üyelerini teknik olarak halk seçmiş gibi görünüyor ama her milletvekili aslında kendini seçenin kim olduğunu bilir. Bu nedenle de kendi şehrindeki seçmene değil, genel merkezi veya daha doğrusu genel başkanına veya daha da doğrusu siyasi hareketin doğal liderine minnettar ve bağlı kalıyor.
TBMM'nin, ABD Seçim Meclisine benzerliği 7 Haziran seçimi ile adeta daha da netleşti. Seçimin ardından milletvekilleri sadece bir kez toplandı. Seçimden sonra koalisyon oluşmaması, erken seçim tartışmaları, vahim bir hal alan güvenlik ve dış politika krizleri hakkında hepimizin görüşlerini en az merak ettiğimiz kişiler, 7 Haziran günü ''seçilmiş'' milletvekilleri. Dahası bu milletvekillerinin bir kaç değerli istisna dışında büyük çoğunluğu da, kaale alınmamayı çok umursuyor görünmüyorlar. Milletvekili seçilmekle oluşan özlük haklarını koruyup koruyamayacakları onları bugün için doğrudan ilgilendiren tek konu gibi. Adeta atandıkları Meclise geldiler yeminlerini edip rozetlerini taktılar ve ‘parti büyükleri’ tarafından tatile gönderildiler. Milletvekilliğinin bu acizliği elbette sadece 7 Haziran'dan sonra oluşan Meclise veya bir partiye has bir sorun değil. Grup kararı, parti disiplini adı altında milletvekili iradesinin gaspedildiği bir Meclisten söz ediyorum. Kritik bir konuda gizli oylama yapılıp yapılmamasının açık oylamaya sunulduğu bir Meclisten söz ediyorum. Yüzlerce maddelik torba yasaların bir gecede geçtiği bir Meclisten söz ediyorum. Yani, milletvekillerinin hangi yasa tasarısı ne getiriyor ne götürüyor bilme şansının olmayacağı... Milletvekilinin tek yapması gerekenin her hangi bir oylama yapıldığında grup başkanvekiline bakıp o hangi yönde oy kullanmışsa o yönde oy kullanması olduğu bir meclisten söz ediyorum.
Peki ABD'de durum nasıl? Örneğin, bugünlerde ülke, dünyanın büyük güçlerini de bir araya getirerek bir numaralı dış politika sorununda, İran ile tarihi bir antlaşmaya imza atmış. Ama Obama yönetimine bu yetmiyor. Her milletvekili ve senatörü tek tek ikna etmesi gerekiyor. Sadece rakip parti değil kendi partisinden senatörler ve milletvekillerinden de bu 'milli' antlaşmayı onaylamayan ve bunu da açıklıkla duyuran isimler var. Obama yönetimi kendi partisinden yeterli desteği bulamazsa ABD'nin İran antlaşması geçersiz hale gelebilir. ABD'de Kongre'ye üye seçilmenin bir özgül ağırlığı, bir işlevi var.
Türkiye’de sivil siyaset ve demokrasi yolunda en acil reformun Siyasi Partiler Kanununun yeniden ele alınması olduğu açık. Bu yasa adeta Türkiye’de 'gerçek bir siyasal parti’ oluşmasının engellenmesi amacıyla yapılmış gibi. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, genel başkanlara ve onların kamuoyunca görülmesi imkansız çıkar, ilgi ve algı dünyalarına mahkum edilmiş bir politik yaşamdan demokrasi, çoğulculuk ve sivil yönetim çıkmaz. Maalesef seçim günü milletvekili değil sadece sandalye seçiyoruz. Ne millet, iradesinin ve vereceği temsil yetkisinin bu şekilde gaspından rahatsız, ne de sandalye muamalesi görenler...