“Bütün bunları gerçekten yaşadık mı?..”
Her hayata bir şekilde uğrayan bir sorudur bu. T24'ün hikâyesine de çengelini asan bir soru.
T24'ün, kendi kendisinin kör noktası haline gelmiş bir medya düzenine karşı “başka bir gazetecilik mümkün” hayaliyle yaklaşık 4 yıl önce yola koyulmasından bu yana olanlara bakınca insan sormadan edemiyor:
Bütün bunları gerçekten yaşadık mı!
Hayatın akışı içinde vaki olan her ölüm, zaman içinde şöyle ya da böyle bir yolculuktan sonra “haber” olur. Her ölüm; biri hayatın, diğeri zamanın içinde iki tarihle işaretlenir sanki. Menzile erdiğinden henüz haberiniz olmayan bir ömür, hayatın içinde bitse de, sizin için sürüyordur!
Gezi Parkı sürecinde ilan edilen haberciliğin ölümünü de, iki boyutta yaşadı bu ülke. Ana akımda habercilik, finansal kuşatma ve ideolojik takıntıların elinde zaten yıllar önce son nefesini vermişti. Bu ölüm, kendisini kitlelere Gezi Parkı süreciyle haber verdi, o kadar. Haberciliğe serpilen bu ölü toprağının içinden hortlayanlar da oldu elbette. Malum, “hayata dönüş gazeteciliği” yıllar sonra Gezi Parkı sürecinde hortladı!
Evet bunları yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız.
Basının henüz medyalaşıp bacasız sanayiye dönüşmediği yıllarda, gazetelerde "yaz" gündemleri hazırlanırdı. Hasan Cemal'in Genel Yayın Yönetmeni olarak yönettiği Cumhuriyet'te de, parlamento tatile girmeye hazırlanırken, sıcak haberin az olacağı tahmin edilen yaz ayları için harıl harıl özel dosya ve yazı dizisi hazırlıkları yapılırdı.
İnternetin bütün gezegeni haber menziline soktuğu dünyada artık gazeteciliğin üzerinde güneş batmıyor. Üstelik Türkiye'nin gündemi, aylak bir yazın koynunda yavaşlamaya direniyor.
Bu dönemi kendi iç gündemi nedeniyle daha da yüksek bir tempoyla yaşayan T24, bağımsız bir internet gazetesi olarak 1 Eylül 2009'da yayına başladı. Deneyime çevirip tekrar etmemeye çalıştığımız hatalarımız elbette oldu, yine olacak. Ancak hiçbir kişi, kurum, hareket ve görüşle doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi bulunmayan T24, hiçbir görüş ve inancı gazeteciliğin önüne koymadan yayınlarına devam edecek.
Biz habercilikte hiçbir mahallenin yayını değiliz. Ya da şöyle diyelim; biz bütün mahallelelerin yayınıyız. Haberciliğin geniş imkânlar gerektirdiğini biliyoruz. Ama gazeteciliğin, haberciliği diğer işlerinin kalkanı ya da ikramı yapan medya gruplarının değil, mesleğini evrensel standartlarda yapmaya çalışan gazetecilerin işi olduğunu da biliyoruz.
Farkındasınız, T24'ün manşet bölümünün altına köşe yazılarını içeren geniş bir bant ekledik. Köşe yazıları ile blogları eskiden olduğu gibi ayıran, ancak aynı bantta yan yana getiren yeni tasarımımız, bazı tartışmalara da neden oldu. Hiçbir yeniliğin tartışmasız olmayacağını elbette biliyoruz.
T24 yazıları için yeni tasarımın iki temel gerekçesi var. Birincisi, T24 manşetlerinde habere daha çok yer açmak, ancak bunu yaparken T24 için kıymetli olan yorumları ana sayfanın üst bölümünde tutmak. Bundan böyle, bazı istisnalar dışında, T24'ün manşetlerinde yorum görmeyeceksiniz. Ancak yeni tasarım, okurların T24'teki yorumlara yine ana sayfamızın üst bölümünde ulaşmasına imkân sağlayacak.
