Türbanlı psikolog olur mu? Olur ama ben gitmem. Dekolte giyinen bir psikoloğa da gitmem. Dış görünüşüyle ilgili aşırı takıntılıysa, çok fazla estetik operasyon yaptırmışsa, sosyal medya maymununa dönüşmüşse, ilgi delisiyse, fotoğraflarını fazlaca filtrelemişse, kendisini fazlaca önemsiyorsa, herhangi bir ideolojiye mesafe koyamamışsa, türbanlıysa, yeni nesil üfürükçülük palavraları sallıyorsa o psikologdan destek almayı tercih etmem. Çünkü bana yardımcı olabileceğine inanmam. Şimdi bu sıraladıklarım benim yargılarım ve önyargılarımdır. Haklı veya haksız olmamın da hiçbir önemi yoktur. En baştan bana yarar sağlayacağına inanmadığım, zıtlıklar bulduğum, yargıladığım bir psikologla terapi yapmamın bir faydası olmayacaktır.
Üstün Dikmen'in söylediği de budur: Danışanların yargıları ve önyargıları olabilir; danışılan uzman nötr ve objektif olmalıdır; en azından böyle bir görüntü vermelidir.
Çocukluk arkadaşım, psikoloji eğitimine başladığında çok istediği halde dövme yaptırmamıştı. Yıllar sonra onun için anlamlı bir figürü, göbek deliğinin etrafına dövme olarak yaptırdı. Dövme figürünün, danışanlarında bir yargı yaratmasından endişe ettiği için görünmeyen bir yeri tercih etmişti. Figürden bağımsız sadece dövme yaptırmış olmasının bile bir yargıya neden olabileceğini anlatmıştı.
Her zaman bir öteki vardır; herkes bir başkasının ötekisidir. Peki psikolog nötr bir izlenim vermiyorsa ne olur? Gösterdiği değerlerin zıddına sahip olanları kaçırma riskini alır. Yapılan terapilerin faydasız kalma, hatta sorunu büyütme ihtimali vardır.
Türban meselesi bu ülkede hem ciddi mağduriyetler, hak ihlalleri yaratmıştır hem de profesyonel mağdurlar. Bu nedenle bu tartışmayı türbandan çıkarıp başka araçlar üzerinden konuşmakta fayda var. Her mesleğin giyim kodları vardır. Örneğin bir gazeteci kılık kıyafetiyle çok fazla dikkat çekmemeli, dekolte giyinmemelidir. İşinin ciddiye alınması ve saygınlık içindir bu; gıcıklık olsun diye değil. Kraliyet ailesi mensupları açık ayakkabı giymez. Kraliçeye saygıdan kavurucu yaz sıcağında bile ince çorap giyer kadınlar.
Psikolog tartışmasına dönersek… Çalışma odasındaki simgelerle Katolik olduğunu belli eden, boynunda haç taşıyan bir psikoloğa, örneğin eşinden boşanmak isteyen bir adam içini dökebilir mi? Eşini aldatmış, zina yapmış bir adam o terapistle rahat edebilir mi? Kürtaj yaptırmış bir kadın travmasını anlatabilir mi? Ateist bir genç, ailesiyle yaşadığı çatışmaları anlatırken Katolik terapistin objektif olacağına inanır mı?
Duvara dev bir Lenin portresi asmış bir psikoloğa, bir iş insanı yaşadığı finansal kaygıları anlatabilir mi?
Eşcinsel çocuğuyla çatışmalar yaşayan bir anne transseksüel bir psikologla terapi yapabilir mi?
Masasında Galatasaray bayrağı bulunan bir psikoloğa Fenerbahçeli bir danışan güvenebilir mi? Hatta biri Galatasaraylı, diğeri Fenerbahçeli karı koca, bu psikologdan çift terapisi alsa biri diğerinin kayrıldığını düşünmez mi, "Hoca bana taktı" demez mi?
Terapistin 'nötr' ve 'yok' olması mesleğin prensipleri arasında gösterilir. Fakat bunun da bir sonu yok… Örneğin kilo vermekte zorlanan bir kişi, fit bir psikoloğu kıskanmadan, hatta ondan nefret etmeden, onun kendisine yararlı olacağını düşünerek terapi koltuğunda oturabilir mi? Ya da yeme bozukluğu olan bir kişi, obez terapiste güvenebilir mi? Özel ilişkilerinde problem yaşayan biri, evli-mutlu-çocuklu terapistinin kendisini doğru anlayacağından şüphe etmez mi?
Kimse psikoloğa yaşamda elde ettiği başarıları ve mutluluğunu paylaşmaya gitmiyor, öyle değil mi? Bir derdi olduğu için gidiyor. Tek başına halledemediği için gidiyor. Psikoloğun üzerindeki ve odadaki sembollerle açık ettiği inancı, ideolojisi danışanı geri püskürtmemeli. Diyelim ki püskürtüyor ve psikolog bunu göze alıyor. Bu da kimseyi ilgilendirmemeli. İstiyorsa başını örtsün, istiyorsa haç taksın, istiyorsa dövme yaptırsın. Burada danışanın seçim hakkına saygı gösterilmeli.
Psikoloğumuzu seçme hakkımız var. Ancak savcıya, hakimi seçme hakkımız yok. Boynunda haç olan Katolik bir hakim, zina yapan kocayı nasıl cezalandıracaktır? Bir boşanma davasında ne yönde karar verecektir? Seçtiği mesleğin evrensel ilkeleriyle inancı arasında bir seçim yapmak zorunda kalmayacak mıdır? Seçimi hangi yönde olacaktır?
Epeydir ABD'de kürtaj hakkının engellenmesi önemli bir tartışma konusu. Boynunda haç olan Katolik bir jinekolog, kürtaj talebiyle gelen hastaya ne diyecektir?
Seçerek girdiğimiz psikoterapi odalarında seküler nötrlük sağlansa da olur sağlanmasa da. Fakat hiçbir seçme şansımız olmayan, herkese adil ve eşit davranılması gereken alanlarda -örneğin mahkeme salonunda, örneğin karakolda, örneğin hastanede, örneğin sosyal güvenlik kurumunda- seküler tarafsızlık ve objektiflik yoksa… Asıl bu fena değil mi?
Demet Cengiz kimdir? Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 1999’da bitirdikten sonra Londra Westminster Üniversitesi’nde ‘British Journalism Studies’ eğitimi aldı. 1996’da gazeteciliğe başladı. Yeni Günaydın, Global, BusinessWeek, Hürriyet, Sözcü gibi çok sayıda gazetede ve dergilde çalıştı. Ekonomi haberlerinin ve yazılarının yanı sıra yaşama dair de kalem oynattı. Patronların DNA’sını çıkaran kitabı Patron Çıplak ilgiyle karşılandı. Hayata dair denemelerden oluşan ikinci kitabı Turuncu Yazılar ise 2014 yılında yayımlandı. Patronlardan kulağa küpe önerileri, başarının sırlarını, pişmanlık ve şans faktörünün etkisini derlediği kitabı PATRONCA ise Ocak 2016’da okurlarla buluştu. Yayımlanmış beş kitabı bulunuyor. Altıncı kitabı ve ilk romanı olan Adımı Deniz Koydular -Kuşlar boynumuza dolandığında Temmuz 2021’de yayımlandı. |