Topçu Kışlası'nın tekrar inşasına ilişkin projenin Gezi Parkı içinde protesto edilmesi 27 Mayıs''ta başladı. Gerekçe, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında kaldırım genişletme inşaatı için Gezi Parkı'ndan bazı ağaçların sökülmesi – kesilmesi işinin başlamasıydı. Bir başka deyişle, genişletilecek kaldırım için Elmadağ cephesinde Gezi Parkı'nın birkaç metre içine kepçelerle girilmişti. Bu hareketliliği, Topçu Kışlası inşaatının başladığı yolunda değerlendirenler de oldu.
Belediye, Gezi Parkı'nda eylemlerin başladığı 27 Mayıs'tan 30 Mayıs'a kadar geçen üç günde, bölgede ne yapmaya çalıştığını protestoculara anlatma zahmetine girmedi. “Geldikleri gibi giderler” diye düşünülmüş olmalı ki, mesele ciddiye alınmadı.
30 Mayıs Perşembe sabahı 05:00'te, dördüncü günün sabahına kadar hiçbir şiddet eğilimi göstermemiş barışçı bir protestoda bulunan Gezi Parkı'ndaki eylemcilere gaz bombalarıyla saldırıldı, çadırlar yakıldı. Gaz bombalarıyla saldırı; Gezi Parkı'na kışla yapılmasına yöneltilen itirazın, Türkiye'nin toplumsal protesto tarihine geçen bir direnişe evrilmesine neden oldu. KONDA Araştırma'nın Gezi Parkı'ndaki eylemcilerle yaptığı anket de bunu gösteriyor. Zira parktaki eylemcilerin yüzde 49,1'i polis şiddetini görünce, yüzde 14,2'si de Başbakan'ın açıklamaları üzerine protestoya katıldıklarını söylüyor.
Geldik 31 Mayıs Cuma'ya. İlk gaz bombardımanından sonra “geldikleri gibi gitmeyenler”e saatlerce gaz bombası, tazyikli su ve coplarla müdahaleye devam edildi. Ancak polis Taksim Meydanı ile Gezi Parkı'ndaki kitleleri kontrol altına alamadı. Aynı gün basının karşısına çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “kandırılmış, istismar edilmiş” bir kitleden söz ediyor, yanıbaşındaki İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da, gaz bombalarını “huzur ve güvenliği sağlama” gerekçesine dayandırıyordu. Malum, Türkiye bu “huzur” operasyonundan beri huzur görmedi!
Gaz bombalarıyla müdahale 1 Haziran Cumartesi sabahı saat 02:00 sularına kadar sürdü, ancak büyüyen tepkileri kontrol etmek mümkün olmayınca polis Taksim'den çekildi. Kadir Topbaş, 1 Haziran Cumartesi günü NTV'ye çıkacak, bir gün önce “kandırılmış, istismar edilmiş kitle” diye geçiştirmeye çalıştığı tepkiler nedeniyle, “bundan sonra İstanbul'daki projeleri İsbtanbullulara anlatma ve onlara sorma” sözü verecekti.
Gezi Parkı direnişinin üzerinden 18 gün geçti. Bu süreç, Türkiye medyasının da tarihine bir utanç sayfası ekledi. Bazı yayınlarda o sayfalar artıyor. 2000'lerin “hayata dönüş” medyası, bugünlerin “Gezi Parkı” medyası olarak hortlamış, alnına utanç sayfaları eklemeye devam ediyor.
Bu 18 günde en büyük kırılma kimlerin çizgisinde gözlendi, derseniz, cevap Başbakan Tayyip Erdoğan ile başlar. Görüntü sizi yanıltmasın, evet Erdoğan, hâlâ “çapulcular, vandallar” diyor, tuhaflaşan lisanından Gezi Parkı'nı da esirgemeyerek “sidik kokularından” söz ediyor, “Avrupa Parlamentosu'nun kınamasını tanımama açıklamaları” yapmaya devam ediyor. Ancak bütün bu söylemin içinde, Erdoğan'daki çizgi değişikliklerini gösteren önemli manevralar gölgeleniyor. Burada “manevra”yı, Türkiye medyasında çok sevilen “tornistan” klişesi bağlamında söylemiyorum. Aksine, bu manevraların hem Başbakan, hem de Türkiye için pozitif sonuçları olabileceğini düşünüyorum.
