19’ncu yüzyılın ortalarından ve 20’nci yüzyılın ortalarına kadar Amerikan şehirleri ‘politika ağalarının (political boss) elindeydi. Bu ağalar bir mafya örgütlenmesi gibi oluşturdukları politik sistemleri ve yolsuzluklarıyla olağanüstü zenginleşiyor, sahip oldukları zenginlikten destekçilerini ve partilerini de yararlandırıyordu. Bu mafyavari politik toplulukların en ünlüsü, dönemin muhafazakar partisi olan Demokratların New York teşkilatı içinde kurulan ‘Tammany Hall’dur.
Tammany topluluğunun geçmişi ABD özgürlük savaşı yıllarına kadar uzanıyor. Grup adını, bir efsane mi yoksa gerçekten yaşamış mı olduğu tam bilinmeyen Kızılderili reisi ‘Tamanend’ten alıyor. Bu politik grupta, Kızılderili etkisi çok belirgin. Liderlerini "Sachems (Seyçım okunuyor. Kızıldeirli dilinde kabile reisi demek)" ve binalarını "wigwam (Kızılderili dilinde çadır)" gibi Kızılderili isimleriyle adlandırıyorlardı. Tammany reisleri deyince ilk akla gelen William 'Boss' Tweed’ti. Bu yolsuz politikacının, New York Times gazetesinin haberleri etrafında medya tarihine de geçen ilginç öyküsünü ‘Tarihin En Büyük Belediye Yolsuzluğu’ yazımda anlatmıştım.
Yolsuzlukta bir efsaneye dönüşen diğer Tammany politikacısı ise George Washington Plunkitt’ti. 20'nci yüzyıla girilirken New York şehir yönetiminde büyük ağırlığı olmasına rağmen, Amerikan politik literatüründe şöhret kazanması, gazeteci William Riordan’ın onun hakkında yazdığı bir kitapla oldu. Plunkitt’in toplantılardaki konuşmalarını takip eden ve bu konuşmaları şehrin gazetelerinde yayınlayan Riordan, daha sonra 1905 yılında bunları bir araya getirip kitap olarak yayınladı. ‘Plunkitt of Tammany’ başlıklı kitap, Amerikan belediye yönetimi ve şehirleşme politikalarında, en fazla referans verilen kitaplardan birine dönüştü. Arazi spekülasyonları ve ihale hilelerindeki yolsuzluklarla aşırı zenginleşmiş Plunkitt’in bu kitaptaki konuşmalarından birinde, yolsuzuklarına ‘honest graft (dürüst yolsuzluk)’ diyerek, yaptığı yolsuzlukların, hırsızlık olmadığını savunuyor. Ona göre, bir yolsuzluktan, kendisiyle beraber, partisi ve şehir de kazanıyorsa o yolsuzluğu, hırsızlık değildi.
Bu savunma, 19'ncu yüzyılın son çeyreği ile 20'nci yüzyılın ilk çeyreği arasındaki şehirleşme politikalarında ve yerel yönetimlerdeki çürümenin yozlaşmanın, meşruiyet iddia edebilecek kadar cüretkar hale geldiğinin önemli göstergelerinden biri olarak anılıyor. İşte, Plunkitt’in, ağzınız açık okuyacağınızı düşündüğüm konuşmalarından biri:
Bugünlerde herkes biz Tammany adamlarının yolsuzlukla zenginleştiğini konuşuyor. Fakat, kimse ‘iyi yolsuzlukla’, ‘kötü yolsuzluk’ arasındaki farkı belirtmiyor. Bu ikisi arasında bir dünya fark var. Evet, ben de dahil bir çok adamımız politikada çok zengin oldu. Büyük bir servetin sahibi oldum ve her geçen gün daha da zenginleşiyorum. Ancak, benim yolsuzluğum, bar işleticileri, kumarbazlar, karanlık mekanları işletenlerinki gibi dürüst olmayan bir yolsuzluk değil. Politika yoluyla zenginleşen kimseninki değil.
Dürüst yolsuzluk var ve ben bunun iyi bir örneğiyim. Bütün işleyişi şu şekilde özetleyebilirim: ‘’Önümdeki fırsatları gördüm ve onları kaçırmadım’’. Bunu örneklerle açıklayayım. Partim şehrin iktidarını elinde tutuyor. Dolayısıyla bir çok kamu yatırımı inşaatı yapması gerekiyor. Diyelim ki, bir yere park inşaatı yapılması planlanıyor. Bana doğan fırsatı görüyor ve kaçırmıyorum. Park yapılacak yerin etrafına gidiyor ve satın alabileceğim bütün evleri arsaları satın alıyorum. Ardından, park planı kamuya açıklanıyor ve kimse ilgi duymazken benim önceden satın aldığım arazilere büyük bir rağbet oluşuyor. Şimdi benim, bu öngörümle yaptığım yatırımıma oluşan rağbete uygun bir fiyat biçip arazileri satmamda dürüstlüğe aykırı ne var? Elbette hiçbir şey yok. İşte bu suç olmayan dürüst yolsuzluktur. Veya diyelim ki bir yere köprü yapılacak. Köprü planı kamuoyuna açıklanmadan köprü planlanan yere yakın arazileri ucuza satın alıyorum. Sonradan kendi fiyatımla satıyorum, banka hesabıma biraz daha para giriyor.
