O yıllarda yaşanan, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının, eşitsizliğinin belki de en acı dolu hikayelerinden biridir Bergen’in hikayesi. Magazinleştirerek hikayenin derinliğinde yatan acının sebepleri ayıklanmış bir biçimde basında yankı bulmuştur hep. Kadına karşı şiddet sıradan hale getirilmiş, yüze atılan kezzap adeta tutkunun, sıkılan kurşun ise aşkın bir uzantısında yer almıştır.
“ Acıların kadını Bergen”… 1980’li yıllarda hayatta olmayanların bile, kulağına çalınmış neredeyse deyimleşmiş bir cümle kalıbıdır.
O yıllarda yaşanan, toplumsal cinsiyet ayrımcılığının, eşitsizliğinin belki de en acı dolu hikayelerinden biridir Bergen’in hikayesi. Magazinleştirerek hikayenin derinliğinde yatan acının sebepleri ayıklanmış bir biçimde basında yankı bulmuştur hep. Kadına karşı şiddet sıradan hale getirilmiş, yüze atılan kezzap adeta tutkunun, sıkılan kurşun ise aşkın bir uzantısında yer almıştır.
Bir kadının yeteneği, hayalleri, hayatı eritilmişken, duyguların herşeye kadir olduğu, bir erkeğin reddedilişinin bedelinin ağır olacağı mesajı toplumun bilinçdışına aktarılmış, kadınların yaşadığı sosyal-psikolojik travmaya bir kılıf bulunmuştur.
O yılların üzerinden neredeyse 35-40 yıl geçti.
Türkiye’de kadın hareketi, kadınlara karşı işlenen her suçun, ayrımcılığın üzerine emin adımlarla gitti ve gitmeyede devam ediyor, ancak topyekün verilmediği ve siyasi iktidardan öncelikli bir destek alınmadığı için büyük sektelere uğruyor sonucunda kadına karşı şiddet aralıksız devam ediyor.
80’li yıllarda, Bergen’in başına gelen magazinleşen bu ağır suçun bir benzeri, İskenderun’da pırıl pırıl hayalleri olan, güzel bir genç kızın daha başına geldi.
Berfin Özekin 15 Ocak’ta İskenderun’a bağlı Buluttepe mahallesinde dershaneden çıkıp, o harika gülümsemesiyle ilerlerken, yüzüne atılan yanıcı bir madde nedeniyle onun ve ailesinin hayatı alt üst oldu. Olaydan sonra yakalanan zanlı Ozan Çeltik Berfin’in kendisini reddetiği için böyle hunhar bir saldırıda bulunduğunu ifade etmiş.
Tutku, kıskançlık, töre, namus, onur bunlar şiddetin kılıfları
Milliyet'ten Çiğdem Yılmaz'a konuşan, hem fiziki hem ruhen bir travma yaşayan acı dolu Özek, ise olayı şu şekilde anlatıyor ve bizlere destek için sesleniyor:
“Bu hale gelmeme sebep olan eski arkadaşımdan, şiddet uyguladığı için ayrıldım. Ama beni sürekli tehdit etmeye başladı. Ailem kendisini arayıp beni rahat bırakmasını söyledi.
Olay günü de dershaneden çıkıp eve geliyordum. Önümü kesip yüzüme asit döktü ve kaçtı. Ölümden döndüm. Aylarca hastanede kaldım. İlk başta iki gözüm görmüyordu, şimdi biri görüyor. Göğsümde çok fazla yanık izi var. Aynaya baktığımda ‘Bu ben miyim?’ diyorum. İnsanların sürekli bana acıyarak bakması beni üzüyor. Bütün hayallerimi ve hayatımı mahvetti. Ameliyat olduğumda yüzümün büyük oranda düzeleceğini söylediler. Bana destek olsunlar bu ameliyatı olayım."
Berfin’in, ailesi ve İskenderun Kadın Platformu, Berfin’in, Ozan Çeltik ile olan ilişkisi konusuna büyük bir hassasiyet gösteriyor , çünkü olay sosyal medyada paylaşılırken, bilgi kirliliğine uğratılıyor. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin onun nişanlısı olduğu iddia edilmiş. Tıpkı diğer kadına karşı şiddet olaylarında olduğu gibi kadınlar suçlanmaya çalışılıyor.
Tutku, kıskançlık, töre, namus, onur cinayetleri adı altında duyguların ve geleneklerin sorumlusu kadınlar gibi gösteriliyor ve bir şekliyle erkekler ağır suçlardan sıyrılmaya çalışıyorlar.
