Bir mesleği yapmakla o mesleği yapmak üzerine laf üretmeyi birbirine karıştıranlar hep olmuştur. Ancak, mensubu olmadığı bir meslek üzerine tuhaf laflar uyduran birinin, o mesleğin kıdemli, kademli, hünerli bir temsilcisiymiş gibi bir mahkeme salonunda kesin hükümlerle konuşmasına ilk kez tanık oluyoruz.
Cumhuriyet gazetesi yazarları, muhabirleri ve yöneticilerinin, hiçbir somut delil olmadan "FETÖ'ye yardım" iddiasıyla tutuklu ve tutuksuz yargılandığı davanın pazartesi günü Çağlayan'da yapılan üçüncü duruşmasından söz ediyorum. Ve bir gazete binası içinde bulunmuş olmak dışında gazetecilikle ilgisi olmayan Alev Coşkun'un, gazetecilik üzerine hiçbir iler tutar yanı olmayan iddialarla konuşup suç da uydurmaya çalışırken düştüğü acıklı hâllerden...
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın üçüncü duruşmasında, Silivri'deki ikinci duruşmaya katılmayan tanıklar dinlendi.
Hayır, Cumhuriyet davasında öne sürülen iddiaların dayanaksızlığından söz etmek istemiyorum. O bahiste söz, söyleyemez oldu artık.
İddia makamının tanıklarından Rıza Zelyut'tan da söz etmeyeceğim. Nihayet, tanık kürsüsünde "Türkiye'nin en iyi yazarıyım" diye kendinden geçen, vaktiyle "En büyük milliyetçi Fethullah Hoca" başlığıyla Fethullah Gülen'e övgüler düzmüş, o yazıyı "baskı altında" yazdığını söylemiş, cemaatin kurumsal yüzü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan ödül almış ve bu mazinin ardından Cumhuriyet yönetiminin 'FETÖ oprerasyonu'yla değiştiğini söyleyebilmiş biri. Tanık kürsüsünde "Sevgili dinleyiciler", "Sevgili izleyiciler" lisanıyla nutuk atarken mahkeme başkanının da uyarmak zorunda kaldığı Zelyut'un durumu konusunda gerekeni, Cumhuriyet'in 11 aydır tutuklu olan İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay söyledi. Atalay, Medeni Kanun'un "temyiz kudretini haiz olma" hükümleri uyarınca Zelyut'un konuşmalarının "hukuki sonuç doğuramayacağını" vurguladı.
Üçüncü duruşmada, Cumhuriyet yazarlarını, muhabirlerini, yöneticilerini suçlayan iddia makamının diğer tanığı, Alev Coşkun'du. Bir dönem gazeteyi yayımlayan şirketin yönetim kurulu üyesi, halen gazetenin sahibi konumunda bulunan Cumhuriyet Vakfı'nın Yönetim Kurulu üyesi, başkanvekili, idarecisi olarak Cumhuriyet'te 22 yıl geçirmiş Alev Coşkun. Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu seçiminde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla açılan davanın davacısı, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yazılan şikâyet dilekçesinin sahibi, aynı iddialarla Cumhurbaşkanlığı'na yazılan "imzasız" ihbar mektubunun şüphelisi Alev Coşkun.
Neden hırslarınızın üzerinde güneş batmıyor?
Coşkun'un tanık kürsüsündeki ilk sözleri "Benim tanıklığımın bu davada önemli olduğunu düşünüyorum" oldu. Cumhuriyet'çilerin tutuklu yargılanmasına karşı olduğunu, kendi açtığı hukuk davasıyla "FETÖ'ye yardım" iddiasıyla açılan ceza davası arasında hiçbir illiyet (nedensellik) bağı bulunmadığını belirtse de, Alev Coşkun'un iddiaları İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın dayanaklarından biri yapılmıştı. O nedenle olsa gerek, Alev Coşkun tanık kürsüsünde, yaklaşık dokuz ay tutuklu kaldıktan sonra yargılaması tutuksuz devam eden Cumhuriyet Kitap Yayın Yönetmeni Turhan Günay için "Ne işi var burada" deyince, "Sayenizde efendim" yanıtını aldı.