Siz olsanız bunları yapmaz mıydınız? Bu, Wall Street’te, kahve veya pamuk borsasında ileriyi görüp pozisyon almak gibi bir şey. Bu dürüst bir yolsuzluk. Ve bu fırsatlara yılın her günü bakınıyorum. Dürüst olmam gerekirse epeyce fırsatı da yakaladım. Size bir tanesini anlatayım. Nerede olduğu önemli değil, bir yere büyükçe bir park inşa edilecekti. Ben hemen bölgeye gidip arsalara bakmaya başladım. Dikkatimi, kimsenin almak istemeyeceği büyükçe bir bataklık çekti. Bataklığı çabucak satın aldım. Herşey düşündüğüm gibi gelişti. Planlamada, parkın, Plunkitt bataklığı olmadan inşa edilemeyeceği anlaşıldı. Ve bataklığa oldukça yüklü bir fiyat ödemek zorunda kaldılar. Şimdi bunda dürüst olmayan ne var? Yine şehrin yukarısındaki sulak alanlardan da epeyce para kazandım. Yıllar önce, şehrin su ihtiyacına yönelik yatırımlar için ihtiyaçları olacağını düşünerek oradan epey bir arazi satın aldım. Bir şekilde planladığım gibi oldu. Şimdi öngörümün ve elde ettiğim karın tadını çıkarmayayım mı? Sadece arazi de değil, para kazanabileceğim herşeyde ‘fırsatı’ kullanmasını biliyorum. Örneğin, şehir yönetimi caddeleri yeniden kaplamaya karar verdi ve eski kaplamaya ait birkaç yüzbin eski granit bloğu satışa çıkardı. Ben bunları almak istiyordum çünkü daha sonra kaça satabileceğimi biliyordum. Aslında bu işte tekeldim. Ama gazeteler satış ihalesinin haberini yapınca New Jersey’den ve Brooklyn’den üç alıcı daha çıktı. Ama pes etmedim. Onlara gidip bu 250 bin granit taştan kaçına ihtiyaçları olduğunu sordum. Biri 20 bin adet, biri 15 bin adet ve bir tanesi de 10 bin adet istedi. Onlara dedim ki, ihalede fiyatı yükseltmeyin istediğiniz taşları size bedava vereceğim. Tabii ki hemen kabul ettiler. İhalede açık artırım görevlisi, ‘bu 250 bin asfaltlama taşına kaç para veriyorsunuz?’ diye bağırdı. Ben, ‘2 dolar 50 cent’ diye cevap verdim. ‘Şaka yapıyorsunuz her halde, gerçekten kaç para veriyorsunuz?’ diye tekrarladı. Ancak kısa süre sonra 2 dolar 50 cent’in bir cent bile üzerine çıkan olmaması üzerine 250 bin taşı bu fiyata bana satmak zorunda kaldı. Ben de diğer üç kişiye paylarını verdim.
İşte böyle usulüne uygun yolsuzlukla zengin oldum. Şunu diyeyim ki şehri soydukları iddia edilen politikacıların çoğu da bu şekilde zengin olur. Hiçbiri şehir bütçesinden bir dolar bile çalmaz. Önlerindeki fırsatı görürler ve bu fırsatları kaçırmazlar. ‘Reform ve adalet' vaadiyle gelen yeni yönetimlerin, seçim kampanyası vaatlerini yerine getirmek için seleflerinin kamudaki hırsızlıklarını tespit edebilmek uğruna yaptıkları araştırmalara yarım milyon dolar harcamalarına rağmen hiçbir delil bulamamalarının sebebi budur.
Herşey usulüne göre yapılmıştır. Harcama gelir kalemlerinde yanlışlık yoktur. Şehrin bütçesinden doğrudan birşey çalınmamıştır. Herşey tamamdır. Bu yeni yönetimlerin bütün gösterebildikleri, şehrin bakanlıklarını yöneten Tammany politikacılarının arkadaşlarını kayırması ve yasalara uygun şekilde arkadaşlarına da dürüst yolsuzluklar yapma fırsatları vermesidir. Şunu diyeyim ki, bu durum da Tammany ile halkın arasını bozacak bir şey değil. Her iyi insan arkadaşlarını da kollar. Bunu yapmayan zaten halkın nazarında popüler olamaz. Özel hayatımda, vermeyi düşündüğüm değerli bir şeyim varsa, bir arkadaşıma veririm. Niye kamusal hayatta vermeyeyim ki..?
Dürüst yolsuzluğun bir başka şekline gelince... Tammany, iyi maaş dağıtıyor. Reformcuların büyük tepkisine neden oluyor bu. Ama bilmiyor musunuz ki, Tammany, bu tür maaş işlerinde kaybettiği her oya karşılık 10 oy kazanıyor. Ticaretle uğraşanlar karşı çıkabilir ama maaşla geçinen herkes, bundan dolayı seçim günü Tammany adayına sempati ile bakar.
Tammany 1901 seçiminde kaybetti çünkü halk, dürüst olmayan yolsuzluklar yapıldığı yanılgısına düştü. Dürüst yolsuzlukla, dürüst olmayan yolsuzluk arasındaki farkı göremediler. Tammany’cilerin zenginleştiğini gördüler ve şehrin bütçesini soyarak veya kumarbazlar, kanunsuzlarla işbirliği yaparak zenginleştiklerini sandılar.
İktidarın sunduğu bunca dürüst yolsuzluk imkanı varken Tammany liderleri niye öyle karanlık kişilere ve kirli işlere bulaşsın ki..? Siz olsanız böyle bir şey yapar mıydınız?
Sonuç olarak, diyebilirim ki dürüstlükle kazanılmamış tek bir dolarım bile yok. Ben öldükten sonra, mezar taşıma yazı yazma işini en büyük düşmanıma da verseler, şundan fazlasını yazamaz: ''George W. Plunkitt. Önüne çıkan fırsatları asla kaçırmadı.''
(Kaynak: William L. Riordan, Plunkitt of Tammany Hall (1905; reprint, New York: E. P. Dutton, 1963 ), 3–6.)