Yılın başında öldürülen akademisyen Ceren Damar’ın öğrencisi reddedilmeyi bahane ediyor, Şule Çet davasının sanıkları, Çet’in itibarını zedeliyor... Kısacası erkekler bir şekilde karattıkları hayatlardan herhangi bir sorumluluk hissetmiyor.
Erkek ve kadının bu denli farklı yetiştirildiği, erkeklerin işledikleri suçlardan bile pişmanlık duymadığı, cinayetlerin, kaybolan yaşamların yanından ellerini kollarını sallayarak geçtikleri adaletsiz bir dünyada nasıl gelişmeyi, ilerlemeyi, aşkı, mutluluğu umabiliriz.
Kadınlar neredeyse, 7/24 gerek bedenleri gerek özgürlükleri, seçimleri, yürüyüşleri, konuşmaları, yaşadıkları kimi zamanda yaşamadıkları cinsellikleri yüzünden cezalandırılıyor. Her sosyo-ekonomik sınıfta, dünyanın her yerinde medya, filmler, siyasi söylemler aracılığı ile suçlu hissettiriliyorlar.
Dünya nüfusunun yarısının haklarına saygı duyulmadığı bir dünyada ortak bir gelecek umudu sizce gerçekçi olabilir mi?
Dünyada henüz nefes almadan, can bulduğumuz kadın bedenlerini ve ruhlarını bu kadar tehdit, saygısızlık ve şiddete maruz bırakırken, nasıl sağlıklı toplumların hayalini kurabiliriz.
İngiltere merkezli, ASTI’nin ( Acid Attacks Survivers International) verilerine göre dünyada her yıl 1,500 kişi asit saldırısına uğruyor, yüzde 80’i ise kadın. Dahası, bu saldırıya maruz kalanların yüzde 60’ının konuyu bildirmediği düşünülüyor. Asitle saldırı, bir insanın geleceğini sosyo-ekonomik ve psikolojik olarak ömür boyu etkiliyor. Bu rakamlar ise genelde şehirlerdeki saldırıların verileri ,kırsal bölgelerde ise kayıt zor tutuluyor. Asit saldırıların yüzde 90’ı, gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor. (Atiyeh, Costagliola et al. 2009). Kolombiya, Pakistan, Hindistan, Uganda ve İngiltere olayların yoğun olarak yaşandığı ülkeler.
Türkiye’ninde imzaladığı CEDAW * sözleşmesine göre, asit saldırısı kadınlara karşı işlenen ağır suçlar arasında yer alıyor. BM’nin İşkenceyi Önleme Komitesi Üyesi, Kadına Karşı Şiddet BM özel sözcüsü Prof.Dr Yakın Ertürk de 2010-2011 yıllarında BM’de hazırlanan raporlarda bu konuları gündeme getirerek, asit saldırılarının vahametine dikkat çekmiş.
Ne yazık ki Berfin güzel olmanın, özgür seçiminin bedelini erkek şiddetinin en ağır saldırılarından biri ile ödedi. Fakat duruma aciliyetle ve ilgi ile yaklaşılırsa Berfin yeniden gülümseyebilir, sağlığına kavuşabilir.
Elele verip, Berfin’in gözleri, gülüşü olabilir, onu, yaşadığı hem fiziksel hem de ruhsal acıdan arındırabiliriz.
Yazımı bitiriken, özellikle Türkiye’deki kozmetik firmalarına çağrıda bulunmak istiyorum. Kozmetik endüstrisi kadınların doğal süreçteki değişimlerinden ya da doğal görünüşlerinden tedirginlikler yaratarak akıl almaz paralar kazanıyor. Mordor’un market raporuna göre, 2023 yılında 805 milyar dolarlık bir endüstriye ulaşacak bir pazardan bahsediyoruz. Gelirlerinin çoğunu kadınlardan kazanan firmaların gerçekten de kadınları gerçek sorunlarında yanlarında olmaları, kadına karşı şiddet konusunda ciddi fonlar ayırması gerekmez mi?
Berfin’in bize , bizim de onun gülümseyişini yeniden görmeye ihtiyacımız var!
*Birleşmiş Milletler (BM) düzeyindeki 9 temel insan hakları sözleşmesinden biri olan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW), bu sözleşmeler arasında özellikle kadınların insan haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan tek sözleşmedir.