Reza Zerrab’ın ABD’de yargılanmasının Türkiye’de yoğun bir medya ilgisi görmesi doğal. Ancak, bir başka ülkenin yargılama süreci ile ilgili anlaşılabilir bilgisizliğe, çok zorlama bazı ima veya iddialar da eklenince önemli bir kafa karışıklığı oluşuyor. İşte Zarrab davasının savcı ve yargıcıyla ilgili medyada sık sık karşımıza çıkan bazı yanlışlar ve doğruları:
"Zarrab davasının savcısı Preet Bharara"
Preet Bharara, New York Güney Bölge Federal Başsavcısı. Sanıldığının aksine Zarrab dosyasını Bharara bizzat takip etmiyor. Soruşturmayı başlatan, dosyaları oluşturan yardımcı savcıların bağlı olduğu isim.
Bharara’nın başsavcılığında yaklaşık 220 yardımcı savcı görev yapıyor. Bu yardımcı savcılara Amerikan hukuk literatüründe ‘Assistant U.S. Attorney (AUSA)’ deniyor. Bir zanlıya hangi suçlamaların yöneltileceğine, soruşturmanın davaya ne zaman ve nasıl dönüştürüleceğine o dosyaya bakan yardımcı savcılar karar veriyor. Yine bu yardımcı savcılar, takip ettikleri soruşturma ve davalarda, gerekli gördükleri kişileri ve zanlıyı sorgulama, suçlama, tanık koruma programına alma, zanlı ile pazarlık yapma konularında yetkililer. Zarrab soruşturması ve davasında görevli yardımcı savcılar ise Michael Lockard, Emil Bove ve Sidhardha Kamaraju.
Bharara, bölge federal başsavcısı olduğu için soruşturma ve dava hakkında federal hükümet adına (mahkeme adına değil) konuşmaya, açıklama yapmaya yetkili isim. Soruşturmayı bizzat o başlatmadı, dosyayı mahkemede bizzat o temsil etmiyor. Reza Zarrab hakkında daha tutuklanmasından yıllar önce başlayan kapsamlı bir soruşturma ve takip yapıldığı ilk iddianameden açıkça anlaşılıyor. New York Güney Bölge Savcılığının 21 Mart 2016 tarihli açıklamasında Amerikan Adalet Bakanlığı Federal Soruşturma Bürosu FBI’ın New York Ofisi Kontrespiyonaj Şubesi, Amerikan Adalet Bakanlığı Ulusal Güvenlik Dairesi ve yine aynı bakanlığın Karşı Casusluk Dairesi soruşturmada rol alan birimler olarak anıldı.
Dolayısıyla soruşturmayı veya dava dosyasını, Bharara’nın kişisel karar veya kararlılığına indirgemek bilgisizlik; Bharara’nın Türkiye’den bazı çevrelerle ilişki içinde olduğu için bu davayı açtığını ima veya iddia etmek ise akıl dışı.
New York, Amerika’nın ve dünyanın en önde gelen finans kurumlarına ve bankalarına evsahipliği yapan bir şehir. Dolayısıyla finans dünyasındaki usülsüzlükler ile ilgili soruşturma yapan savcılara, kararlar veren yargıçlara, kamu denetçilerine ‘Wall Street Şerifi’ ünvanı takılması, New York gazetelerinin klişelerinden biridir. Hakkında ‘Wall Street Şerifi’ yakıştırması en fazla kullanılan isim Eliot Spitzer oldu. Spitzer, New York Eyalet Adalet Bakanı olduğu dönemde Wall Street bankalarına ve borsa yöneticilerine karşı verdiği mücadele ile "Sheriff of Wall Street" olarak anılıyordu. 2006’da New York eyalet valisi seçildi. Geleceğin ABD başkanı olarak görülürken, lüks bir fuhuş ağının müşterisi olduğu ortaya çıkınca 2008’de istifa etti.