Cumhuriyet'çiler Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde "FETÖ" iddialarıya gözaltındayken davet edildiği emniyette ifade veren isimlerden biri de Alev Coşkun'du. Ve tanık kürsüsünde, "Benim açtığım hukuk davasıyla bu ceza davasının ilgisi yok" demesine rağmen, emniyette yürütülen "ceza" soruşturmasına vakıf davasındaki vesikalarıyla, yani mevcutlu gitmişti!
Duruşmada savunma avukatlarından Tora Pekin, bu çelişkiyi de sordu Coşkun'a. "Neden vakıf davasındaki iddialarınıza ilişkin belgelerle gittiniz emniyetteki ceza soruşturmasının tanıklığına, ne sorulacağını nereden biliyordunuz" diye. Bu soru, tatmin edici bir yanıt bulmadı, bulamazdı da.
Kürsüde "Ağır bir konuşma yapıyorum, ama mecburum" diyen Alev Coşkun'a göre, "Yargıtay kararı Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu kararıyla değiştirildi, böylece vakfın yapısı değişti ve Cumhuriyet'e Genel Yayın Müdürü olması mümkün olmayan Can Dündar Genel Yayın Müdürü oldu."
Malum, davaya ilişkin Cumhuriyet operasyonu Dündar görevi bıraktıktan sonra başladı.
Peki, Cumhuriyet Vakfı'nın yapısı değiştikten sonra ne olmuş?
Alev Coşkun anlatıyor:
"23 Mayıs 2015 tarihli Cumhuriyet beni ağlatmıştır. logonun yanında Fethullah'ın resmi var.
(...)
Cumhuriyet'in tarihi boyunca logonun üstünde bir şey olmadı. Merak edip baktım, 10 Kasım 1938'de bile Atatürk'ün ölümü logonun üzerinde verilmedi."
Peki ne var Alev Coşkun'u ağlatan haberde? 3,5 yıl önceki cemaat-AKP savaşında Fethullah Gülen'in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadını ima ederek, "damat efendinin Pensilvanya'da kendisini ziyaret ettiğini, kaldığı yeri gördüğünü" belirten ve beddua da içeren sözleri "Fakirhaneme bunlar hâlâ malikâne diyor" başlığıyla verilmiş.
Cumhuriyet bir gazete, o gazete teknik açıdan "haber"den ibaret bir açıklamayı yayımlıyor, Alev Coşkun ağlıyor. "Neden Cumhuriyet logosunun yanında verildi, Cumhuriyet'in tarihinde böyle bir şey yok" diyor.
Acaba öyle mi? Değil elbette. Nitekim, savunma avukatı Tora Pekin, Cumhuriyet logosunun -yanında da değil- üzerinde dokuz sütuna sürmanşet yapılan "Atatürk'ün kızları" başlıklı haberi gösterince Alev Coşkun'un cevabı, -sırıtarak demeyeyim- gülerek "Hoşuma gitti" oluyor.
Alev Coşkun o zaman da ağladı mı bilmiyorum, ancak Cumhuriyet yıllarca logosunun yanında yazarlarının kitap ilanlarının yanı sıra "faks cihazı" ilanı bile yayımladı.
Coşkun, o haberle "Fethullah'ın baş köşeye oturtulduğunu, Cumhuriyet gazetesinin tarihinde tarikat liderlerinin birinci sayfada yer almadığını" da iddia etti. Avukat Tora Pekin, sabırla, bu kez, Alev Coşkun da vakıf yöneticisiyken -üstelik Coşkun'u ağlatan Gülen haberinden çok daha büyük boyutta- birinci sayfada yayımlanan Fethullah Gülen haberini gösterdi. Bu kez Coşkun'un yanıtı, "Birinci sayfada, ama daha aşağıda" oldu!
Şöyle bir sayfa tarifesi var "gazeteci" Alev Coşkun'un; yukarıda 1,5 sütun Gülen haberi mi verdin, Fethullahçısın! Kendisi Cumhuriyet Vakfı yöneticisiyken birinci sayfada ve beş sütun Fethullah Gülen haberi mi verdin, Atatürkçüsün!
