Erkekleri Koronavirüs'ün kadınları da erkeklerin öldürdüğü günler yaşıyoruz. 1 Aralık 2019 tarihinde Çin'in Hubei bölgesinin başkenti olan Vuhan'da ortaya çıkan Koronavirüs 21 Mayıs tarihi itibariyle dünyada 5.135.624 onaylanmış vaka ile 331.459 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. İlk vakanın 11 Mart tarihinde görüldüğü Türkiye'de ise bu tarih (21 Mayıs) itibariyle 153.548 kişide vakanın görüldüğü ve 424 kişinin hayatını kaybettiği kaydedildi. Cinsiyet olarak net bir rakam bilinmemekle beraber ülke bazında yapılan paylaşımlar ve uzmanların görüşü Koronovirüs'ün erkekleri daha ağır etkilediği hatta öldürdüğü şeklinde.
Çin, İtalya, Güney Kore ve İran'dan elde edilen veriler, erkek ve kadın ölümleri arasında kesin bir fark olduğunu ortaya koyuyor. Güney Kore erkeklerden daha fazla kadının hastalığa yakalandığını ancak daha fazla erkeğin öldüğünü duyurdu. İtalya'da, ölümlerin yüzde 80'inin erkek olduğu dahası ilk 1.697 Koronavirüs ölümünde yüzde 71'inin - 1.197 erkek; yüzde 29'unun 493 kadın olduğu paylaşıldı (1). Çin Hastalık Kontrol Merkezi'nden yapılan araştırmalar da Çin'deki ölümlerin yüzde 64'ünün erkek olduğunu kaydetti (2). New York'ta da Koronavirüs nedeniyle her yüz bin erkekten 43'ünün, her yüz bin kadında da 23'ünün yaşamını yitirdiği belirtilerek "Virüs erkekleri kadınlardan iki kat fazla öldürüyor" açıklaması yapıldı (3).
Uzmanlara göre erkeklerin bu virüse karşı daha savunmasız olmasının temel sebeplerinden biri biyolojik. Bir canlının doğuştan yani sperm ve yumurtanın birleştiği anda genetik olarak kazandığı cinsel üremeye yönelik özelliklerine biyolojik cinsiyet denmekte. X-Y kromozomal sistemine uyumlu olarak evrimleşmiş canlılar olarak XY kromozomal kombinasyonu ile erkekler doğarlar. X kromozomunun çok sayıda bağışıklık ile ilgili gen içerdiği ve kadınlar bunlardan ikisine sahip oldukları için hastalıkla mücadelede avantaj elde ettikleri bir çok bilim insanı tarafından öne sürülmekte. Human Genomics dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuç bölümünde cinsiyete özgü etkilerin bulaşıcı hastalıklara yatkınlığa katkıda bulunduğu belirtilerek X kromozomunun göz ardı edilmemesi gerektiği açıktır denmekte (4). ABD'deki araştırmalar da Koronavirüs'ün kadınlardan ziyade erkeklerde daha ağır ve ölümcül seyretmesine bağlı olarak cinsiyet hormonları üzerine çalışmaya odaklanmış durumda. Cedars Sinai Tıp Merkezi ve Stony Brook Üniversitesi Rönesans Tıp Okulu 110 hasta ile yapmayı planladığı deneyde östrojen bandı kullanılarak tedavi deneneceğini duyurdu (5). Özetle dünya basınını taradığımızda uzmanların cinsiyet bazında yapılan araştırmalarla biyolojik erkekliğe sıkışan Koronavirüs'ü açıklamaya ve tedavi etmeye çalıştığını görüyoruz.
