Çağla Joker'in cansız bedeni evinde bulundu. Uzun süre aranan Hande Kader'in yakılmış cesedine ulaşıldı. Ferhat İlken'in işkence görmüş cansız bedeni bağlı ve çuvala geçirilmiş halde bulundu. Ahmet Yıldız babası tarafından İstanbul'da sokak ortasında katledildi. Roşin Çiçek babası ve amcaları tarafından katledilip cansız bedeni yol kenarına atıldı. Serap iki kişinin bıçaklı saldırısıyla can verdi. Hüseyin Çavuş, Petro Melikşahoğlu, Berç Anahtarcı, Salem Demircigöz, Aziz Çabuk, Cemalettin Karakul, Ekrem Yılmaz, Ozan Engin, Temel Ferhat İlken, Hande Buse Şeker, Çetin Çalık, Dilek İnce, Batu, Tuğçe Şahin, Melda Yüksel, Nükhet Kızılkaya, İrem Okan, Şerif Remzi Pulat, Çingene Gül, Mustafa Murat Yücel, Seçil Anne (Neşe Dilşeker) ve daha niceleri bu ülkede vahşice katledildi…
İstanbul Avcılar Meis Sitesi, İzmir Alsancak Bornova Sokağı, Ankara Eryaman sokakları gibi bu ülkedeki bazı sokaklar çok kanla yıkandı. Ölümleri ya hiç ya da 100 vuruşun üstünde yer almadı bu ülkedeki gazetelerin üçüncü sayfalarında; cenazelerinde binler toplanmadı, katillerinin yargılandığı duruşma salonlarında bir avuç insan adalet ararken genel ahlak adaletin olduğu kadar vicdanların önüne geçti. Hepsinin ortak özelliği ise maktullerin eşcinsel ve trans bireyler olmalarıydı. Her biri gökkuşağının ayrı bir tonuyken açıkça renklerini söyleyip, açıkça sevdikleri için katledildiler. Onları öldüren ise katil ve kurban yaratarak beslenen nefret oldu. Çünkü nefret hep öldürür, sevgi de hep yaşatır…
Türk Ceza Kanunu'nun 216 maddesinde "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümündeki "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu" şu şekilde düzenlenmiştir:
"Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
Türk Dil Kurumu da 'kin' kelimesini şöyle tanımlamıştır: "Birine karşı duyulan öç alma isteği, garaz." 'Tahrik etmek' eylemi de şu şekilde açıklanılır; 'harekete geçirmek, kışkırtmak'. Nefret ise "bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu, tiksinme, tiksinti" şeklinde betimlenir. Bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi ön yargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlara da nefret suçları denir.
Bu bilgiler ışığında bazı söylemleri hatırlayalım. Öncelik bu yazının yazılma sebebi olan geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan hutbesinden:
"Ey insanlar. İslam, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim."
Sözlerin sahibi Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş. LGBTQI+* bireylere karşı kin ve düşmanlığa tahrik edilen halk ise bu camiadan bu tarz sözlere alışık. Bu ülkenin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı "Eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır" da dedi; mevcut iktidar partisi muhalefet partilerin eşcinsel hakları ile ilgili verdikleri yasa önerisini "genel ahlaka aykırı, neslin korunmasına ters" diyerek de reddetti. Bir dönemin Belediye Başkanı Türkiye'de eşcinsel belediye başkanı olmaması gerektiğini bağıra çağıra savunurken; bir dönemin Başbakan Yardımcısı da bazı partileri lezbiyenlerden, translardan oy alıyor sözleriyle kendince aşağıladı. Bir başka dönemin İçişleri Bakanı, "çok özür dilerim eşcinselliğe kadar, her türlü namussuzluğun, ahlaksızlığın, gayriinsani durumun olduğu bir ortam..."; TBMM Başkanı da "Eşcinsellerle ilgili ifadeyi anayasanın hiçbir yerinde görmek istemiyorum" dedi. Söylemlerin hiçbirine dair TCK 216'dan bir yaptırım gelmedi ancak toplumdaki karşılığı ise kin ve düşmanlığa tahrik olarak yaratılan Çağla Joker, Hande Kader, Ferhat İlken katilleri oldu. Ahmet Yıldız'ın babasını, Roşin Çiçek'in amcasını; çocuklarını yeğenlerini katleden insanlar haline getirdi bu nefret. Türkiye yi Avrupa da birinci, dünyada ise dokuzuncu** sıraya koyan trans cinayetleri skoru oldu. Söylemler nefret getirdi ve nefret öldürdü.
Söylemler ve devamında gelen cinayetlerin karanlığından bilimin aydınlığına doğru geçersek de durum şöyle;
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 17 Mayıs 1990'da , eşcinselliği hastalıklar listesinden çıkardığını duyurdu.1992'de bu karar, ICD-10 (Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırılması) listesine "cinsel yönelim, tek başına, bir rahatsızlık/hastalık olarak kabul edilemez" şeklinde resmen kaydedildi. 1994 tarihinden itibaren WHO üyesi tüm ülkeler yeni sınıflandırmayı kullanmaya başladı. 2018'de ise transseksüellik ICD listesinden bulunan psikolojik rahatsızlıklar bölümünden çıkartılarak cinsel sağlık kısmına geçirildi. Bu durumun arkasında yatan sebep de şu şekilde açıklandı:
"Her ne kadar cinsel uyuşmazlığın bir psikolojik rahatsızlık olmadığı kanıtlanmış olsa ve onu böyle sınıflandırmak transseksüel olan insanlar için çok büyük bir damga yaratabilse de bu bireylerin ICD'de sınıflandırılma yoluyla en iyi şekilde karşılanabilecek önemli sağlık hizmeti ihtiyaçları bulunuyor."
Bir yanda kendine sıkça hoşgörüyü referans alıp diğer yanda kendinden olmayanı hoş görmenin aksine, nefretle kuşatarak LGBTQI+ bireylere karşı kin, öfke ve nefret yayan bir din anlayışı…
Öbür yanda da eşcinselliğin bir hastalık, bozukluk ya da eksiklik olmadığını, 3 farklı cinsel yönelimden birisi olduğunu kanıtlamış ve duyurmuş bir bilim, tıp…
Bir yanda #AliErbasYalnizDegildir etiketi ile paylaşım yapan 200 binden fazla nefret yüklü ses; öteki yanda 200 bine ulaşamayan #LGBTHaklariInsanHaklaridir etiketli çığlık…
Söylemlerin ve cinayetlerin karanlığına karşı yükselen ses Nefrete inat, yaşasın hayat!
Bilimin ışığından alınan güçle de haklı isyan Susma haykır, eşcinseller vardır!
*LGBTQI+: Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, Queer, İnterseks ve diğer cinsel yönelimler
**Transgender Europe Documents
*** Antalya BİZ Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları Derneği'nden Nihan Güney ve Psikolojik Danışman Şerife Ceylan, "Ev herkes için güvenli bir alan değildir" diyerek Koronovirüs ile mücadele edilen şu günlerde ailesinin yanına dönmek ve evde kalmak durumunda kalanlar icin aile ile yaşanan olası bir çatışma ve tartışma anında neler yapılabileceğini listeledi. O listeye şu linkten erişebilirsiniz.