Yeni tasarımın ikinci gerekçesi; uzmanlara, sanatçılara, akademisyenlere, gazetecilere, velhasıl hakaret etmeden, aşağılamadan söyleyecek sözü olan herkese T24 sayfalarında yer açma planı. Bu sayfaları "blog" bölümüne özel bir yazılım eşliğinde geliştirerek yüzlerce kişiye T24'te yazma olanağı sağlamak istiyoruz. Ancak böyle bir yorum hacmine editoryal destek vermek şu an için T24 imkânlarının uzağında. Bu nedenle, bir süre sonra T24 bloglarında yazmak isteyenler, yazılarını T24 sistemine kendileri girebilecekler. T24 editörleri sadece "mevzuata aykırılık, hakaret - aşağılama ve nefret söylemi" süzgeciyle bakacakları bu yorumları yayımlayacaklar.
T24'ün Türkiye'de bağımsız habercilik ve özgür yorumun ana mecrası olmasını hayal ettik, bu yolda önemli bir mesafe de kat ettik. Sorumluluğu ihmal etmeyen bir özgürlükten söz ediyorum. Zira T24, özgür yorumu hakaret, aşağılama, nefret ve yalanın kalkanı olarak görenlerin, “öteki”ne tahammül edemeyenlerin yeri olmadı ve olmayacak.
Aslında T24 internet medyasında hep yeniliklerle var oldu. Türkiye'nin en kıdemli ve saygın gazetecilerinden Aydın Engin'le başlayan yorumlarımız, kısa bir süre sonra bu ülkede edebiyatın ve insan hakları mücadelesinin önde gelen isimlerinden Oya Baydar'la güçlendi. Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, kurulduğu günden beri T24'te paylaştığı kamuoyu verileri ve analizleriyle, gündemdeki tartışmaların sağlıklı bir zeminde yapılması için eşsiz katkılar sağladı, sağlamaya devam ediyor.
Yıllardır hiçbir karşılık almadan T24'e büyük bir katkı sağlayan bütün yorumcu ve analistlerimizi, özel haber, söyleşi ve dosyalar hazırlayan muhabir ve editörlerimizi tek tek saymayacağım, beni bağışlasınlar. Ancak şunu söylersem abartmış olmam; Türkiye medyasında kanaatler, T24'ten önce genellikle gazete köşelerinde inşa ediliyor, tartışmalar o hatta şekilleniyordu. Kurulduğu andan itibaren ilk kez saygın gazeteci ve yazarları ihtiyatla bakılan internete taşıyan T24, bu açıdan da bir dönüm noktasıdır. Türkiye gündemi, sadece T24'e yazan saygın gazeteciler ile akademisyen ve uzmanların görüşleriyle de şekilleniyor.
"Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarı" gerekçe gösterilerek Milliyet'teki 15 yıllık köşesi kapatılan 45 yıllık gazeteci Hasan Cemal'in yaklaşık beş aydır T24'te yazması da, sadece bizim için değil, Türkiye medyasının bütünü açısından önemli bir dönüm noktasını haber veriyor. Nitekim Türkiye ve dünya, Kürt sorununa çözüm arayışındaki umutlar ve sorunları, önce Hasan Cemal'in T24'te (internet medyasında) yayımlanan "Kandil röportajı", "Barış Sürecinde Güneydoğu Notları" ve "Çekilme Günlüğü"nden takip etti.
Prof. Nilüfer Göle ve Ahmet Altan'ın T24'te yayımlanan yorum ve analizleri de, Gezi Parkı sürecinde en geniş yelpazede tartışma yaratan ve ilgi gören yazılardı.
Parasal ve ideolojik takıntılardan bağımsız T24'ün her mahalleyi anlamaya çalışan diğer yorumlarını, söyleşilerini, hiçbir mahalleyi esirgemeyen haberciliğini ve özel dosyalarını geçiyorum.
Gezi Parkı süreci, paradan ve ideolojik takıntılardan bağımsız gazetecilikten başka bir çare olmadığını görmek istemeyenlere de gösterirken "mahalle gazeteciliği" tartışmasını bir kez daha önümüze getirdi.