Peki tarikat/cemaat liderleri, Coşkun'un iddia ettiği gibi, Cumhuriyet'in tarihi boyunca birinci sayfada boy göstermedi mi? Elbette gösterdi, binlerce kez gösterdi, Coşkun'u ağlatan Gülen haberinden çok daha büyük boyutlarda, manşetlerde gösterdi.
Çarpıcı bir örnekle yetineyim. Tarih 10 Şubat 1987. Konu, o dönem "Yerli Humeyni" olarak anılan ve Almanya'da yaşayan Cemalettin Kaplan. Cumhuriyet'in beş sütun manşetine yayılan dosyasının başlığı; İşte Cemalettin Hoca!
İmza, Coşkun'un, "tarikat liderleri birinci sayfaya giremezdi" iddiası eşliğinde bugünkü Cumhuriyet yönetimini yolundan ayrılmakla suçladığı Uğur Mumcu'ya ait.
Velhasıl Alev Coşkun, Uğur Mumcu'nun şahane sözüyle "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" cemaatinin tipik bir örneği olarak doğruya sadakat yeminiyle çıktığı tanık kürsüsünde "gazetecilik" adına, Cumhuriyet gazetesi adına bu kadar yalanı/yanlışı peş peşe sıralayabildi. Cumhuriyet'çilere karşı "Fethullahçılık" adına kırıntı aranırken yapabildi bunu.
Avukat Pekin soruyor...
- Yeterli çoğunluk sağlanmadan toplanmakla da suçladığınız Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu toplantısına siz katıldınız mı? - Hayır! - Mazeret bildirdiniz mi? - Hayır! Ama birkaç gün ertelenebilirdi. - Ertelense katılacak mıydınız? - Hayır! - Neden? - Ne olacağı belliydi. - Ne olacaktı? - Ne olduğunu gördük!
İnanılır gibi değil, biliyorum, ama böyle. "Ya benimsin ya da kara toprağın" Cumhuriyet'çiliği. Taş gibi kararlı bir "Ben yoksam Fethullahçısın" inadı, yalanı, dolanı.
Peki kim Alev Coşkun? Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın dile getirdiği "Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi olarak huzur hakkı ödemesi alan tek kişi olduğu" gerçeğini, mahkemede ancak "Akın Atalay kendisi teklif etti aldım" diyerek itiraf edebilen karakterinin ardında nasıl bir hikâye var?
"Yalan" söylediğini yazdım Alev Coşkun'un. Maalesef ve defalarca evet. Misal, avukat Tora Pekin, gazetecilik ve sayfa mimarisi üzerinden "Fethullahçılık" inşa etme müteahhitliğine soyunan Alev Coşkun'a, sonunda "Siz gazeteci misiniz" diye sordu. Coşkun'un duraksamadan verdiği yanıt "Hayır değilim" oldu. O kadar yalan-yanlış arasında şüphe bulaşmayan tek doğru cevabı buydu. Ancak bu doğrusuna, başka bir yerde yalan karıştırmıştı Coşkun. Açın Alev Coşkun'un kendi adını taşıyan şahsi internet sitesini (alevcoskun.com) ve bakın. Sitesinde logo gibi yazdığı adının altında "Gazeteci" yazıyor.
Evet kim Alev Coşkun? İnternet sitesinde uzun bir biyografisi var. 1936'da Ödemiş'te doğmuş. Ödemişli Terzi Emin ve Emine Sacide Hanım'ın oğlu. İstanbul Üniversitesi'nde hukuk tahsil etmiş. Dolgunca bir siyasi hayatı var. CHP İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanlığı, 1961 Anayasası'nı hazırlayan Kurucu Meclis'in en genç üyesi, CHP Gençlik Kolları Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeliği, CHP İzmir İl Başkanlığı, iki dönem CHP İzmir Milletvekilliği, CHP Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu üyelikleri, CHP Basın Sözcülüğü, CHP'yi temsilen TBMM adına Birleşmiş Milletler Delegeliği, Ecevit Hükümeti'nde Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, Nurettin Sözen döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği... Bursla gittiği ABD'de İngilizce kursları, doktora, Türkiye'de kısa sürelerle üniversitede dersler...
