İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in Başbakan Tayyip Erdoğan ile hukuku yaklaşık yarım yüzyıl öncesine dayanıyor. Şahin'in, 1966 yılında memleketi Ordu'dan ortaokul için geldiği İstanbul'da kazandığı imam-hatip okulu sınavından sonra Erdoğan'la tanıştığını biliyoruz.
İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren Şahin, mülkî idare amirliğinden siyasete atılan bir isim. Kaymakamlık ve Mülkiye Müfettişliği'nden sonra Şahin'i önce Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde “Genel Sekreter Yardımcısı” olarak belediyede, ardından da AKP'nin kurucuları arasında görüyoruz.
Erdoğan, en güvendiği isimler arasında yer alan Şahin'i AKP kuruculuğundan sonra parlamentoya taşıdı. Erdoğan'ın Şahin'e vefa duygusu, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra AKP'nin kurduğu üçüncü hükümete de yansıdı. Ve Şahin, ilk ikisinden uzak tutulduğu AKP hükümetlerinin sonuncusuna İçişleri Bakanı olarak girdi. Sade bir milletvekili olarak dikkatleri üzerine çekmeyen Şahin, siyasetteki hâl tercümesini bakanlık koltuğuna oturunca önümüze koydu.
Hayır, Şahin'in artık AKP'yi de utandırmaya başladığı anlaşılan kafa yapısından, ister istemez “acaba nasıl bir kaymakamdı” sorusunu düşündüren zihniyet ikliminden, en hafif ifadesiyle hepsi birer facia olan gaflarından söz etmeyeceğim. Onları biliyorsunuz. Nihayet; çoğu genç ve çocuk yaşta 34 insanın canına mal olan bir facia için “Özür dilenecek bir şey yok. Öldürülmeselerdi kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Kaçakçılık olayı gölgede kaldı” diyecek kadar kendisini kaybetmiş bir şeyden söz ediyoruz.
Hayat, her yaşta insana bir şey öğretiyor. Milletvekili adayı belirleme konusunda ciddi bir mesai harcadığını bildiğimiz Erdoğan, “Şahin vakası”nı, işle arkadaşlığı karıştırmanın bedeli faslından “feci bir İçişleri Bakanı” sorunu olarak yaşıyor. AKP yönetiminin Şahin'e ilk kez kameralar önünde tepki göstermesi, Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in, “Şahin'in insanî olmayan yaklaşımlarının AKP'ye ve hükümete ait olmadığını” açıklaması bu açıdan önemli. Zira Genel Başkan Yardımcısı'nın, Genel Başkan'dan habersiz böyle bir açıklama yaptığını düşünmemiz için bir neden bulunmuyor. AKP yönetimi, "parti tarihinde ilk kez" bir hükümet üyesini resmen hedef alırken Erdoğan'ın bilgsi dışında davranamaz.
Bugün AKP'nin karşısında, muhalefetten de önce bir “İdris Naim Şahin meselesi” var. AKP yönetiminin de kamuoyu önünde gösterdiği tepkiyle itiraf etmiş olduğu bu “mesele”, er ya da geç bir kabine revizyonuyla sonuçlanacak. Veya AKP, güven patlaması nedeniyle kaybetmekte olduğu mevzilerin en büyüğünü, Şahin'i kabinede taşımakta ısrar ederek inşa edecek.
Peki Erdoğan, olası bir kabine revizyonuna ne zaman gider ve Şahin'le yetinir mi?
Elbette şimdiden bilemeyiz. Ancak AKP çevrelerinde konuşulan şeyler yok değil. O konuşmaların hareket noktasına Cumhurbaşkanlığı ve belediye seçimleri ile AKP Tüzüğü yerleştiriliyor. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu'nu – sürpriz bir kararla – iptal etmezse Cumhurbaşkanlığı seçimi 2014 yılında yapılacak.
