Ne kadar çok elimiz varmış meğerİlkin, senin elinle tutuşan benimkiSonra çocuklarınkiGençlerinkiTekel işçilerininkiSonra, ellerin elleri…Ne kadar çok elimiz oldu, baksanaTutuşa tutuşaBir orman yangını gibi- Can Yücel
El eleyiz seninle yine serin bir yarının sabahında, yürüyoruz el ele, oturuyoruz el ele, gökyüzüne bakıyoruz yahut çay içiyoruz yine bir elimiz diğerinde. Hiç bırakma istiyorum, hiç bırakmayayım istiyorsun. Bakışıyoruz. Susuyoruz. Ellerimiz konuşuyor fakat yine de: Seninleyim diyor, tutuyorum seni ve tutunuyorum sana, diyor, sıkıca kenetlenelim, güven bana diyor. Aşk bu, veya derin bir sevgi, öyle olmasa bile bir bağ bu seninle kurduğumuz görmüyor musun, diyor. Onlara bakıyoruz, gülümsüyoruz, birbirimize bakıyoruz, uzaklara düşüyor gözlerimiz. İçimiz serin, içimiz ılık, hem ferah hem de dingin.
Elimi tuttuğun sürece, sürece…
Bazı davranışlarımızın kültürlerarası etkilerini dışarıda bırakacak davranışlarımızdan biri değil mi el ele tutuşmak? Her kültürde benzer anlamlara geliyor sanki. Bazılarında ona dair yorumlar farlı örneğin, kimi kültürlerde utanılacak bir şey, kimi kültürlerde cinsiyetçilik yapıyor ama içerik bakımından hep benzer zamanda. Birliktelik ve yakınlık işaret ediyor her zaman. Nedir ki “el ele tutuşmak”? Etimoloji uzmanı değilim, kelimelerin anlamlarıyla bizleri hep şaşırtan İskender Savaşır olsa bizi epeyce aydınlatırdı elbet. Ancak bana çağrıştırdıkları üzerinden oynayabilirim. El- ele- tutmak- tutuşmak. Bize birden çok şey anlatıyor aslında.
El, Orhun Yazıtları’nda (735) halk, ülke, devlet anlamına gelirmiş, öyle ise de daha ilginç bir bilgi ile karşılaşıyorum. Wikipedia bilgisine göre "İlah" kelimesi etimolojik köken itibariyle Sümercedeki "-İL" (-el) kökünden gelir ve "Tanrı" veya "Tapılan şey" demektir. El tapınılacak kadar kıymetli demek… işlevselliğini düşündüğümde bu içime siniyor. El, emek veren, üreten, saran, sarmalayan, şefkat veren, ekip, biçen, doyuran, besleyen neredeyse kutsal bir organ değil mi? Böyle olunca birden çok elin birlikteliği nasıl bir anlam içerir? Ellerin, rastgele üst üste oluşu gibi değil de birbirlerini tutarak ve birbirlerine tutunarak birleşmesi, nasıl bir his hissettirir, nasıl bir çağrışım yapar tutuşanlar için? Birliktelik, berabercelik, dayanışma, işbirliği, elbirliği, yolda olmak, sürdürmek?…
Peki tutuşanlar..İyiliğin ateşinde ısınanlar, aşkın ateşinde tutuşup kül olanlar, yangında kalanlar? …Tutuşmak karşılıklılık içerir. En yukarıdaki Can Yücel sözleri gibi, kim katılırsa bu tutuşmaya yangın gibi, ateş gibi olmak da var bu duygu yükünde. Sanırım öyle pek az bir şey değil el ele tutuşmak, öyle alelade bir şey değil. El ele olmak, tutuşmak.
Birisi elinizi tuttuğunda, elinizden tuttuğunda, elini size verdiğinde, elinizi eline aldığında nasıl hissedersiniz? Peki birinin eline tutunduğunuzda, elinden tuttuğunuzda, elini tuttuğunuzda nasıl hissedersiniz? Pek güçlü bir bağ olacak. Beyindeki nöronların ateşlendiği bir duygusal bağ. Bu yüzden mi el ele durmanın yardımcı kelimesi “tutuşmak” oldu acaba? Çok güçlü bir fitil mi yanıyor, çok güçlü bir bağ, bir ile’ş mi oluyor? İki kişinin duyguları arasında bir kıvılcım, bir ısınma, bir harlı ateş mi cereyan ediyor? Sanki öyle.
Farklı kullanım şekilleri de el ele tutuşmanın bu içeriksel zenginliğininden faydalanmış gibi.
Zor gününde elinden tutmak, tam sürükleniyorken elinden tutmak, kaybolmasın diye elinden tutmak, el ele oynamak, el ele diz dize göz göze bakışmak, el ele dans etmek, düşmemek için elini tutmak, elini vermek, el birliği içinde olmak…
Sanki bu ateşin içinde en eski el ele tutuşmamızın izleri de bolca barınıyor. Annemizin (babamızın veya onların yerine koyduğumuz kişilerin) elini tuttuğumuzdaki güven, sıcaklık, sarınıp sarmalanma, kollanma, şefkat hisleri. Veya buna duyulan özlem, ya da ihtiyaç.
2018 Mart ayı civarında ülkemizdeki haber sitelerine bir haber düştü, yapılan bir araştırmaya dairdi. “El ele tutuşmak acıyı azaltıyor” başlığıyla bir çok gazete ve haber kanalında yer aldı. İşin içine nöral bağların da girdiğini düşünmek hiç zor değil. Dokunmanın, sarılmanın beyindeki sinirsel ağları, o kişiye ve hissettirdiklerine dair hafızayı geliştirdiğini biliyoruz. Ne kadar iyi duygularınız varsa her sarılmada, her dokunmada ona ait alanlar yeniden harekete geçiyor, kanlanıyor, yeşeriyor, daha çok yerleşiyor, zenginleşiyor.
Aslında bu yazının bir iddiası yok. Basit ve fakat önemli bir şeyin altını çiziyor. Yakınlığa olan ihtiyacımızın, dokunmanın ve el ele tutuşmanın hem fiziken hem de duygusal ve psikolojik olumlu etkilerini hatırlatıyor. Dokunmayı, el ele tutuşmayı, sarılmayı, duygusal açlık ve ihtiyaçlarımız için bolca kullanmayı hatırlatıyor.
Yazarın Datça özleminden olsa gerek, Can Yücel ile başlayıp, aynı şairle bitiriyor.
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,Arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.Utanılacak bir şey değildir ağlamak,Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,Öylesine derince bakmasalardı eğer…Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer…Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zamanMeydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,Tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer…Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,Dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer…Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,İhanetinden de onlar payını almasaydı eğer…Issızlığa teslim olmazdı sahiller,Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer…
Sen gittikten sonra yalnız kalacağımYalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse?Evet sevgili,Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer…
- Can Yücel
Not: Görsel, sevgili öğrencim Kübra Kurban’ın emeğidir. Kendisine teşekkürlerimle...