Bu liste önemli olmakla birlikte "Cumhuriyet davasındaki Alev Coşkun kim" sorusunu yanıtlamaya yetmiyor. Ama, sitesinde kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsettiği biyografisindeki şu satırlar bir fikir verebilir: - Alev Coşkun İzmir Atatürk Lisesi yıllarında sosyal yönden çok hareketliydi. Bütün öğrencilerin katıldığı seçimle yapılan İzmir Atatürk Lisesi Öğrenci Başkanlığını, Lise III. de iken kazandı ve Lise IV. de sürdürdü. - Ayrıca o yıllarda İzmir’de kurulan Liseler Arası Kültür Faaliyetleri Başkanlığı'na da yine bütün liselerden seçilen öğrenci Başkanlarının oyu ile seçildi. O sırada İzmir’deki en önemli liseler, Atatürk Lisesi, İnönü Lisesi, Kız Lisesi, Karşıyaka Lisesi, Amerikan Koleji'ydi. - Tüm liselerin katılımıyla yapılan kültür ve şiir günlerinde genç Alev Coşkun ön safta yer alıyordu.
- CHP ve Demokratik Sol adlı kitabını yayınlandı. Bu programın ayrıntılı bir biçimde yorumunun yapıldığı kitap, artık bir klasik kitaptır.
- Alev Coşkun’un bakanlığı sırasında Çanakkale’den Adana’ya kadar bütün kıyı şeridinin Master planı tamamlandı ve bu plan onaylandı. Eğer bugün kıyılarımızda bir Turizm düzeni varsa, bunun onaylanan bu plan sayesinde başarılı olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.
- Alev Coşkun, etkin bir yazar, yakın siyasi tarih uzmanı olarak D.P. dönemi hakkında bir kitap üzerinde çalışmaktadır. - İzmir’in yetiştirdiği bir siyaset adamı, düşünür ve yazar olarak, Alev Coşkun’un kitapları İzmir Atatürk Lisesi Müzesi'nde ve ayrıca Ödemiş Belediyesi Yıldız Kent Arşivi Müzesi'nde yer almaktadır.
Mazisindeki yerli yersiz her ayrıntıyı pohpohlama, bir kendini tutamama hikâyesi, kendi tarihselliği içinde acıklı bir talihsizlik yok mu bu satırlarda?
İddia makamının Cumhuriyet davasındaki tanığı Alev Coşkun bu işte...
Kendisinin mahkemedeki lisanıyla söyleyeyim; ağır konuşacağım, ama mecburum!
Soruşturmasını FETÖ sanığı bir savcının başlattığı, iddia makamında Fethullahçılık/FETÖ'cülük kırıntısı aranan bir davada, hiçbir gün yapmadığın gazetecilik üzerinden yalanlar/yanlışlarla Fethullahçılık uydurmaya çalışan Alev Coşkun! Bu hayat sana başka ne verebilirdi? Tanık kürsüsündeki hâlinden yukarıdaki listeye doğru bir bak, bu hayat sana artık neyi israf edebilirdi?
Neden hırsınızın üzerinde güneş batmıyor? Neden yalan da kuşanan hırsınızın maskesi "şuculuk buculuk" oluyor? Neden bir yerde de kaybedecek kadar insan olamıyorsunuz?
Velhasıl Cumhuriyet davası ne hâldedir, derseniz iddia makamının bu tanıklarla delil aradığı bu hâldedir.
Ödemişli Terzi Emin'in oğlu Alev Coşkun iddia makamının tanığı olarak ifade verirken arkasında tutuklu tutuksuz yargılanan Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık,Kadri Gürsel, Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik ve... Ve Ödemişli Terzi Sadık'ın oğlu Aydın Engin vardı.
Alev Coşkun'un Cumhuriyet'e nazır manzarası, tanık ve tarih kürsüsünden hikâyesi buydu. O ballandırılan, o self takdir biyografilerde sıralanmış listelere bakmayın... Budistler dermiş ki; annen baban doğmadan önce kimdin?