Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız...
Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesine 1 Mart Pazartesi akşamı saat 20:50'de konulan altı maddelik açıklama, tarihi bir dönüm noktasını işaret eden bir belge niteliği taşıyor. Genelkurmay Başkanı'nın, sekiz ay önce “kâğıt parçası, fitne-fesat ürünü” dediği bir belge hakkındaki sözlerini geri çekmek zorunda kaldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde görülmemiş bir durumla karşı karşıyayız.Genelkurmay açıklaması konusunda dikkat çeken noktalar ile süreci şöyle özetleyebiliriz:- “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” adını taşıyan belge, 12 Haziran 2009'da Taraf gazetesinin manşetinden “AKP ve Gülen'i bitirme planı” başlığıyla yayımlandı. AKP hükümeti ve Fethullah Gülen cemaatini parçalamak amacıyla komploya varan bir dizi senaryo içeren planın Nisan 2009'da hazırlandığı belirtildi. Planın altında, Genelkurmay Harekât Başkanlığı'na bağlı 3. Destek Şube Müdürü Deniz Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek'in imzası görünüyordu. Oğlu darbeye karşı “Genç Siviller” oluşumunun kurucusu olan Dursun Çiçek, haberin ardından Genelkurmay'dan Deniz Kuvvetleri'ne iade edildi.- Belge, Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından, emekli üsteğmen ve avukat Serdar Öztürk'ün ofisinde yapılan aramada ele geçtiği için Ergenekon soruşturmasına dahil edildi.Askeri savcılığın ilk kararı: Kovuşturmaya gerek yok- Belgenin fotokopisi üzerinden inceleme yapan Genelkurmay Askeri Savcılığı, Taraf'ın haberinden 12 gün sonra, “şu ana kadar elde edilen deliller değerlendirildiğinde, ele geçirildiği iddia edilen belgenin, Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir biriminde hazırlanmadığına ilişkin bir kanaate varıldığını'' bildirdi ve “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.- Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Taraf'ın yayınından 13 gün, Askeri Savcılığın kararından 1 gün sonra, 26 Haziran 2009'da düzenlediği basın toplantısında, sadece soruşturmanın sonucunu ifade etmekle kalmadı, ağır ifadeler kullandı. Başbuğ: Fitne-fesat ürünü kâğıt parçası- Başbuğ'un o toplantıda kullandığı bazı ifadeler özetle şöyleydi:“Türkiye neredeyse iki haftadır Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın elinde bulunan, yürüttüğü hazırlık soruşturması neticesinde ulaşmış olduğu kararla ortaya çıkan bir kâğıt parçası etrafında gereğinden fazla enerjisini tüketmiştir. Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kâğıt parçasıdır... Biz bu kâğıt parçasının birileri tarafından TSK’yı yıpratma ve karalama amacıyla hazırlandığını değerlendirmekteyiz.”- “Kâğıt parçası”nın “devlet, millet ve ordu içinde fitne-fesat çıkarma amaçlı” olduğunu iddia eden Başbuğ, belgenin sahte olduğu konusundaki kesin hükmünü şu sözlerle dile getiriyordu: “İstanbul Başsavcılığı'ndan istiyoruz, diyoruz ki, bu belgenin gerçek olmadığı noktasından hareketle bu kâğıt parçası kimler tarafından, ne amaçla hazırlandı? Bunu bulun.”Kesin ifadeyle yalanlarken açık kapı da bırakmıştı- “Albay Dursun Çiçek’in belgedeki imzasıyla Askeri Savcılığa verdiği ifadeye attığı imzanın farklı olduğu” hatırlatılınca Başbuğ'un yanıtı “İmza değişiklikleri kriminal inceleme sonucunu değiştirmiyor. Belgenin aslı ıslak imzaya sahip bir belge olmadığı için buruda bir sonuca ulaşılması mümkün değil” oldu.- “Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin değildir. Belgenin doğru olduğuna ilişkin yeni delil, bilgi, ortaya çıkarsa elbette bu soruşturma tekrar açılabilir” sözleriyle açık kapı da bırakan Başbuğ'un, bugün kendisini zor durumda bırakan ifadeler içeren açıklamaları özetle böyle.Orijinal belge geldi, imza tespit edildi- Başbuğ'un bu sözlerinden bir süre sonra, 16 Ekim'de bir subayın ojijinal belgeyi Ergenekon savcılarına gönderdiği ve Genelkurmay'daki 35 bilgisayarda gerçeğin ortaya çıkmaması için “temizlik yapıldığını” ihbar ettiği kamuoyuna yansıdı. İhbar mektubunda, bu temizliği yapmakla suçlanan beş subayın adı da bulunuyordu.