Köşk seçimine yakın bir tarihte genel yerel seçimler var. Anayasa'nın 127. maddesine göre beş yılda bir yenilenen yerel seçimlerin, en geç 29 Mart 2014'e kadar yapılması gerekiyor. Malum, Erdoğan, bugüne kadarki tek ciddi kabine revizyonunu 2009 yerel seçimlerinden hemen sonra yapmıştı. Sekiz bakanı kapsayan 2009 revizyonunda Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Devlet bakanları Murat Başesgioğlu, Kürşad Tüzmen, Said Yazıcıoğlu, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler kabine dışında bırakılmıştı. Revizyon kapsamında Ahmet Datuvoğlu da, TBMM dışından Dışişleri Bakanlığı'na atanmıştı.
Bu hatırlatmadan sonra, olası revizyonun tarihi için yapılan tahminlere geçebiliriz. Eğer Erdoğan, Şahin'in hükümet açısından yarattığı durumu acil bir operasyona konu etmezse sonbahardan sonra bir revizyon beklenebileceği konuşuluyor. Bu tarih, Erdoğan'ın Köşk planı ile de ilişkilendiriliyor. “Erdoğan, uzun bir süredir düşündüğü Köşk'e çıkma planını kesinleştirirse, 2014'ten önce bu revizyonu yapıp, yeni bakanlarla bir süre Başbakan olarak çalışmak isteyecektir” deniyor. Gerçekleştirilmesi zor görünen başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş planı aksasa da, Erdoğan'ın Köşk'e çıkmadan önce kendisine sadık, üyeleri Şahin gibi baş edilmesi zor sorunlar çıkarmayan, AKP'yi yıpratmayacak, iyi çalışan bir kabine inşa etmek istediği belirtiliyor.
Diğer yandan Erdoğan'ın, 2009 deneyiminden hareket ederek, kabine revizyonunu bu kez yerel seçimlerden sonraya bırakmak değil, öncesine çekmek istediği de öne sürülüyor.
Revizyon tarihi açısından tayin edici bir nokta daha var; Erdoğan'ın kabine üyeleri arasından belediye başkanlığına aday göstermeyi düşündüğü isimler. Malum, Binali Yıldırım'dan Bülent Arınç'a ve Ali Babacan'a giden uzun listede çok sayıda isim, AKP Tüzüğü'nde işaret edilen “üç kez milletvekili seçilme” kontenjanını doldurmuş bulunuyor. Erdoğan'ın, başta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım olmak üzere, bu isimlerden bazılarını yerel seçimlerde aday göstermek istediği biliniyor.
Revizyonun hangi isimleri kapsayabileceği yolundaki iddialara gelince... Listenin başında elbette İdris Naim Şahin var. Tahminlerde ikinci sıra, Ankara Hamamönü'ndeki dönüşüm planı öncesinde emlak spekülasyonu yaptığı tartışmalarının odağına oturan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'a veriliyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in durumunun da revizyon kapsamında ele alınacağı, Erdoğan'ın yerel seçim sürecinde önem taşıyan bu koltuğa başka bir isim getirebileceği konuşuluyor. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz da, revizyon için adı öne sürülenler arasında. Eker ve Yılmaz'ın neden revizyon kapsamına girebilecekleri konusunda rivayet muhtelif, ancak bu isimler için hareket noktası; “yerel seçim öncesi vidaları sıkmak.”
Konuşulduğu gibi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterilirse, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım da, - ancak terfien – revizyon kapsamına girecek.
İdris Naim Şahin'le başladık, kabine revizyonundan yerel seçimler ve Köşk seçimlerine kadar uzandık. Bir ihtimal daha var ki, Erdoğan'ın Şahin'de kimselerin bulmadığı bir şey bulması ve onu koruması...
Konfüçyüs der ki; karanlık bir odada kara bir kediyi aramaktan zor bir şey yoktur. Hele bir de odada kedi yoksa!