Yeni tasarımın ardından T24'ten ayrılan yorumcularımız oldu. Bugüne kadar T24'e yaptıkları katkılara -yetmez ama- teşekkür ediyoruz.
Ancak bazı veda yazılarında T24'ten de "mahalle gazeteciliği" beklentisini ima eden yansımalar vardı. Bu ifadeler, Taraf'tan ayrıldıktan bir süre sonra T24'te yazmaya başlayan Alper Görmüş'ün "devletin ideolojik aygıtı" olduğunu iddia edebilmeye kadar vardı.
Elbette hepimiz gibi Alper Görmüş de eleştirilebilir, kimse hatadan bağışık değil. Ancak bütün birikimi bir yana; yaklaşık 40 ulusal gazetenin, televizyonların, ajansların ve "karar" ya da "talimat" alma makamında oturan yüzlerce medya seçkininin yayımlamaya cesaret edemediği "darbe günlükleri" dosyasını yayımlayan, ardından devlet güçlerinin baskınlarına ve davalara muhatap olan bir gazeteci için "devletin ideolojik aygıtı" derseniz eğer, Alper Görmüş'e değil, kendinize dair bir şey söylemiş olursunuz.
Yeni tasarım vesilesiyle başlayan tartışmada, T24'ün “Taraf'laştığı” iddiaları da öne sürüldü. T24 için yeni bir durum değil bu. Mustafa Balbay'ın, yargılanmasına gerekçe gösterilen notları iddianame açıklanmadan önce yayımladığımızda “Taraf'laşmak”la, Erzincan Başsavcısı'yken tutuklandığında İlhan Cihaner'in yürüttüğü cemaat soruşturmasının kayıtlarını yayımladığımızda bu kez tam aksi cephelere yandaşlıkla suçlanmıştık. Yaftalanmak istendiğimiz başka örnekler de oldu.
T24 ne Taraf'laşır, ne başkalaşır. Ama vaktiyle Taraf'a eleştiriler de yöneltilmiş bu sütunda bir hatırlatma yapmak boynumuzun borcu. Her şey bir yana; bu ülkede çeyrek yüzyıl boyunca hiçbir mahalledeki hiçbir gazete ve televizyon, karakollarda, devriyelerde, dağlarda, arazide bölük bölük öldürülen gençlerin hesabını, o gençlerin güvenliklerinden sorumlu olanlara sormaya cesaret edemedi. Ta ki o Taraf gazetesi, o karakolların kurulduğu yerleri, o çocukların başında olması gereken subaylar ile onlara komuta eden generallerin ne yaptığını, askerin neden işini yapmak yerine seçilmişleri aşağılayıp memleket idaresine soyunduğunu sorgulayana kadar.
Gerçekleri porsiyonlara ayıran her mahalle, bugüne kadar her mahalleden haber veren T24'e bir isim takmaya çalıştı. Ancak hiçbiri tutmadı, zira hiçbiri değildik.
Biz T24'ü, şu ya da bu mahalleden alkış veya ayar almak için, şu ya da bu mahallenin peşine takılmak için, şu ya da bu mahallenin yanında slogan atmak için kurmadık. İşimiz habercilik, ne yaptığımızı ve mütevazı imkânlarımız ölçüsünde bundan sonra neler yapacağımızı iyi biliyoruz. Yakında başka yenilik ve haberlerle karşınızda olacağız.
Velhasıl T24'ten ayrılanlara, T24'te kalanlara, T24'e katılanlara ve bizi hakkaniyetle eleştirip uyaranlara sonsuz teşekkür borçluyuz. T24 önce, bu ülkede berbat edilen gazeteciliği temizlemek için ellerinde kovalarla işe koyulan gazetecilerin, sonra onların katkılarıyla bugünlere ulaştı.
Aktivizm değil, jurnalizm...
Hep durduğumuz bu yerde olmaya devam edeceğiz.
Hiçbir mahalleden alkış beklemeden...
Ve hiçbir mahalleden ayar kabul etmeden...
Twitter: @DOGANAKINT24