İngiltere Prensi William'ın dokuz yıllık uzatmalı sevgilisi, halkın gözünde çağımızın yeni gözde “Külkedisi” Kate Middleton...
İngiltere Prensi William'ın dokuz yıllık uzatmalı sevgilisi, halkın gözünde çağımızın yeni gözde “Külkedisi” Kate Middleton, geçtiğimiz günlerde muradına erdi. Güzel yüzü, ince silueti, peşindeki paparazzi ordusuna malzeme veren şık ve zarif stili, hele de prensin okul aşkı olarak, damarında zerre mavi kan taşımadan nişan yüzüğünü parmağına takıvermesi; “hepimizin başına gelebilir” gazını inceden inceden bünyelere doldurduğundan mıdır nedir, Kate’in kendisinden çok daha fazla olayı sahiplenmiş gibi görünen, çoğunluğu İngiliz ancak her milletten binlerce insan, bu nişanı konuşmalara doyamıyor. Nişanlandıkları basına duyurulduğu günden beri, genç çift, Twitter trending topic’lerinden (tüm dünyada hakkında en çok yazılıp çizilen başlıklar) düşmüyor. Dünyanın en önemli Kraliyet Ailesi Windsor Hanedanı’na girecek olan Kate, halk tarafından inanılmaz sevilen, kraliyet tarafındansa pek bayılınmayan, merhume kayınvalidesi Leydi Di’nin yerini doldurabilecek mi; hataları ve günahlarıyla baştacı edilen mahzun prenses Diana gibi, ne olursa olsun ardına aldığı sempati ve desteği koruyabilecek mi bilinmez, ancak insanların içinde naftalinlere sarılıp, lavantalara bulanıp saklanmış olan masal ihtiyacını, tüm prenseslere, en çok da “bizden biri” sayılagelen külkedisi prenseslere düşkünlük eğilimini sonuna kadar körüklemiş gibi görünüyor. (Balkabağı Masallar’da da yazmıştım, Bir yokmuş, bir çokmuş... Aceleci zamanların gülünesi sevdaları, masalla büyüyen efsunlu kızları, kurtarıcı prens hayalinden bir türlü vazgeçiremiyormuş. Issız adamlar adalarda bunalıyor, küllü taraklarda bezi olmayan güçlü kadınları bile, omuzlarında yük algılıyormuş. Kadınlar, can kırıklıklarının kıyılarında eşyaların dünyasını tüketip ayakkabıları arzu nesneleri yapıyor, acılarından çoğalmak yerine hayalkırıklıklarından eksiliyormuş. Herkes kucağına, bir büyülü dokunuşla, emeksiz, inci tanesi çiçekler yağsın istiyormuş.) Dünyayı kasıp kavuran ekolojik, siyasal, kişisel ve toplumsal, binlerce sorun arasında, bu prenses masalı düşkünlüğü, anlaşılabilir bir eğilim elbette... Ne var ki çağın prenses hikayeleri, masallarda kahramanlar öpüşür öpüşmez sayfaya giren “...ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” cümlesi kadar berrak, engelsiz ilerlemiyor. Global ekonomik krizin, servetleri düşünüldüğünde oldukça komik olmakla birlikte, İngiliz Kraliyet Ailesini de vurduğu haber olmuştu. Kraliçe Elizabeth ve Prens Charles’ın, halkın vergilerinden karşılanan 10’ar milyon sterlinlik yıllık gelirlerinin artırılmayacağı gündeme gelmişti. Ekonomik yansımalar bir yana, ataerkil toplum düzeninin has kaleleri kraliyet olunca, karşılanması gereken koşullar, prenses ve kraliçeler için çok daha çetrefilli olabiliyor. İngiltere Kraliyet Kanunları gereği, taht varisleriyle evlenecek olan gelin adayının, İngiliz Kilisesi’ne mensup, Protestan, asil bir aileden gelen, daha önce evlenmemiş ve tabii el değmemiş (!) bir kız olması gerekiyor. Soylu kandan gelen Diana Spencer, Prens Charles ile evlenmeden önce bekaret testine tabi tutulmuş, test sonuçlarıyla da kanıtlandığı şekilde, Windsor Hanedanı’nın “el değmemiş narin bir gül goncasını gelin aldığı”, olabildiğince arabesk ve maço tınılarla, bangır kıyamet açıklanmıştı. Bugünlerde, Kate Middleton’a da benzer testler uygulanıp uygulanmayacağı konuşuluyor. Oğullarını sevdiği kızla evlendirmeyip, uygun buldukları Lady Di’ye yamadıkları için başları dertten kurtulmayan, yine de yakışıklı torunları adına, Charles’ın şimdiki (kendisi gibi allah affetsin pek çirkin) eşi, büyük aşkı Camilla Parker Bowles yerine pek zarif Diana’dan çocuk yaptığına seviniyor olabileceklerini düşündüğüm Kraliçe Elizabeth ve Prens Phillip, hatalarından biraz ders almış, torunlarının, asilzade olmasa da sevdiği kızla evlenmesine karşı çıkmayan bir portre çiziyor. Yine de, zamanında Diana’ya dayatılan bu çağdışı, alçaltıcı uygulamanın gündeme getirilip getirilmeyeceği merak konusu oluyor. Yurdumuzun bağrı açık “prensi”, türkülerin, lahmacunların ve gittikçe koyulaşan tonuyla saç boyalarının “kralı” İbrahim Tatlıses’in, geçen hafta verdiği bir konserde sahneye çıkıp oynayan genç kıza “Küçük Orospu” diye seslenmesi, errrkekk basında fazla konu edilmemiş olmakla birlikte, ne kadar çirkin, ayıp, alçaltıcı, ve hiç yakışık almayan bir söylemse, 2010 yılında İngiltere Prensesi’nin bekaretini konuşuyor olmak da bir o kadar ayrımcı, alçaltıcı, yakışıksız ve çirkin kaçıyor. Dünya erkeklerin dünyası; coğrafya ve biçem değişse de, bakış açıları değişmiyor...