2022 Ekim ayı başlarından bu yana bankalar ve bankacılık riskleri için önemli tartışmalar oluyor. Örneğin IMF, bankacılık riskleri konusunda uyarılar yapıyor. IMF ile eşgüdüm içinde, Avrupa Avrupa Merkez Bankası (ECB), bir banka gözetim, denetim süreci başlatıyor.
Ekim ortalarında, uzun fakat doğru adıyla Alfred Nobel Anısına Ekonomik Bilimlerde İsveç Merkez Bankası Ödülü açıklandı. Ödül, “bankaların ekonomideki ve finansal bunalımlardaki önemli rolünü açıklayan araştırmaları için” üç iktisatçıya verildi. İsveç Bilimler Akademisi (Ekim 2022).
Bankalar ve bankacılık riskleri ile ilgili tartışmalar Türkiye’de de bir süredir var ve devam ediyor. Bankaların TCMB ve ekonomi yönetimine “politikalarınızla risklerimizi arttırıyorsunuz” çıkışları yaptıkları, yönetimin ise politikalarda ısrar ettiği duyuluyor.
Bu yazıda bu üç konuyu birbirleriyle ilişkilendirerek açıklamayı amaçlıyorum.
IMF, Ekimde küresel finansal belirsizliklerin ve risklerin giderek arttığını açıkladı. IMF (Ekim 2022a ve 2022b). Başta yüksek enflasyon, peşinden parasal sıkılaşma, yükselen faizler ve durgunluk kaygılarını risklerin başlıca nedenleri olarak belirtti.
Bunlara jeopolitik riskleri, ekonomiyle ve uygulanan/uygulanacak politikalarla ilgili belirsizlikleri de eklemek gerekir. Haliyle, finansal varlıkların fiyatlarında düşme ve dalgalanma oluyor.
Birkaç önemli sonuç daha var.
1) Finansal piyasalarda eskiye göre işlem yapmak daha zorlaşmış ve yavaşlamış görünüyor. Diğer bir ifade ile, bir likidite sorunu ve riski var.
2) Bu risk ile de ilgili olarak, dolar gibi güçlü paralarla borçlanmak özellikle gelişmekte olan ülkeler için daha maliyetli ve daha zor hale geldi. Borçlanma, aynı ülkelerin şirketleri ve bankaları için de zorlaştı ve maliyetli oldu.
3) Bu gelişmelerden banka dışı finansal kuruluşlar şimdiden etkilenmiş durumda. Bunlar arasında piyasa yapıcısı aracı kurumlar ve bazı fonlar belirtilebilir.
4) Daha da önemlisi, gayrimenkullerde, özellikle konutta yüksek faiz nedeniyle ve enerji yoğun sektörlerde enerji sınırlamaları nedeniyle düşüş yaşanıyor. Bu düşüşle bankaların da riskli hale gelebileceği anlaşılıyor.
Bankaların sermaye yeterlilikleri şimdilik acil müdahale gerektirmiyor. Ancak IMF’nin küresel düzeyde yaptığı banka stres testi (Global Bank Stress Test), bazı bankalar için sermaye yetersizliği olabileceğini gösteriyor.
Bu teste göre enflasyonla birlikte sıkı finansal koşullar sürerse ve bir durgunluk yaşanırsa, yükselen piyasalardaki bankaların yüzde 29’unun sermaye yeterliliği koşullarını sağlayamayacağı görülüyor.
Kendi bölgesindeki banka risklerini görmek ve önlem almak isteyen ECB, faiz artışı başladıktan hemen sonra Ağustos ayında bir banka denetleme süreci başlattı. Bankaların bir kredi şoku ve kredi marjı (risk durumuna göre farklılaşan faiz) şoku karşısındaki durumunu anlamaya çalıştı. ECB (Ağustos 2022)
ECB çalışması halen sürüyor, 2022 sonunda bitecek. Ancak, daha önce yapılan değerlendirme ve stres testi sonucuna göre, 31 Avrupa bankasının sermaye yeterliliğine ve risk durumlarına daha yakından bakmak gerektiği anlaşılıyor.