X kromozomu ve östrojen hormonu noksanlığıyla biyolojik erkekliğin vurulduğu şu korona günlerinde kadınlar da toplumsal erkeklik tarafından vurulmaya devam ediyor. 2017 yılında 87 bin kadının kasıtlı olarak erkekler tarafından, yüzde 58'inin de yakın partneri ve aile üyeleri tarafından öldürülmesiyle bu epidemik sorun şu net tabloyu ortaya koydu: "Dünyada her gün en az 137 kadın kendi aile üyesi/üyeleri tarafından öldürülüyor (7). Türkiye ise son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olan 2019 geride bırakırken (8); 2020 yılının ilk 5 ayında da en az 79, korona günlerinden bu yana da en az 45 kadın cinayetinin yaşandığı ülke oldu (9). Bu kocaman rakamların ardındaki her bir vakayı incelediğimizde ise karşımıza çıkan ise toplumsal erkeklik…
Toplum tarafından yüklenen fiziksel, biyolojik, zihinsel ve davranışsal karakterlerin tümüne toplumsal cinsiyet denilmekle beraber biyolojik evrim sonucu ortaya çıkan kültürel evrimin ürünleri de erkeksilik/erkeklik, kadınsılık/kadınlık kavramlarıdır. Sünnetle başlayıp askerlikle taçlandırılan bu erkeklik kimi zaman ortamlarda "vurdumu oturtarak" kimi zaman yargıda "kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyerek" kimi zaman da "erkekliği incindiği için" katil olanların olduğu cezaevlerinde karşımıza çıkmakta. Güvenli ve korunaklı olarak kodlanan aile kavramının içine sıkıştırılmış yoğun erkeklikle ailenin ve evin aslında şiddetin temel merkezleri haline geldiğini görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Koronavirüs'ün pandemi ilan edildiğinden bu yana Lübnan ve Malezya'nın aile içi şiddet yardım hatlarına yapılan çağrıların sayısının geçen yılın aynı ayına göre iki katına çıktığını; Çin'de üçe katlandığını; ve Avustralya'da, Google gibi arama motorları son beş yıldır aile içi şiddet yardımı için yapılan aramaların en yüksek oranını görüldüğünü duyurdu (10).
Türkiye'de ise şiddet koronalı koronasız günler farketmeksizin hız kesmeden devam ederken erkek devlet şiddeti de kriz anında kadınları güvensiz duvarların arasında hapsetmeye devam ediyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın Koronavirüs Salgını Süresince Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İzleme Raporu'ndan sadece sığınaklara erişimle ilgili mevcut durum özetle şöyle:
Sığınaklara sadece "can güvenliği tehdidi olan kadınlar" kabul ediliyor. Can güvenliği tehdidi olup olmadığının kanıtı olarak darp raporu talep ediliyor. Öte yandan kadınlar fiziki muayene için hastaneye dahi götürülmüyor, hakları konusunda bilgilendirme yapılmıyor veya eve dönmeleri için caydırıcı ifadeler kullanılıyor. Polis başından savmak için "virüs var, her gün 15 kişi geliyor uzak durun kimin ne olduğunu bilmiyoruz" gibi ifadeler kullanıyor. Hatta daha da ileri giderek, "şikayetten vazgeç, evine git veya arkadaşına git, sığınaklar kapalı, sığınaklar daha kötü" gibi sözler söylüyorlar. Sadece şiddet nedeniyle kabul yapılabildiğini paylaşan ŞÖNİM'in darp raporu olduğu halde bir kadını yine korona testi olmadığı için kabul etmediğini ve test yaptırması için de alternatif sunmadığını gördük (11).
Evdeki erkek şiddeti; karakoldaki, sığınaktaki erkek devlet şiddeti ile birleştiğinde karşımıza çıkan o kocaman erkekliğin aslında biz küçülebilen bir şey olduğunu çok iyi biliyoruz.
Biyolojik erkeklikle toplumsal erkekliğin çarpıştığı şu günlerde hapsolduğumuz evlerimizde oturduğu yerden emir veren beyler için de dolapta zıkkımın kökünü her daim hazır bulunduruyoruz.
Çünkü 8 Mart'ın en havalı iki sloganı her daim cepte:
"Erkeklik küçülebilen bir seydir,"Dolapta zıkkımın kökü, sokakta isyan var".