2015 Mali Yılı’nın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Bütçenin on aylık karnesi 16 Kasım’da “2015 Ekim Bütçe Gerçekleşme Raporu” ile açıklandı. Rapor’a genel olarak bakarak, bütçeye dair genel gidişatın olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yazılarımızda da değindiğimiz üzere, ekonomimizin tek amiral gemisi bir süredir “mali disiplin” ve mali disiplini korumak için maliye politikası önemli enstrümanlarından da fedakârlık yapılıyor gibi görünüyor.
2014’te sadece 22,7 milyar TL “açık” veren bütçemizle; merkezi yönetim bütçe açığımızın GSYH’ye oranında %1,3’ü tutturmuş (ilgili Maastricht Kriteri %3) ve 23 AB ülkesinin de önüne geçmiştik. Orta Vadeli Program’a (2016-2018) bakılırsa 2015’te de %1,3 oranının hedefleniyor; planlanan açık ise 24,5 milyar TL. Bütçenin 10 aylık seyrine bakılırsa, belirlenen hedefin tutturulması çok da zor değil diyebiliriz.
Şimdi, Ekim sonuçlarına yakından bakalım;
Ocak-Ekim 2015’te “bütçe gelirleri” 2014’ün aynı dönemine kıyasla %14,5 artışla 398 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Mevcut artışın tatmin edici olduğu söylemek mümkün. Vergi gelirleri ise %16,3’lük bir artışla 333,3 milyar TL’ye ulaşmış durumda ki bu artış vergi gelirleri bakımından tatminkâr sayılabilir. Bu yıl vergi gelirlerinde -yaşadığımız iki genel seçime rağmen- iyi bir performans karşısındayız.
Bu dönemde vergi gelirlerindeki olumlu performansın önemli mimarları arasında dâhilde alınan KDV (%24,7 artış) ve Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (%21,5 artış) başı çekiyor. Toplam vergi gelirleri içindeki önemli payı düşünülünce ÖTV’nin de vergi gelirlerindeki olumlu performansa katkısı kıymetli denilebilir (%16,9 artış). Özellikle KDV ve ÖTV kanalındaki olumlu veriler, iç ekonomik dinamizm için tehlike çanları henüz çalmıyor diyor. Ancak son iki ayda göreceğimiz vergi performansının, yine iç ekonomik canlanmaya ve bu canlanmanın KDV ve ÖTV kanallarına yaratacağı hareketlenmeye bağlı olduğunu da unutmamak lazım. Vergi gelirlerimizin kaderinin çok büyük oranda “dolaylı vergilere” dayanıyor olmasının çarpıklığına ilişkin analizlerimizi de başka bir yazıya bırakalım.
Gider tarafına gelince; “bütçe giderleri” Ocak-Ağustos döneminde %11,5 oranında artmış ve 404,2 milyar TL olarak gerçekleşmiş durumda. Yaşadığımız iki genel seçime rağmen, mali disiplinin bozulmamış olması altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken bir gelişme.
Faiz dışı fazla bu dönemde geçen yıla kıyasla %35,7 artmış ve 41,2 milyar TL olmuş. Bu göstergenin de Bütçe’ye ilişkin bir başka olumlu parametre olduğunu belirtelim.
Bütçe bu dönemde 6,2 milyar TL “açık” vermiş. 2014 Ocak-Ekim döneminde açık 14,9 milyar TL idi. Yıl sonu hedefi düşünülünce, mevcut açık rakamı ciddi bir soruna işaret etmiyor. Belirtmemizde yarar var, bütçe giderleri yılın son aylarında olağanüstü artışlar gösterebilirler.
Ekim bütçe rakamları da gösteriyor ki “mali disiplin” hala Türkiye’nin en kıymetli ekonomik parametresi. Olumlu şeyler söylemekte zorlandığımız diğer ekonomik parametreler düşünülünce, “mali disiplin” Türkiye’nin bu konuda kat ettiği önemli mesafeyi gösteriyor. Bu noktada daha önce de altını çizdiğimiz bir noktayı tekrar vurgulayalım. Kamu harcamaları ve vergiler kanalıyla en önemli “maliye politikası aracı” olma vasfına sahip olan bütçenin; açık vermek/mali disiplini bozmak kaygısıyla son yıllarda bu vasfını büyük ölçüde yitirdiğinin de altını çizelim. Maliye politikası ile desteklenmeyen bir para politikasının ekonomik hedeflere ulaşmada etkisinin sınırlı olacağını akıldan çıkarmamak gerekiyor.
(*) Bu makale www.KPMGvergi.com adresinde yayımlanmıştır.