Fatih Aksoy bir yapımcı. Televizyonlara programlar yapıyor, filmler çekiyor. Dekorasyon dergilerine açtığı evine, bahçesine, yaptığı işlere, egosundan saçılanlara bakılırsa paranın kokusunu iyi alıyor, iyi kazanıyor. Sıkı bir vergi mükellefi olmalı. Zira, Mehmet Ali Ağca hakkındaki fikirleri, yasalara uygun davranmayı önemsediği izlenimini veriyor. Mehmet Ali Ağca bir tetikçi. Türk basın tarihine geçmiş bir gazeteciye, Abdi İpekçi'ye, otomobiliyle evine giderken saldırdı. Kızı Nükhet ile eşi Sibel'in kendisini beklediği Nişantaşı'ndaki evine 300 metre kala koşarak geldi, otomobilinin camını kırdı ve Abdi İpekçi'ye kurşun yağdırdı. Tarih 1 Şubat 1979'du, Abdi İpekçi bugün Fatih Aksoy'un çağındaydı, 50 yaşındaydı. Tetikçi 25 Haziran 1979'da yakalandı. Dönemin Sıkıyönetim Askeri Savcısı Ahmet Koç'un açıklamalarına göre, polis yakalandıktan sonra evini aramak için iki hafta bekledi, üzerinden çıkan adres ve telefonları tam 1,5 ay boyunca araştırmadı. Yaralamaya 19, öldürmeye 10 yıl! Dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ ise, “polisteki ideolojik kamplaşma tetikçinin kaçırılmasına neden olabilir” gerekçesiyle emniyetin sorgu için talep ettiği ek süreyi vermedi. Peki ne oldu? “Devlette devamlılık” ilkesi yine işledi ve tetikçi bu kez askerin elinden kaçtı! Daha doğrusu, yakalandıktan 128 gün sonra, 25 Kasım 1979'da Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırıldı. Cezaevinde askerliğini yapan Bünyamin Yılmaz “Ağca'yı kaçırmam için bana emir verildi. Oral Çelik'in verdiği para ve silahları cezaevinde Ağca'ya teslim ettim. Onu asker elbisesi giydirerek kaçırdım” dedi. Tetikçi kaçırıldıktan sonra, polis şefi İbrahim Şahin ile göbek attığı fotoğraflar ortaya çıkan ve 7 TİP'li gencin Ankara Bahçelievler'de katledilmesi emrini verdiği açıklanan Abdullah Çatlı'nın evinde saklandı ve yurtdışına çıkarıldı. Gıyabındaki yargılamada önce idam cezasına çarptırıldı. İdam müebbete, müebbet de 10 yıla indirildi. Nükhet İpekçi İzet'in ifadesiyle “milli katilimiz” İtalya'da Papa II. Jean Paul'ü yaraladığı için 19 yıl 1 ay, Türkiye'de ise Abdi İpekçi'yi öldürmek ve iki gasp suçu için toplam 10 yıl yatıp çıkmıştı.
Ve Fatih Aksoy cinayetle ilk kez ilgileniyor
“Halk bunu istiyor” dehası Fatih Aksoy, işte tam bu sırada, Türkiye tarihinin bu yüz karası sayfasıyla ilk kez ilgilenmeye karar verdi. Mehmet Ali Ağca'nın, reyting rekorları kıracağını hayal ettiği dans yarışmasına katılmasını gündeme getirdi. Olayı kendisine teyit ettiren meslektaşımız Ali Eyüboğlu'na şunları söyleyerek:“Böyle bir teklifin neresinde sorun var anlamadım. Adam cinayet işledi 30 yıl yattı. Bir daha mı cezalandıracağız onu? 100 yıl mı yatıracağız hapiste? Elbette, her cinayet birilerini üzer. Ama sonuçta kanun cezasını verir, o da bu cezayı çeker ve çıkar. Hapisten çıkanları topluma kazandırmak gerekmez mi? Dans yarışmamızda yer almasında bir mahzur görmüyorum. Benim için Ağca da bir, yarışmaya katılacak bir başka insan da. İşlediği suçun cezasını çekti çünkü..." Şu sözler de, Aksoy'un:“Ben Ağca'nın, Abdi İpekçi'nin ailesi dışında bizim tarafımızdan artık suçlanmasını gerektirecek bir şeyi olmadığını düşünüyorum... Ağca'yı Abdi İpekçi cinayetinden değil, Papa suikastından dolayı hatırlıyoruz. 70'lerde İpekçi cinayeti gibi ne yazık ki bir sürü cinayet işlendi. Papa suikastı olmasa unutulur giderdi. Ağca, Papa'dan dolayı popüler. Çünkü bu tür olaylardan az sayıda var. Az sayıda olan şeyler ilginçtir.”
