Halep’in 70 kilometre uzağındaki Müslümanların tapınağı Huri Peygamberi’nin mezarının önünde Hristiyan bir kadın eğilerek haç çıkarttı. Geceyi Huri Camii Tekkesi’nde geçirdiği için bulunduğu mekanı hiç yadırgamıyordu. Huri Peygamberin önünde eğilmiş duran Hristiyan kadın kendisi için sağlık diliyordu.
Hemen hemen aynı zamanlarda Homs yakınlarındaki Seidnaya Manastırı’nın tam ortasında uzun sakallı bir adam namaz kılıyordu. Bu arada geceyi Manastır’da geçirmiş çarşaflı kadınlar adamın arka tarafında onu beklemekteydi. Kadınlardan biri etrafındaki Hristiyan kadınları takip ederek duvara doğru yaklaştı. Ve tıpkı onlar gibi duvarda asılı haçı öptü. Müslüman kadın o an Allah’tan çocuk istiyordu.
Bu duruma şaşıran yabancı adam açıklama ister gözlerle Rahibe Teşa’ya baktı. Rahibe’nin yanıtı ise oldukça basitti: “Hepimiz tanrının çocuklarıyız; ve kutsal olan O, bizi bir araya getirir.”
1994 yılının Ağustos ayında gerçekleşen bu iki sıradışı olayı William Dalrymple “Kutsal Dağdan” isimli kitabında aktarıyor.
Bu tablo iç savaşla boğuşan ve 70 binden fazla kişinin öldüğü 1 milyona yakın kişinin evsiz kaldığı şu anki Suriye’den çok farklı.
2010 yılında Şam’a yaklaşık bir saat olan Deir Mar Musa Manastırı’nda ben de benzer bir hoşgörü ile karşılaşmıştım. Hristiyanlar için kutsal olan Manastır’ı muhafazakar kabul edilebilecek birçok Suriyeli Müslüman çocuk sahibi olabilmek için ziyaret ediyordu.
Manastırda konaklarken bu konuyu ayin için Seidnaya’dan gelmiş Rahip Mikail Taami ile konuştuğumda O da tıpkı Rahibe Teşa gibi bir yanıt vermişti:
“Herkesin belki farklı bir inancı var ama bu, bizim burda birlikte olmamızı engellemiyor”
Suriye’de bugünlerde mumla aranan bu hoşgörü ortamı yüzyıllar boyunca o topraklarda kök saldı.
Şam bir Roma şehri gibi yedi farklı kapıdan giriş yapılan bir tepenin etrafında kuruldu. Yedi kapıdan gelen yolların birleştiği yükseklikte önce Arami tapınağı inşa edildi. Daha sonra Roman tapınağına dönüşen bu mabet Hristiyanlıkla beraber Theodosius tarafından Katedrala çevrildi. İsa Peygamberi Ürdün nehrinde vaftiz ettiğine inanılan St John’un, İslam dinindeki ismiyle Yahya Peygamber, mezarı bu mabedin ortasında yükseldi.
Emevi komutanı Khalid İbn el-Valid Şam’ı alınca bu sefer yedi kapılı Şam şehrinin tepe noktasındaki kutsal mekan camiiye dönüştürüldü. Fakat bu dönüşüm de Şam’a özgü gerçekleşti.
İbn el-Valid Şam’ın yarısını kılıçla savaşarak diğer yarısını da Hristiyanların lideri Mansur Ibn Sarjun’un yardımıyla aldı. Bunun için mabedin ancak yarısını camiiye dönüştürdü. Müslümanlar mekanın tamamını parayla satın alıncaya kadar klise ile camii aynı yerde 6 yıl boyunca Müslüman ve Hristiyanlara ibadethane oldu.
İslam Devleti’nin lideri Ibn el-Valid, Hristiyan Mansur Ibn Sarjun’u kendisine başvezir olarak atadı. Kentin yedi kapısındaki yedi farklı dini grubun haklarını güvence altına aldı. Bu yeni kurumsallaşan İslam Devleti hazinesini Emevi Camiisi’nin avlusuna koyup yedi farklı kilidi bu ailelerin temsilcilerine dağıttı. Bundan ötürüdür ki Emevi Camii’sindeki hazine sandukasının üzerinde Arapça, Yunanca, Latince, Suryanice, Ermenice, İbranice ve Gürcüce eski yazılar yer alır.
Emevi Camii’nin içinde dört tane mihrap bulunur. Toplu kılınan her sabah namazından sonra İslamiyet’teki dört mezhebin temsilcileri kendi mihraplarına çekilerek cemaatine vaaz verir. Kimse kimsenin sesini bastırmaya çalışmaz.
Emevi Camii’nden koro olarak okunan ezan Yahudi Mahallesi’ne varmadan Bab Şarki sokağındaki Arap Ortodoks Hristiyanların merkez klisesinde çalan çan sesi ile yankılanır.
Suriye sadece birbirinden farklı kutsal mekanlara ev sahipliği yapmadı. Aynı zamanda farklı dini ve etnik grupların sığındığı bir liman oldu. Türkiye’den gönderilen Ermeniler, Süryaniler ve Kürtler Suriye’ye sığındı. İsrail Devletinin kurulmasıyla mülteci olan Filistililer sadece Suriye’de vatandaşlık haklarını elde etti. Irak’ta Saddam zülmünden kaçan Yezidi, Nestoryan ve Keldaniler yine Suriye’yi kendilerine vatan eyledi. Amerika’nın Irak’ı işgali sonrası Saddam ve Baas taraftarları başta olmak üzere bir milyondan fazla Iraklı da Suriye’yi kendine ev yaptı. Her yeni gelen için kapılarını açtı, dostluğunu gösterdi Suriye halkı. Hoşgörüsü, sınırları zorladı.
Suriye tarihinde kara sahneler de yaşandı. 1982 yılında Hama kentinde binlerce Suriyeli Müslüman Kardeşler’i hedef alan operasyonlarda hayatını yitirdi. Ayrıca rejimin istihbarat servisi Muhaberat yıllarca Suriyelilerin kalbine korku saldı, fakat tüm bunlar Suriye’deki hoşgörü ortamını yok etmedi.
Bu aralar Suriye, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. İç savaş içindeki ülke en basit haliyle Sunniler ile Aleviler ve diğer azınlık grupları arasında güç mücadelesine sahne oluyor.
Eski güzel günlerine dönmesini umut etmekten başka elden de bir şey gelmiyor.