- Savcılara gönderilen ıslak imzalı belge Albay Dursun Çiçek'in imzasıyla karşılaştırılmak üzere Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Kurum, 4'e karşı 7 oyla imzanın Çiçek'e ait olduğu kararına vardı. Bu kararın ardından orijinal belge, bir kuryeyle 16 Şubat 2010'da Genelkurmay Askeri Savcılığı'na gönderildi.Jandarma Laboratuvarı Albay aleyhine- Belgeyi Jandarma Kriminal Laboratuvarı'nda inceleten Askeri Savcılık, “ıslak imzanın Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğu” yolundaki kuvvetli bulgularla karşılaştı. Elde edilen “yeni deliller” üzerine Askeri Savcılık dün (1 Mart 2010) tekrar ifadesini aldığı Çiçek'in tutuklanmasını talep etti. Daha önce sivil mahkemece iki kez tutuklanan, ancak yapılan itirazlar üzerine ikisinde de serbest bırakılan Çiçek'in tutuklanması talebi askeri mahkemece reddedildi.- Askeri mahkeme, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”ndan ibaret olan “delilin karartılma olasılığı bulunmaması ve Çiçek için kaçma ihtimali görmeyerek” bu kararı vermiş olabilir. Ancak Genelkurmay Askeri Savcılığı, sürdürdüğü soruşturma sonunda bir iddianame hazırlayacak ve Çiçek tutuklu ya da tutuksuz yargılanacak.Dursun Çiçek'le sınırlı kalması zor- Şimdi neler olabileceği sorusunun akla getirdiği ilk olasılık, şüphelilerin Çiçek'ten ibaret olamayacağı. Mektupla ihbar edilen subaylar için henüz başlatılmadıysa her an bir soruşturma açılabilir. Askeri Savcılık ile mahkemenin “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nı ceza hukukunda tanımlanan “suç oluşumu” açısından nasıl ele alacağı da bu süreçte önemli olacak. Planın; suçun oluşumu açısından “düşünce”, “hazırlık”, “icra” ve “netice” aşamalarının hangisi kapsamında değerlendirileceği, Çiçek'in durumunun yanı sıra sanıkların sayısının ve soruşturmada hangi rütbeye kadar çıkacağının tayininde de önemli rol oynayacak.Sıkıntı Askeri Savcılık'ta değil, Başbuğ'un sözlerinde- Genelkurmay açıklaması, Başbuğ'un 26 Haziran 2009'da “Yeni delil çıkarsa soruşturma yeniden açılır” sözünün gereğinin yapılması ve elde edilen sonucun kamuoyuyla derhal paylaşılması açısından elbette sevindirici. Örtbas etme çabası yerine tercih edilen bu yöntem TSK'ya güven açısından önemli. Ancak bu durum Genelkurmay'ın düştüğü sıkıntıyı gidermeye yetmiyor.- Geldiğimiz aşamada kritik önem taşıyan noktanın, “Genelkurmay Başkanı” olarak Orgeneral İlker Başbuğ'un düştüğü ve/veya düşürüldüğü durum olduğu görülüyor. Zira Askeri Savcılığın haziran ayında “fotokopi” üzerinde tespit edemediği imzayı şimdi “orijinal” belge üzerinde tespit etmesi normal görülebilir. Ancak Genelkurmay Başkanı açısından durum farklı. Çünkü Başbuğ, “sahte” olduğu konusunda kesin ifadeler kullandığı ve “fitne-fesat amaçlı kâğıt parçası” dediği “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” hakkındaki sözlerini sekiz ay sonra geri çekmek zorunda kalmış bulunuyor. Bu açıdan, TSK tarihinde örneği bulunmayan bir durum karşısındayız.Başbuğ kasden zor duruma düşürüldüyse YAŞ'a dikkat- Sonuçta Başbuğ, “kâğıt parçası” sözleriyle reddettiği planın Genelkurmay'da yanıbaşında çalışan bir subay tarafından hazırlanmış olduğu yolunda verilerle karşı karşıya. Başbuğ'un, planı “fitne-fesat ürünü” diye nitelemesi kişisel bir üslup zaafından veya son günlere kadar kadar süren bir “örtbas etme” çabasından kaynaklanmıyorsa, Genelkurmay Başkanı'nın bu duruma nasıl düşürüldüğü sorusunun yanıtı olabilecek bazı gelişmelere tanık olabiliriz. Başbuğ'un da yakın ekibi içinde yer aldığı Hilmi Özkök'ün, Genelkurmay Başkanlığı döneminde çok sayıda general tarafından nasıl hedef alındığını ve zor duruma düşürülmeye çalışıldığını unutmamamız gerekiyor. Bu tür girişimler varsa, en azından, Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı görevinin sona ereceği Ağustos ayında toplanacak Yüksek Askeri Şûra bazı rutin dışı gelişmelere sahne olabilir.İstifa teklifi güdeme gelmiş olabilir mi?- “TSK'nın sabrının bir sınırı olduğunu, sınır aşılırsa bildiklerini kamuoyuyla paylaşacaklarını” söyleyen, Balyoz operasyonunda eski komutanların gözaltına alınması üzerine bütün orgeneral ve oramiralleri Genelkurmay Başkanlığı'nda toplayarak “ciddi durum” değerlendirmesi yapan Başbuğ zor durumda.- Söz konusu durum, İlker Başbuğ'un geçtiğimiz perşembe günü Köşk'te, pazar günü de Başbakanlık'ta bir araya geldiği Başbakan Tayyip Erdoğan'a Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa jestinde bulunup bulunmadığı sorusunu da akla getiriyor. Herhangi bir bilgiye dayanmayan bu olasılığı, “durumdan çıkarılabilecek bir vazife” olabileceği varsayımıyla dile getirdiğimizi belirtelim.- Bu aşamadan sonra Ergenekon sürecinde askerin tezlerinin önemli ölçüde ihtiyatla karşılanacağını söyleyebiliriz.Hayat, Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan 67 yaşında bir orgenerale bile önemli şeyler öğretecek kadar cömert...