"AK Parti, CHP'den daha solda bir partidir.” “AK Parti merkez sağda değil. Merkez sağda seçmen yok! Türkiye artık iyice sağa kaydı.” “AKP merkez sağ bir parti. ANAP ve DP'den farklı olarak AKP devletin içinden değil, toplumun içinden çıkan bir parti.” “Türkiye'deki klasik sağ partilerin yeniden var olması mümkün değil. AK Parti istese de klasik merkez sağ partilerine dönüşmez. Çünkü artık toplum, merkez sağda değil.” Yukarıdaki alıntıları yaptığım dört söyleşiyi, Türkiye'de sağ üzerine etraflı bir tartışmanın ne kadar ihmal edildiğini düşünerek de okudum. 12 Haziran seçimleri sürecinde “MHP barajı aşacak mı”, “MHP barajı neden aştı”dan pek öteye geçemeyen sağa ilişkin tartışmadan neden bu kadar uzak durulduğu sorusu da başlıbaşına bir değer taşıyor. Türkiye “sağ”ın da zaman zaman “solculukla” övüldüğü bir ülke olarak, yukarıdaki soru için zengin bir literatür koyuyor önümüze. AKP'nin yola koyulurken statükoyu hedef alan tutumu, CHP'nin de “devlet ve düzen partisi” olmakla özdeşleşen çizgisi Prof. İdris Küçükömer'in “Türkiye'de sağ soldur, sol da sağ” tezine uygun bir görüntü ortaya çıkarmıştı. Statüko karşıtlığı “sol”u tarif eden referanslardan biri olmakla birlikte AKP için “CHP'ye göre”, yani izafi bir “sol” tarifi yapıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ”Yargıda dede atamalarına son vereceğiz”, “Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu'nun kendisi Alevi”, Ne Ermeniliğimiz, af edersiniz ne Rumluğumuz kaldı”, “Kaldırın o ucubeyi oradan”, “BDP terör örgütü”, “Bazı kitaplar bombadan daha tesirlidir”, “Biz olsaydık Öcalan'ı asardık” gibi ifadeleriyle dile gelen AKP'nin gerektiğinde mezhepçi, statükocu ve aşırı milliyetçi söylemi, AKP'yi yeri geldiğinde sola tayin eden o izafiyet çerçevesinde ihmal edildi. Bazı noktalarda anlaşılır nedenleri olmakla birlikte bu izafiyet teorisinin AKP üzerinden de, CHP üzerinden de solu tartıştırmak gibi tuhaf bir sonucu da var. Yüzde 20-30 bandında dalgalanan oy potansiyeli karşısında aldığı sonuçlar genellikle sürpriz olmayan ama biteviye tartışılan bir sol, buna karşılık giderek koyulaşan dalga boyuna rağmen yeterince irdelenmeyen bir sağ karşısındayız. Sahi merkez sağ nerede? Kalkınmacı ve sosyal dayanışmacı tutumuyla sol argümanlar da kullanırken diğer yandan kendi statükosunu inşa etmekte olan AKP yok olan merkez sağı mı, yoksa giderek aşırılaşan bir sağı mı ifade ediyor? Türkiye'de solun sağda olması, sağın da solda olması gibi bir sonucu zorunlu kılar mı? Üçüncü balkon konuşmasıyla yetinerek cevaplayabileceğimiz sorular değil bunlar. Bugüne kadar not edilen cevaplar, AKP'nin yeni anayasa süreci, Kürt sorununa çözüm arayışı ve ifade özgürlüğü eleştirileri karşısında atacağı adımlarla şekillenecek. Diğer yandan, 2002'den beri girdiği beşinci seçimde yüzde 50 oy alarak tartışmasız bir başarı kazandığına göre AKP'yi seçenlerin merkezde değil “aşırı sağda” odaklandığı iddiası, apayrı bir tartışmaya kapıyı aralıyor. Evet, Türkiye sağı, sağda odaklanan seçmenin iradesini biçimlendiren dinamikleri hak ettiği ölçüde, hiçbir tabuya itaat etmeden tartışmalı. Yazının girişindeki alıntıları yaptığım dört söyleşi, akademisyenlerin bu konuda birbirine zıt görüşler içinde olduğunu gösteriyor ki, bu doğal olduğu kadar, Türkiye'de sağ partiler ve seçmen konusunda çok boyutlu bir tartışmanın bizi beklediğini gösteriyor. Hepsini alt alta görmenin farklı bir okumaya fırsat vereceğini düşünerek, aşağıda Vatan, Yeni Şafak ve Taraf gazeteleri ile ahaber'de yayımlanan o söyleşilerden bazı ilginç görüşleri aktarıyorum.'AK Parti merkezde, oy verenler de ortada değil'Prof. Ersin Kalaycıoğlu: AK Parti merkez sağda değil. Merkez sağda seçmen yok! Türkiye artık iyice sağa kaydı. AKP de, seçmen de sağda. (...) Ben ne kadar sol bilemem. Ama seçmenin gözünde CHP bayağı sol bir parti. 2010 sonu itibarıyla yaptığımız araştırmalardaki veriler bunu açıkça gösteriyor. Seçmen AKP'yi de bayağı sağ olarak görüyor, öyle orta sağda görmüyor. (Sağa kayışın) 16 senedir, 1995'ten beri, içinde yaşıyoruz. Biz “Kritik seçmen yeniden saflaşması” diyoruz buna. Teknik olarak bu oldu Türkiye'de. Yeniden saflar belirlendi, Türkiye'nin ortası çöktü, sağ patladı, büyüdü. (AKP'ye oy verenler) aşırı sağ değil ama sağ. Kesinlikle orta sağ değil ama. Orta sağ Demokrat Parti, onun da aldığı oy binde 7. Orta sağ yok artık Türkiye'de, orta sol da yok. Sol var, sağ var, arası uçurum. Türkiye yeniden saflaşmış vaziyette. Seçmenin ideolojik haritası değişmiş vaziyette. 