Aksoy'un sözlerindeki iki yüzlülük
Bu sözlerden ne anlıyoruz? Aksoy'un, Ağca'nın İpekçi cinayeti nedeniyle 30 yıl hapis yattığını zannettiğini... Eski bir hükümlünün topluma kazandırılması konusunda ne kadar hassas olduğunu... Abdi İpekçi cinayetinin İpekçi ailesinin “özel hayat” sınırları içinde kaldığını... Papa'ya suikast girişimi olmasaydı Ağca'nın unutulup gideceğini... Bilgi sahibi olmadığı anlaşılan bir konuda böylesine cüretkâr olabilen Aksoy'un iki yüzlülüğü de var bu sözlerde. “Evet, Ağca iyi reyting getirir, bize de iyi para kazandırır, onun için yarışmacı olmasını düşündük” gibi bir açık sözlülüğe cesaret edemeyen... “Dans eden Ağca” hayalinin ağzından akıttığı suyu, “Hapisten çıkanları topluma kazandırmak gerekmez mi” sözleriyle rasyonalize etme kurnazlığından medet uman bir iki yüzlülük. “İyi kazanacaktık” deme cesaretini gösteremeyen, ama İpekçi suikastinin izini sürenlerin, karanlık cinayetlerle Türkiye'de bir korku imparatorluğu kurmak isteyenlere direnenlerin duyguları üzerinden sırıtarak aslan kesilen bir iki yüzlülükten söz ediyoruz. Evet, Papa'ya suikast girişimi olmasaydı daha az bilinen bir Ağca, daha az sorgulanan bir İpekçi cinayeti olacaktı gündemimizde. Ancak İpekçi'yi öldürmese ve bu karanlık cinayete rağmen 10 yıl yatıp çıkmasa sadece Papa'ya suikast girişimi için bu kadar ilgi de görmeyecekti o tetikçi.
'Başka bir Ağca' inşası için tetikçiliğe soyunmak
Tetikçiden reyting dilenen Aksoy da biliyor bunu, hiç kuşkunuz olmasın. Kimlerle dans ettiğini çok iyi biliyor. Ancak düştüğü tenezzül zaafına karşı olası bir tepkiyi “Asıl ünü Papa'dan” diyerek sektirmeye çalışıyor. Ağca'nın ifade ettiği karanlık ilişkiler, bu ülkeye dayatıldı. Bu sadece İpekçi ailesini değil, üç kuruş için utanç peşinde bile koşabilenler hariç, hepimizi ilgilendiriyor. Aksoy, o karanlık ilişkileri hayatımıza dayatanların safında hiçbir zaman unutulmayacak yerini alıyor. Mesele, eğilip bükülen yasalarda yazdığı kadar bile olsa cezasını çeken bir tetikçinin tekrar cezalandırılması değil. Ama ödüllendirilmesi hiç değil. Aksoy, cezasını çekmemiş, cezası kendisini kullananlarca çektirilmemiş bir tetikçiden başka bir “insan” inşa etmeye yelteniyor. İnsanlara başka bir “Ağca” tükettirerek o dayatmanın son tetikçisi olmaya soyunurken İpekçi cinayetinden bir ısırık da kendisi koparmaya çalışıyor. O ısırığın peşinde ''bak, değerli bir insanı öldürürsen sonuçta ekranlarda dans edersin'' modeli kurarak bu ülkenin yoksul, umutsuz, sahipsiz çocukları arasına yeni ''Ağca''lar ekmeye davranıyor.
Şirketinde kaç eski hükümlü, kaç engelli çalışıyor?
Şirketinde çalıştırdığı kaç eski hükümlü, kaç engelli var bu “hassas”, bu “başarılı” işadamının bilmiyoruz. Ama başkalarının cebinden sözüm ona adalet dağıtırken üzerinden para kazanmak istediği bir cinayet, bir tetikçi, bir kara düzen var işte. Bırakın İpekçi ailesini, dönemin askeri, polisi, savcısı ve siyasetçisini bile yatıştıramayan ''adalet'', Aksoy'un vicdanında başarıyla “para”lanıyor, allanıp pullanıyor. “Para”nın ifade ettiği “başarı”ya tapınan insanların arasında yaşadığını bilmenin rahatlığıyla konuştuğu için “Ne mahzur var bunda? Benim için Ağca da bir, başka bir insan da” diyebiliyor Aksoy. “Başarı” bazen sadece tenezzül etmekten ibarettir oysa, ahlak çoğu zaman vazgeçebilmek, kendini tutabilmektir.Ama “tamamen duygusal” bu işadamı, besbelli tutamamış kendini, fermuarını indirmiş bir kez daha “başarma”ya koşuyor. İnsanlara tükettirmeye çalıştığı pespayeliğin içinde “başarı”yla tükenerek!