Taksim, malum kentsel dönüşüm furyasının en netameli uygulamalarından birine muhatap olan bir mekan...
Taksim, malum kentsel dönüşüm furyasının en netameli uygulamalarından birine muhatap olan bir mekan. Bu mekan daha önce de defalarca benzer muamelelere muhatap olmak zorunda kalmış. Bu yazının konusu bu uygulamaların görsel bir dökümünü çıkarabilmektir. Bu görsel arşiv gelecekte yapılması düşünülen "yayalaştırma" projesinin nasıl sonuçlar doğurabileceğine ışık tutacaktır.
Meydana adını veren Taksim su maksemi Sultan 1.Mahmut devrinde kurulmuştur. Pera bölgesine kemerlerle su getirten Sultan, burada gelen suyu taksim etmek için bir şebeke kurdurur. İstiklal Caddesinin hemen girişinde yer alan meydan çeşmesi, üzerindeki kuş evleri ile dönemin zarif estetiğini yansıtır. Meydan ismini bu su dağıtım şebekesinden almıştır.
Meydan 19.yy'a kadar önemini giderek arttırır. 19.yy da Pera bölgesinde neredeyse yarı özerk hale gelen azınlıklara zaman zaman devletin gücünü göstermek maksadıyla da olabilir, pekçok askeri tesisbu civara inşa edilir. Bunlar arasında bugünkü Taşkışla, Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Gümüşsuyu'ndaki İTÜ binaları sayılabilir. Bunun yanı sıra, Taksim meydanına da, bugünlerde yeniden inşa edileceği müjdelenen Topçu Kışlası kondurulur. Topçu Kışlasının erleri Pera'daki zevatın kulaklarının pasını silmek için sık sık Talimhane bölgesinde talimler yaparlar. Topçu Kışlası Krikor Balyan'ın eseridir ve Türk mimari geleneği ile alakasız soğan kubbeleriyle adeta meydana "Kızıl" bir estetik kazandırır.
19.yy boyunca askeri kışla olarak kullanılan yapı 31 Mart Vakası'nda İttihatçı güçlerin karşısında ayaklanmayı destekleyince cezalandırılarak boşaltılır. Artık metruk bir alan olarak kalan yapı 1. Dünya Savaşını sırasında, orta avlusu futbol sahası olarak kullanılmaya başlanır. Hatta işgal yıllarında, işgal kuvvetlerine karşı milli duygularımızı kabartan bir takım galibiyetler de bu stadda alınır. İlk milli maç ta cumhuriyetin ilanından 3 gün önce, bu statda Romanya'ya karşı oynandı ve 2-2 berabere kalındı.
(Sadece futbol değil boks müsabakaları da yapılıyor)
Artık Cumhuriyet gelmiştir. Ancak Atatürk'ün İstanbul'a mesafeli bir duruşu vardır. 1927'ye dek İstanbul'a adımını atmaz. İstanbullu yöneticiler Gazi'nin gönlünü kazanabilmek için seferber olurlar. Sarayburnu'na meşhur Krippel imzalı heykeli dikerler ki Ata, 1924'de boğazdan geçerken pas geçtiği İstanbul'a, kendi devasa heykelini açmaya gelsin. Ancak Atatürk kararlıdır ve 1926'da Atatürk heykelini yaptıran Belediye Reisi heykeli kendi açmak zorunda kalır. Ama yılmaz, daha büyük bir anıt için kolları sıvar. Bu anıt yeni düzenin simgesi sayılan Taksim Meydanında dikilecektir. Hemen dost ve müttefik İtalya'dan bir sanatçı, Pietro Canonica ile anlaşılır ve anıt 1928 yılında açılır. Ancak anıt ile birlikte meydanın da düzenlenmesi gerekecektir.
(Anıt Paketlenmiş ancak henüz açılmamış)
(Anıtın İnşası bitmiş ancak çevre düzenlemesi yapılmamış)
(Topçu Kışlası yerli yerinde duruyor)
Tüm bunlar olurken Taksim civarının "marka değeri" yükselmektedir. Ancak bölgeye yatırım yapmak isteyen sermayedarların önünde küçük bir problem vardır. Taksim civarındaki boş alanları çoğu müslim ya da gayrı-müslimlere ait kabristanlarla doludur. Bu durumda ya istimlak ya da haczetme yoluyla bu alanlar imara açılmış ve bugün Elmadağ civarındaki beş yıldızlı oteller ve tenis sahaları dikilmiştir.
(Üzerinde beş yıldızlı Divan Otelinin yükseldiği Surp Agop Mezarlığı)
Meydan düzenlenmiştir ama Topçu Kışlası hala ayaktadır ve meydanın meydan olma niteliğini engellemektedir. İstanbul'un Asar-ı Atika'larını korumakla ilgili hiçbir hassasiyeti olmayan Belediye Reisi Lütfi Kırdar'ın emriyle gerek kışla gerekse etrafındaki bir takım ticarethaneler "temizlenir".
Burası artık devrin lideri İnönü'nün adını taşıyan bir gezi parkıdır. Aynı zamanda Belediye'ye ait işletmelerin bulunduğu eğlence alanı olmuştur. "Kibar ve şen" insanların toplandığı bir merkezdir.
Ancak alan Türkiye'nin genel atmosferine bağlı olarak giderek politik bir kimlik edinmeye başlar. 1960 darbesinden sonra askeri cuntanın ilk eylemlerinden biri Taksim meydanına bir süngü dikmek oldu. Ancak süngüye zeytin dalı sarmak herhalde sadece bize özgü estetik olsa gerek.
1960-70 döneminde meydan pekçok toplumsal olaya sahne oldu. 6. Filo eylemlerinden, Kanlı Pazar'a, 77 1 Mayıs'ına kadar yakın tarihin en önemli siyasi eylemleri bu alanda gerçekleşti. Taksim artık hürriyet ve demokrasi taleplerinin dillendirildiği bir meydandı.
1980'lerden itibaren alan adeta lanetli bir mekanmış gibi tüm politik eylemlere kapatıldı. 1990'larla birlikte yılbaşı kutlamaları ile başlayan sivil girişimler ve her 1 Mayıs'ta bu satırların yazarının da dahil olduğu tekrar eden sokak savaşları ile adından sıkça bahsettiren alan nihayet 2011 yılında kutlamalara açıldı.
2010'lardan itibaren İstanbul'da "çılgın proje" peşine düşen siyasi iktidar şehrin merkezi sayılan Taksim meydanını da unutmadı ve sivilleşmenin bir nişanesi olarak yıllar önce yıktırılan Topçu Kışlasını yeniden inşa edeceğini müjdeledi. Ancak bir farkla ki Topçu Kışlası AVM olacak ve ortasındaki yeşil alan ise ağaçlar kesilip buz pisti yapılacak. Böylece "marka değeri" yüksek AVM'li bir meydanımız daha olacak.Meydan araç ve ağaçlardan arındırılarak mümtaz bir granit denizine dönüştürülecek ve böylece yayalaşacak. Ancak yayaların bir araya gelip nümayiş yapması da büyük olasılık, yasaklanacak.
İleri demokrasi araçsız ve ağaçsız meydanlarda yeşerecek..!