Savcılık ve yargıçların yanı sıra ‘Wall Street Şerifi’ yakıştırması en fazla yapılan makam, New York Eyalet Finans Hizmetleri Departmanı başmüfettişliği. Eyaletteki bankaların bankacılık lisansını iptal veya muazzam büyüklükte para cezası kesme yetkileri nedeniyle oldukça kritik bir koltuk. 2015 yılına kadar departmanın başmüfettişi olan Benjamin Lawsky, birçok finans kurumuna kök söktürmesi nedeniyle ‘Wall Street Şerifi’ olarak anılıyordu.
Yani, ‘Wall Street Şerifi’ denince New York’ta ilk akla gelen isim Savcı Bharara değil, tek isim hiç değil…
Zarrab davasının görüldüğü New York Güney Bölge Federal Mahkemesi, ABD’nin en büyük federal bölge mahkemesidir. Berman bu mahkemenin yargıcı değil, yargıçlarından biridir. Mahkemede, 15’i Sulh Hakimi ve Berman da dahil 44’ü Ceza Hakimi olmak üzere toplam 59 federal yargıç görevli.
Hangi davaya hangi yargıcın bakacağına bizdeki UYAP’a benzer ‘Case Assignment System’ denen elektronik bir sistem otomatik olarak belirler. Berman’ı bu davaya her hangi bir kişi veya kurumun tasarlayarak ataması mümkün değildir.
Hayır ‘ortaya çıkmadı’, kendisi açıkladı. Federal yargılama sürecinde, sanığın yargılanacağı asıl mahkemeye ilk kez çıkarılması aşamasına ‘arraignment’ denir. Bu ilk duruşmada yargıç sanığa ne ile suçlandığını resmen tebliğ eder. Suçlu olup olmadığını sorar. Federal ceza yargılamalarının çoğunda sanıklar bu aşamada ‘suçsuzum’ der ve sonraki günlerde savcılar ile zanlılar arasında ‘pazarlık’ süreci başlar. İşte davanın ilk duruşmasının(arraignment) daha başında Yargıç Berman, sanık avukatlarına İstanbul’da BM sponsorluğunda bir toplantıya katıldığını ve davaya adil ve yetkin olarak bakacağına inandığını açıkladı. Zarrab’ın avukatı da ‘adil bir yargıç olduğunuzu biliyoruz’ diyerek bu konuda bir itirazda bulunmadı.
8-9 Mayıs 2014 tarihinde İstanbul’da düzenlenen ve Berman’ın da konuşmacılar arasında olduğu İstanbul Adalet ve Hukuk Devleti Uluslararası Sempozyumunun evsahibi, dünya genelinde sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk politikalarına katkı amacıyla Birleşmiş Milletler’in 2000 yılında kurduğu ‘Global Compact’ inisiyatifidir. UN Global Compact, insan hakları, çalışan hakları, çevre ve kamusal yolsuzluk konularında bilinç ve tavır oluşturmak için birçok dünya kentinde uluslararası sempozyumlar, forumlar, konferans ve toplantılar düzenliyor. İstanbul toplantısı da bunlardan sadece biri. Açılış konuşmasını Birleşmiş Milletler Global Compact Türkiye direktörü Yılmaz Argüden’in yaptığı sempozyumdaki değişik oturumlardaki konuşmacı ve panelistlerin bazılarının adları şöyleydi:
Avrupa Birliği Türkiye Büyükelçisi Stefano Manservisi
Harvard Üniversitei Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü Richard Fallon,
New York Üniversitesi HF Anayasa profesörü Richard Pildes,
Yale Üniversitesi HF Anayasa profesörü Heather Gerken,
İngiltere eski Başsavcı Vekili Edward Garnier,
Vermont Eyalet Başsavcısı William Sorell,
Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devlet Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Helena Lišuchová,
Avrupa Parlamentosu Sosyalist ve Demokratlar Birliği Grubu Başkanı Hannes Swaboda,
Aspen Enstitüsü Onursal Başkanı Berl Bernhard,
Dünya Bankası Başekonomisti Marina Wes,
Almanya Hessen İdare Mahkemesi Başkanı Juergen Taschk,
BM Global Compact New York yöneticilerinden Christina Koulias,
İngiltere Yüksek Mahkemesinin eski Başkanı Lord Harry Woolf,
İngiltere eski Başsavcısı ve Lordlar Kamarası üyesi Baroness Patricia Scotland,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı Prof. Paul Lemmens,
Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa Programı Direktörü Róisín Pillay,
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatović,
Uluslararası Basın Enstitüsü Direktörü Alison Bethel-McKenzie,
Financial Times Gazetesi Uluslararası İlişkiler Editörü David Gardner
Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk
Bu kadar önemli görevleri olan kişileri, İstanbul’a bir avukatlık bürosunun getirdiğini ve masraflarını karşıladığını düşünmek ve bunun üzerinden zorlama şekilde akıl yürütmek doğru değil.