Erdoğan'ın sert söylemi ve insanların giderek birbirini duymasını zorlaştıran atmosfer içinde kaybolmaması için, Gezi Parkı direnişi öncesinde, sırasında ve bugün Erdoğan'daki çizgi değişikliklerini sıralayalım:
- Erdoğan, Topçu Kışlası'nın Gezi Parkı'nda tekrar inşa edileceğini duyururken, yeni binanın alışveriş merkezi olarak düzenleneceğini ilan etti. Tarih 29 Nisan 2013; yani Gezi Parkı eylemlerinden yaklaşık bir ay önce, Erdoğan'ın açıklamasını hatırlayalım:
“Taksim Gezi Alanı dedik hemen karşı çıktılar. Kışlayı yeniden yapacağız, dedik başta ana muhalefet partisi karşı çıktılar. Ben de reddinize ret dedim ve sonra retlerine ret kararı çıktı. Yahu çanak çömleği koruyorsun da oradaki tarihi kışlayı neden korumuyorsun? Denizin kenarında üç beş çanak çömlek, üç beş çatal bıçak bulunmuş onu koruyorsun da bu tarihi binayı neden korumuyorsun. O zaman ne dedik, 'olacak' dedik, şimdi oluyor. Bu tabii kışla olmayacak. AVM, belki rezidans olarak hizmet görecek.”
Erdoğan, Gezi Parkı'na gaz bombalı müdahalelerin ve direnişin ardından 1 Haziran Cumartesi günü başladığı açıklamalarında, önce AVM söylemini yumuşattı, sonra rafa kaldırdı. Erdoğan'ın yeni söylemine göre Topçu Kışlası “şehir müzesi” olarak düzenlenecekti.
- Erdoğan, gaz bombalı müdahaleler ve direnişin ardından Topçu Kışlası konusunda bir noktada daha çizgi değiştirdi. 1 Haziran'da başlayan ve direnişin ilk günlerine rastlayan açıklamalarında sürekli olarak “Birkaç çapulcudan izin alacak değiliz” diyerek Topçu Kışlası'nın Gezi Parkı'na yapılacağını altını çize çize vurgulayan Erdoğan, bu konuda da farklı bir rotaya girdi. Erdoğan, bugün (14 Haziran 2013) AKP İl Başkanları Toplantısı'nda ilk kez “Biz yargı kararını bekleyeceğiz. Nihai karar olumsuzsa biz buna uyarız” dedi. Bir başka deyişle, Gezi Parkı protestolarının 18. gününde ilk kez “Topçu Kışlası'nı oraya yapacağız” demeyen, “Yargı kararını bekleyeceğiz” diyen bir Başbakan çıktı kamuoyunun karşısına.
- Erdoğan'ın çizgisindeki üçüncü değişiklik, tam bu noktada göze çarpıyor. Zira Erdoğan, İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin 31 Mayıs Cuma günü Topçu Kışlası projesi konusunda verdiği “yürütmeyi durdurma” kararını 1 Haziran Cumartesi günü sert sözlerle eleştirmiş, eylemler sürerken verilmesini tuhaf bulduğunu vurguladığı bu yargı kararının “soru işaretleri yarattığını” öne sürmüştü. Ardından, bu kararı yok sayarak defalarca “Topçu Kışlası'nı yapacağız” demekte sakınca görmemişti. Gezi Parkı protestolarının 18. gününde, “Biz yargı kararını bekleyeceğiz. Nihai karar olumsuzsa biz buna uyarız” diyerek ilk kez kamuoyuna Topçu Kışlası'nın yapılmayabileceğini de dile getirmiş oldu. Aslında Türkiye bir hukuk devletiyse, elbette başka bir seçenek yoktu. Yargı kararına rağmen, Başbakan aksini iddia etse de, Topçu Kışlası yapılamazdı. Burada değişen yasa ve hukuk değil, Başbakan'ın söylemi oldu.
- Başbakan Erdoğan'ın çizgisindeki dördüncü değişiklik, “mesaj” konusunda oldu. Malum, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gerilimin tırmanması üzerine 3 Haziran Pazartesi günü, Gezi Parkı protestoları için “İyi niyetli olarak verilen mesajların alındığının bilinmesini isterim” açıklamasını yaptı. Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik de, Twitter'daki hesabından “mesajın alındığını” duyurdu.
