Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir bilim insanı yaşarmış İngiltere’de. Bu bilim insanın adı Tim Hunt’mış, 2001 yılında hücre bölünmesini kontrol eden protein molekülleri bularak kanser tedavisinin gelişimine büyük katkıda bulunmuş ve Nobel ödülünü almaya layık görülmüş. Kendisini tebrik ediyoruz.
Dünya Bilim Gazetecileri Konferansı bu yıl Güney Kore’de düzenleniyor. Bilime büyük katkısı olan bu bilim insanını da çağırmışlar elbette konferansa. 8 Haziran günü Güney Koreli Bilim Kadınlarının ve Kadın Mühendislerinin sponsor olduğu öğle yemeğinde, hayatının büyük çoğunluğunu bilime adayan ve şu an 72 yaşında olan sevgili Tim Hunt yıllardır içine dert olan büyük bir sorununu dile getirme kararı almış:
“Benim kadınlarla ilgili bir sorunum var… Onlara âşık oluyorsunuz, onlar da size âşık oluyorlar ve onları eleştirdiğiniz zaman, ağlıyorlar. Bilim insanları cinsiyetlere göre ayrılan laboratuvarlarda çalışmalılar; ben kadınların yolunda durmak istemiyorum.”
Bu cümlenin kabul görebileceği hiçbir yer olmadığı gibi, kurulabileceği birçok yer vardır. Peki, bu cümleyi kura kura kadınlar yemeğinde kurmak!? Tam bir bilim “adamı” zekâsı örneği. Kendisini tebrik ediyoruz.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, eğitim hakkını erkeklerden yüzlerce yıl sonra elde edebilmiş, bilime ne haddine ki merak salabilmiş kadınlar yaşarmış şu ataerkil düzende. Eyvah ki ne eyvah, bu kadınlar, erkeklerle aynı laboratuvarda çalışma cüretini göstermişler.
Canım kadınlar, görüyorsunuz ki, sırf varlığımız bile erkekler için dikkat dağıtıcı bir sebep! Kendimize âşık ediyor, âşık oluyor, onları dünyayı kurtarmaktan alıkoyuyoruz. Ah bir de çok duygusalız ya hu! Hemen ağlayıveriyoruz. Eleştiriye tahammülsüzlüğümüz yüzünden bilime engel oluyoruz. Biz ağlamasak paralel evrende yeni bir gezegende hayat bile kurulmuştu şimdi. Hep bu kadınlar yüzünden! Ah be ya!
Hep diyorum, insanlar sanıyor ki sadece cahil, sosyo-ekonomik statüsü düşük sınıfta var kadın düşmanlığı ve cinsiyetçilik. “Eğitim şart!” Hı hı, şart evet, çok haklısınız. Buyurunuz size okumuş, elit bir bilim “adamı”, tepe tepe kullanınız.
Tim Hunt’ın bu sözlerine bittabi öfkelenen kadınlar basın ve medya aracılığıyla açıklamalara devam ederken, sosyal medyada #distractinglysexy (dikkat dağıtacak kadar seksi) etiketiyle bir eylem başlatıldı. Dünyanın farklı yerlerinden bilim kadınları, laboratuvarlardan, bilim araştırmalarından fotoğraflarını gönderdiler.
Gelen tepkilere çok üzülen Tim Hunt bir açıklama yapmış. Kalbini kırmışız beyimizin. Çok duygusallaşmış. “Kadınlar hakkındaki yorumlarımın arkasında duruyorum, ben kadın erkek arasındaki duyguların bilimdeki rasyonelliği etkilediğini düşünüyorum, hakaret etmek istemedim, sadece dürüst oldum” demiş.
Yani diyor ki, kadınlar, sadece kadın oldukları için duyguları kışkırtıyorlar. Kışkırtmakla kalmıyorlar bir de duygularını gösteriyorlar!
Kadınlar, mini etek giydikleri için, erkekleri tahrik ediyorlar, tahrik etmekle kalmıyorlar, cinselliklerini göstererek tecavüze yol açıyorlar!
Bu iki mantık arasındaki paralelliği göremeyen biriyle sanmıyorum ki feminizm üzerine oturup konuşabilelim. Tecavüz de, iş sahibi olmak da, laboratuvarda çalışmak da, her şey, hep kadınların suçu! Bilim yapmak bile kadınların suçu, vay halimize.
Tim Hunt beyimiz iyi biliyordur muhtemelen Marie Sklodowska-Curie’nin hikâyesini; ama eminim atladığı yerler vardır. Polonya doğumlu fizik ve kimyacı olan Marie Sklodowska-Curie, radyoaktivite çalışmalarındaki keşifleri ile ünlü bir bilimcidir. Nobel ödülünü kazanan ilk, ödülü iki defa kazanan ilk ve tek kadın olmakla beraber, farklı bilim dallarında iki farklı Nobel sahibi olan ilk insandır. Marie Sklodowska-Curie’nin tüm bu başarılara imza atarken araştırmalarını eşi Pierre Curie ile beraber yaptığını bilir mi mesela Tim Hunt? Bilir mi acaba Marie Sklodowska-Curie, Sorbonne mezunu olmasına rağmen, kadın olduğu için profesör olamazken, Sorbonne’da profesör olan eşinin vefatı sonucu görevini devraldığını ve Sorbonne’da profesörlük yapan ilk kadın olduğunu? Bir aşk, bir kadın ve erkek, iki de çocuk, bilimde dikkatleri dağılmadan efsanevi başarılara imza atmışlar. Sevgili Tim Hunt’ı “yok artık!” derken duyar gibiyim...
Tim Hunt beyimiz iyi biliyordur muhtemelen Lise Meitner’in hikâyesini; ama eminim atladığı yerler vardır. Avusturyalı, radyoaktivite ve nükleer fizik üzerinde çalışan bilim insanı Lise Meitner’in erkek iş arkadaşlarıyla yaptığı nükleer fisyon çalışması 1938 Nobel almıştır. Ancak Lise Meitner alamamıştır? Neden? Çünkü kadın olduğu için bu çalışmaya olan katkısı yok sayılmıştır ve bu gerçek ancak 1997 yılında ortaya çıkabilmiştir. Bu gerçeğin ortaya çıkmasından sonra yapılan düzeltme: 109. elementin artık kendisinin adına ithafen meitnerium olarak adlandırılması. Kadınlar ağlıyorlar sevgili Tim Hunt haklısınız, ağlamaktan hiç de utanmıyorlar, kadın oldukları için değil, duygularını maço erkekler gibi gizlemekten çekinmedikleri için ağlıyorlar; ancak tüm emeği erkek iş arkadaşları tarafından çalınan Lise Meitner hiç ağlamadı, bunu da bilesiniz!
Sorun bizim “dikkat çekecek kadar seksi” olmamızda değil sevgili Tim Hunt, sorun sizin bir kadının varlığı ile dağılabilecek kadar eksik olan dikkat probleminizde. Bilim “adamı”sınız en nihayetinde, dikkat dağınıklığınıza sebebiyet veren cinsiyetçiliğinizi de bir araştırsanız artık diyorum, ne dersiniz?