Yargıç Richard Berman, bu oturumda ‘Bağımsız ve Etkin Yargı’ konulu oturumun moderatörüydü. Ona panelde eşlik edenler ise Birleşmiş Milletler Yargıç ve Avukatların Bağımsızlığı Özel Raportörü de olan Brezilyalı yargıç Gabriela Knaul, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı Prof. Işıl Karakaş, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu Üyesi ve Romanya Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı Prof. Lucian Mihai ile Özgürlük ve Demokrasi İçin Avrupalı Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı Thomas Guddat’tı.
Yine, bir yargıç olan Berman’ın sempozyumdaki 6 oturumdan yargıç bağımsızlığı ile ilgili olanının moderatörü olmasından zorlama sonuç çıkarmak da, aynı sempozyumda Hukuk Devletinde Medya ve İnternet başlıklı oturumun moderatörlüğünü CNN Türk’ten Şirin Payzın’ın yapmasından veya sempozyumla ilgili haberlere, doğru bir gazetecilik refleksiyle en fazla yer veren medya grubunun Doğan grubu olmasından hareketle bazı sonuçlara varmak kadar akıl dışı olur. Dünyanın başka yerlerinde olan biteni bile Türkiye’deki ayrımlar üzerinden okumak gibi zorlama mantıkla gidilecek olursa, eski bir aile mahkemesi yargıcı olarak çocuklara yönelik taciz ve istismarlar konusunda son derece duyarlı olan ve bu konuda yayınlanmış kitapları olan Berman’ı, Türkiye’deki bir başka tartışmayla ilişkilendirmek de pekala mümkün.
Elbette ki mahkeme sürecini yönetecek isim Berman ancak ABD’de federal ceza yargılaması, anayasal bir hak olarak jürili davalardır. Eğer sanık ve avukatı isterse, jüri yerine bütün kararı hakime bırakabilir. Bu tür yargılamaya ise ‘bench trail (kürsü yargılaması)’ deniyor. Jürinin görevi, duruşmalarda aleyhte ve lehte bütün delilleri ve tanıkları dinledikten sonra, bu delillerin sanığa atılı suçları işlediğini gösterip göstermediğine karar vermektir.
Sanık tarafı ‘kürsü duruşması’ istemezse, duruşma aşamasına geçildiğinde taraflar, sırası gelen düz yurttaşlar arasından otomatik olarak seçilmiş jüriye lehte ve aleyhte delilllerini ve savunmalarını sunacak. Süreç sonunda jüri, ‘verdict’ denen kararını açıklayacak. Verdict, yorum içermez. ‘Suçlu’ veya ‘suçsuz’ şeklinde açıklanır. Jürinin suçlu veya suçsuz kararını oybirliğiyle alması zorunludur. Burada önemli olan husus şu: Jüri, davaya ve davanın sonucuna hangi yasaların uygulanacağına, sanığın ne tür cezaya çarptırılacağına, kaç yıl ceza alacağına karar veremez. Bunları takdir edecek makam yargıçtır. Yani özetlersek eğer jürili duruşma olacaksa, Zarrab’ın suçlu olup olmadığına jüri karar verecek ve jüri suçlu bulursa ne kadar ceza alacağına ve bu cezasını nasıl çekeceğine Yargıç Berman karar verecek.