1970'lerdeki, 1980'lerdeki seçmen artık yok. 1990'lardaki, 2000'lerdeki seçmen çok daha muhafazakâr, çok daha dindar, çok daha etnik. O gözle olaylara bakıyor, o gözle partileri sıralıyor. (Mine Şenocaklı / Vatan / 20 Haziran 2011) 'AKP, toplumun içinden çıkan bir merkez sağ parti' Prof. Fuat Keyman: Bence Demokrat Parti değil, AKP merkez sağ parti. Aldığı oy da onu gösteriyor. ANAP ve DP'den farklı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi devletin içinden değil toplumun tam içinden çıkan bir parti. Ersin Kalaycıoğlu'nun analizi DYP ve ANAP'ın merkezden çıkmasına dayanıyor. Ama AKP kendi orta sınıfını yaratabiliyor, belediyelerde çok önemli sonuçlar alabiliyor. AKP, örneğin belediyelerde ANAP'ın düştüğü duruma hiç düşmedi. Toplumdan çıkan esas parti bu hareket oluyor. 1970'lerde başlayan İslami hareket en sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi olarak karşımıza çıkıyor. Hem kürezsel süreçlere, hem de Türkiye'nin kendi içindeki dönüşüm sürecine baktığınız zaman, bu dönemin taşıyıcısı Adalet ve Kalkınma Partisi. O yüzden de sol sallandı, yeni vizyonunu tam olarak bulamıyor. BDP de güçleniyor, çünkü BDP de toplumdan çıkan bir parti. (Selin Ongun / ahaber / 21 Haziran 2011) 'Eski rejim AK Parti'yi öngörülenin ötesinde radikal tavra zorladı' Dr. Murat Yılmaz: AK Parti eski orta sınıfın ve dolayısıyla kaybeden orta sınıfın değil, yükselen orta sınıfın temsilcisi. Bu yeni orta sınıf, taşra burjuvazisi ile taşra elitleriyle ilişkili gelişen ve dünyadaki gelişmelere daha duyarlı bir toplumsal kesimi temsil ediyor. (...) Bu (klasik merkez sağ) partiler, bu kitlenin taleplerini devlet karşısında temsil etmek, bu sınıf üzerindeki devlet baskısını yumuşatmak ve bu sınıfın hayatının devam etmesini garanti ederek bir aracılık misyonu sürdürdüler. Ancak bu misyon,28 Şubat sürecinde bozuldu. Merkez sağ, bu istikametteki sözlerini tutamayacak kadar devlet ajanı haline geldiği için bu zımni sözleşme bozuldu, merkez sağın partileri çöktüler ve bu alanı da bu yeni elitler doldurdu. (…) Bu çerçeve içinde AK Parti kendi temsil ettiği sosyolojik tabanını rahatlatacak reform çerçevesine oturdu. AK Parti'nin bu anlayışının temelinde de devletin sınırlandırılması anlayışı var. Dünyanın ve Türkiye'nin bugün geldiği noktada, Türkiye'deki klasik sağ partilerin yeniden var olması mümkün değil. (...) Belki AK Parti başlangıçta, güçsüz olduğu dönemde daha merkez sağa yakın durabilirdi. Fakat eski rejim, yani reaksiyoner cephe bu imkânı kullanamadı ve gücünün ötesinde işlere kalkıştığı için AK Parti'yi öngörülenin ötesinde radikal tavırlar almaya zorladı. Artık bu mümkün değil. AK Parti, Türkiye'de yeni bir siyasal alan inşa ediyor ve şu anda orada tek başına duruyor. (...) AK Parti istese de klasik merkez sağ partilerine dönüşmez. Çünkü artık toplum, merkez sağda değil. Bu anlamda AK Parti için en büyük tehlike, kendisinin başlattığı değişim sürecinin sonuçlarını ve taleplerini anlamayacak ölçüde toplumla ilişkilerini zayıflatarak koparmasıdır. Lider kültü, bürokratikleşme ve bedevilik asabiyesinin zayıflaması gibi sosyolojik eğilimler, bu tehlikeye işaret etmektedir. Böyle olursa AK Parti, kendi başlattığı değişimin kurbanı olur. (Murat Aksoy / Yeni Şafak / 20 Haziran 2011) 'Üretkenliğe bakarsanız AKP CHP'den solda' Hüseyin Ergün: (SODEP Genel Başkanı). CHP'de hiçbir şey değiştirilmeden, partide sol bir ideoloji oluşturulmadan, CHP kendisine böyle bir ideolojik tanım buldu. Kitlelere CHP'nin sol olduğu duygusu verildi. (...) Çok partili rejimlerde bütün partiler biraz sosyalist olmak zorundadır. Çünkü geniş kitlelerden oy alacaklar. Dolayısıyla onlar da kirtlelere bir şeyler vermek zorundalar ve sonuçta onlar da solun bazı argümanlarını kullanırlar. Ekonomiyi iyi yönetmeyi ve üretkenliği temel alırsanız, AK Parti, CHP'den daha soldadır tabii. (Neşe Düzel / Taraf / 20 Haziran 2011)