Erdoğan'a “mesaj alındı” açıklamaları aynı gün, hem Kuzey Afrika gezisine çıkarken havaalanında, hem de Fas'ta soruldu. Erdoğan'ın 3 Haziran Pazartesi günü verdiği cevapları hatırlayalım.
Havaalanında: Gazeteci olarak siz ne mesaj aldınız? Beş günde olanların mesajı bu mu? Ben bakanımın hangi mesajı aldığını bilmiyorum.
Fas'ta: Ben basın mensuplarına hangi mesajı aldınız bana açıklar mısınız dedim, bana herhangi bir mesajı veremediler.
Erdoğan, Gezi Parkı protestolarının sekizinci gününde hem Gül'ün, hem de Çelik'in “Mesaj alınmıştır” telkinlerine, “Hayır ben mesaj almadım. Onlar ne mesaj almış bilmiyorum” anlamına gelen bu cevapları verdi. Erdoğan'ın söyleminde “mesaj alma” konusunda gözlenen değişikliğe de, protestoların 18. gününde, bugün (14 Haziran 2013 Cuma) tanık olduk. Erdoğan, AKP İl Başkanları toplantısında “mesajı aldığını” şu ifadelerle ilan etti:
“Buradan oradaki gerçekten derdi çevre olana samimi olanlara sesleniyorum. Orada duranların niye durduklarını da anlamış değilim. Akşam gelenlere de izah ettim. Ortada başlamış bir inşaat mı var? İhalesi yapılmış bir inşaat mı var? E niye burda gelip de o şekilde durmak... Akşam gerek Hüseyin Bey (İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu), gerek sanatçılar açıklama yaptı. Ben buradan tekrar açıklıyorum. Diyorum ki gençler artık burada duracağınız kadar durdunuz. Mesajlarınızı verdiniz. Eğer sizin mesajınız Taksim Gezi Parkı ise, bu mesaj alınmıştır ve değerlendirmesi yapılmıştır.”
- Erdoğan'ın söyleminde Gezi Parkı sürecinde gözlenen beşinci değişiklik, “demokrasiyii sandıktan ibaret sayan” görüşünde oldu. Cumhurbaşkanı Gül'ün 3 Haziran Pazartesi günü “demokrasinin seçim yapmaktan ibaret olmadığı açıklamasına, aynı gün Fas'tan “Bu ifadenin önünde arkasında ne var bilmiyorum. Sandığın olmadığı bir demokratik sistem zaten söz konusu değildir. Evet yine sandıktan geçer diyorum” cevabını veren Erdoğan, seçim yapmak dışında demokrasinin diyalog, ifade özgürlüğü, protesto hakkını kullanmak ve tahammül gerektirdiği fikrine biraz yaklaşmış görünüyor. Biliyorum, bu noktaya itiraz edenler olacaktır, ancak ben yine de Başbakan'ın ilk günlerde “bir avuç çapulcu” diye üzerlerine çarpı attığı insanlara bugün “Gençler” diye hitap etmesini, “Mesajınız alındı” demesini, “yargı kararına uyacağını” ilan etmesini, protestocuların temsilcilerini de içeren heyetlerle görüşmeler yapmasını not düşmek istiyorum.
"Bu Erdoğan değişmez" diyen Başbakan'a bakmayın, değişim Erdoğan'a da kendisini dayatıyor.
Erdoğan'ın bugün AKP İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşma, Gezi Parkı direnişini anlamakta ilk günlerde nasıl zorlandığını göstermesi açısından da önemliydi. Zira 3 Haziran'da Fas'ta, yani Gezi Parkı direnişinin sekizinci gününde “Birkaç gün içinde tamamen normale dönecektir. Dönene kadar herhalde çözüme kavuşmuş olacaktır” diyen Erdoğan, 18. günde hâlâ devam eden eylemler karşısında “Mesaj alınmıştır. Yargı kararını bekleyecek ve ona uyacağız” deme noktasına gelmiş bulunuyor.
Gerçeklerin böyle bir huyu var. Siz nasıl isterseniz öyle cereyan etmiyor...
Twitter: @DOGANAKINT24