Şahin 'Adalet Bakanı' olarak, seçmene iktidarla cebelleşmeyecek belediye başkanı tavsiye edemez!
Türkiye’de seçim öncesi atmosferde genel olarak iktidar partilerinin tutumları belirleyici olur. Ülke genelinde yapılan yerel seçimlerin sandıkta güvenoyu niteliği taşıması, iktidar partilerinin psikolojisine yansır. Türkiye, bu psikolojinin yarattığı en aşırı tutuma 20 yıl önce, 26 Mart 1989’da yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde tanık oldu. Turgut Özal liderliğindeki ANAP iktidarı, bir yandan seçim yasalarında köklü değişiklikler yaparken diğer yandan seçim stratejisini “iktidarda olmanın avantajları” üzerine oturtuyordu. Özal, ancak iktidardaki ANAP ile uyum içinde çalışacak belediyelerin başarılı olacağını savunuyordu. Bu söylemini, daha sonra büyük tartışmalara yol açacak “muhalefetin kazandığı belediye başkanlıklarına yardım etmeyecekleri” türünde ifadelere de vardırdı. Ana muhalefet partisi SHP, “şantaj” saydığı bu tutum için suç duyurusunda bulundu. ANAP’ın “iktidarın avantajları” stratejisinin gazetelere verilen ilanlara yansıması da Türkiye’nin siyasi tarihinde unutulmayacak bir iz bıraktı. İlanlarda, belediye başkanının iktidar partisinden olmaması durumunda yaşanacak sorunlar, “eli kolu bağlı bir belediye başkanı ister miydiniz?” anonsları ve afişleriyle seçmene “tebliğ” ediliyordu! Sonuçta ANAP, 1989 yerel seçimlerinden büyük bir yenilgiyle çıktı. 29 Kasım 1987 genel seçimlerinde yüzde 36,3 oranında oy alan ANAP, 1989 genel yerel seçimlerinde yüzde 23,7 oy alarak üçüncü parti olabilmişti. Adaylarının elleri kolları ANAP afişlerinde bağlanan SHP yüzde 32,75 oyla seçimin galibiydi. Mehmet Ali Şahin’in gafı Uzun sayılacak bu hikâyeyi hatırlatmamızın nedeni, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, 21 Şubat Cumartesi günü Antalya’da yaptığı konuşmaydı. Şahin, seçim propagandası için gittiği Antalya’da düzenlenen mahalle toplantısında “29 Mart seçimleri, Ankara’daki merkezi hükümeti değiştirecek bir seçim değildir. O nedenle merkezi hükümetle iyi geçinecek, kavga etmeyecek, çekişmeyecek, cebelleşmeyecek belediye yönetimlerine ihtiyaç var” diyordu. Anayasa, milletvekili genel seçimine ilişkin takvim başlarken Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanlarının görevden çekilmesini emreder. “Seçimlerin her türlü şaibe ve demokratik bir hukuk devletinde kabul edilemeyecek müdahalelerden uzak bir şekilde gerçekleşmesini sağlama” amacına yönelik bu uygulama, yarım yüzyıldan fazla bir süredir anayasal bir hüküm olarak yerine getiriliyor. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra oluşturulan Danışma Meclisi’nce hazırlanan 1982 Anayasası bile, neredeyse her sayfasına sinen “siyasal istikrar” takıntısını “hükümetle cebelleşmeyecek belediye başkanları” arayışına vardırmamıştı! Çünkü 12 Eylül döneminde bile, bu tür bir istikrar aranan bir ülkede yerel seçim yapılmasına gerek kalmayacağı anlaşılabilmişti! Anayasa’nın seçimler açısından önem taşıyan bir hükmü de, “seçimlerin yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağı”dır. (Madde 79) Burada da amaç, seçmen iradesinin hiçbir gölge, baskı ve çarpıtmaya uğramadan sandığa yansıması, seçim sürecinin baştan sona dürüst bir şekilde sonuçlanmasıdır. Yargının organize olduğu yapının başında olan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, iktidarla cebelleşecek, yani AKP’li olmayan belediye başkanlarının hizmet göremeyeceğini söylerken konumunu unutmuş görünüyor. Adalet Bakanı, seçmenlere "iktidar partisinden olmayan adayların seçilmesi sorun çıkarır" mesajını veremez. Şahin, bağlılık yemini ettiği Anayasa hükümlerini ve konumunu bir kez daha düşünürse, Antalya’da gurur duyacağı bir konuşma yapmadığını görecektir.Türkiye, Adalet Bakanı’nın bile adil olamadığı bir seçim sürecini hak etmiyor!