Siz hiç gözlerinizi kapatıp kendinizi düşlediniz mi?
Siz hiç gözlerinizi kapatıp kendinizi diğerinin gözlerinden görmeye çalıştınız mı? Dışarıdan baktınız mı gözünüze, burnunuza, dudaklarınıza.
Siz hiç kendi yanağınızdan kendinizi öpmeyi denediniz mi? Ayna olmadan.
Sonuncuyu denemeyin, yapamazsınız.
Sosyoloji, Marx olmadan olmaz. Kapitalist sistemin sömürüsü ile işçi sınıfını, hegemonyası ile insanları nasıl etki altına aldığını bilmeden topluma bakamazsınız. Klasik teori bu.
Peşinden, modern ve post modern teoriler gelir. İnsanların sınıf atlama çabaları, bir üst sınıfa ait olmak için hangi görüntülere, alışkanlıklara sahip olmaya çalıştıklarını öğrenip sorgulayıp görürsünüz. Post modern teorisyenleri anlamak için bazen amuda kalkmak gerekir, o ayrı.
Dışarıdan bakacaktık kendimize, kendimiz düşleyecektik romantik romantik, nereden geldik şimdi bu teorilere demeyin. Teori olmadan nasıl bakacağız?
Ne mutlu ki, doğma büyüme İstanbullu değilim. Hayatımın son dokuz yılını bu şehirde sürdüren birisi olarak İstanbul’da ne gördüm en çok biliyor musunuz?
Bir çevreye ait olmak için kendinden, özünden geçen insanları. Birisini sekiz yıldır çok yakından izliyorum. Bir önceki gibi, du’bakalım ne olacak diye diye. Sağolsun evren, bana onu görüp daha iyi anlama şansını veriyor.
Tüm değerlerini revize ederek seçtiği yeni yaşamına tutunmaya çalışmasını gözlemliyorum. Her çabada ne kadar kendinden verdiğini, ne kadar kalbinden uzaklaştığını görüyorum. Hatta, o kadar çabalıyor ki, bence kendini hatırlamıyor.
"Kapat gözlerini kendine düşle” desen, kimi düşleyecek bilemez. Düşleyecek bir kendi bile yok. “Bir kedim bile yok, anlıyor musun” halinden daha da yoksun, yazık ona. Bundan daha büyük yoksulluk olur mu?
Cebinde milyon dolarların var, ama sen yoksun, daha büyük bir yoksulluk içine düşülebilir mi?
Cebinde milyon dolarların var, ama seni seven kimse kalmıyor, yoksunsun sevginin hasından.
Kolunda dünyanın en pahalı saati, bardağında dünyaca ünlü şarap var ama, seni gerçekten tutacak kimse kalmıyor, gittikçe yoksullaşıyorsun.
Hem özel şoförlü araban, hem lüksün hasından bir cipin var, ama atlayıp arabana başına buyruk gidecek zamanın yok, bundan daha büyük tutsaklık olur mu?
Peşinde dolanan, allı pullu, düzgün kalçalı, ince belli bir sürü kadın var ama, seni gerçekten seven çoktan gitmiş, bundan büyük yalnızlık mı olur?
Bu sınıf işleri, kültürel aidiyetler, tutunma çalışmaları öyle bir noktaya getiriyor ki, ne ait olduğu kültürü taşıyan ilişkileri kalıyor, ne ait olmaya çalıştıkları kültürün, sınıfın içinden tumturaklı ilişkiler çıkarabiliyorlar.
Tüm yaşamı bir önceki kültürel değerlerle kurgulamışken, yeni değerleri içselleştiririm sanıyorsun ama, olmuyor. Yeni tabakana tam ait değilsin, eskiyi zaten sen yıktın. Kaldın mı bir başına paranla el el üstünde.
Haydi daha çok para iste, seni güvende tutacak başka şey kalmadı, tutunacak başka değer kalmadı. Para, para, para!
Bu adamcağızı yıllar önce tanışmıştım. Gözlerinde hep bir mahcubiyet, aidiyet eksikliğinin getirdiği bir tedirginlik, kontrolü bırakırsa açık verecek diye korkan yorumsuz konuşmaları vardı. Bir çok tavrı, duruşu, konuşması iğreti kalırdı. Her şeye rağmen güzel bir kalbi, saf bir yanı vardı.
Yıllar geçti, O, değiştikçe yalnızlaştı, değiştikçe kalabalıklaştı, ama daha çok yalnızlaştı.
İki gece önce gördüm, kimsesizleşmişti. Nefes almadan oturmaya çalışıyordu. Şu hayat bitse de, gitsek der gibiydi. Mutsuzdu sapına kadar.
Yazık oldu çocuğa dedim, halbuki bir kahkaha patlatacak, derin bir nefes alacak, coşkuyla yaşayacak bir hayatı vardı. Ahhh! Kendi olup kalmaya cesaret etseydi. Kim bilir, yaşamın ona ne eşsiz sürprizleri vardı.
Dünya üzerinde fiziksel akışını en net görebildiğimiz enerji: para enerjisidir. Var mıdır para gibi somut olarak elden ele dolaşan başka bir enerji? Parayı sevin, parayı çok sevin. O sadece bir frekanstaki enerji.
Dikkatli olun!
Paraya sahip olamazsınız, buna kalkışırsanız ancak o size ve hayatınıza sahip olur. Para enerjisi öyle güçlü akar ki, sizi ezer geçer.
Parayı sevin, kabul edin, alın, verin ama sahip olmaya, hele daha çok, daha çok sahip olmaya kalkmayın. Bir bakarsınız, yok olmuşsunuz.
Bence siz, gözlerinizi kapatın kendinizi düşleyin. Düşleyecek bir kendiniz olduğuna, bolluğunuza, paranıza şükrederek.
Ben ne yoksulluklar gördüm, zaten hiç yoktular…