Kısaca Nobel ekonomi ödülü diyelim. 2022 ödülü, üçü de ABD’li olan eski FED başkanı Ben S. Bernanke ile Douglas W. Diamond ve Philip H. Dybvig’e verildi. Ekonomi bilimine katkıları, bankacılık ve finansal bunalımlar konusundaki araştırmaları idi.
Genellikle olduğu gibi, bu ödül etrafında da tartışmalar oldu. Kısaca özetleyelim. Kimine göre, Bernanke’ye (BE’ye) ödül, araştırmalarından çok 2008’de ABD’de başlayan finansal bunalımı FED başkanı olarak başarıyla yürüttüğü için verilmişti.
Çükü BE, 1929 Büyük Buhranı gibi bir ekonomik çöküntüye meydan vermedi. Finansal sistemi ve tüm bankaları likidite sıkıntısı yaşatmadan ayakta tuttu. Bakınız Krugman (Ekim 2022) ve oradaki kaynaklar.
Bir eleştiri konusu da şu: BE, FED başkanı da olduğu halde, 2008 bunalımını öngöremedi. Halbuki, bankacılık kesimini de özellikle vurgulayan fon akımı modelleri ile bunalımı öngören iktisatçılar olmuştu. Bu konuda bakınız Uygur (2011). Ama bu iktisatçılar genellikle görmezden gelindi.
Eleştirilerde haklılık payı vardır. BE’ye ödül verildiği duyurulurken kendisinin eski FED başkanı olduğu da hep belirtilmiş, vurgulanmıştır. Krugman’a (Ekim 2022) katılıyorum; BE’nin ödül almasında FED başkanlığı da etki etmiş olabilir.
Ancak yine de BE’nin Büyük Buhran ile ilgili önemli bir ampirik katkısı vardır. Ödül komitesinin de öne çıkardığı Bernanke (1983) makalesine kadar, Büyük Buhran için geçerli açıklama Friedman-Schwartz’ın (FS) “parasal daralma” açıklamasıdır.
FS’ye göre,1929-1933 döneminde bankalara hücum olmuş, paralar hesaplardan çekilmiştir. Ayrıca, önemli sayıda banka kapanmıştır. Bu nedenlerle ve nakit/mevduat oranının yükselip parasal çarpanın düşmesiyle para miktarı daralmış ve ekonomi durgunluktan buhrana geçmiştir.
BE, para miktarında daralma olsa da, asıl daralmanın kredilerde olduğunu göstermiştir. Bankalar bir yandan kredi miktarını kısmışlar, diğer yandan kredileri çok yüksek faizlerle vermişlerdir. Kredi kanalları böylece çok daralmıştır; kredideki daralma paradaki daralmanın iki katıdır.
BE, kredi konusunu ve kredi maliyetini öne çıkarmıştır, önemli bir katkıdır.
Diamond ve Dybvig (DD) ana makalesi de 1983 tarihlidir; Diamond ve Dybvig (1983). Daha sonra bu makalenin, bazıları DD tarafından yazılmış, birçok benzeri veya türevi ortaya çıkmıştır. DD’ye yönelik eleştiri de şudur:
DD, finansta ve bankacılıkta iyi bilinen likidite sorununu ve bankalara hücumu bir model çerçevesinde açıklamıştır. İktisat içeriği olarak ek bir katkısı yoktur, katkısı konuyu bir model çerçevesinde anlatmasıdır.
DD modelinde bankalar tasarruf eden hane halkı ile, kredi kullanan şirketler arasında bir aracılık görevi yaparlar. Bankalar mevduatla topladıkları paraları, uzun vadeli krediler verirler, bu kredilerin likiditesi düşüktür. Kredilerden geri kalan belli bir oranı da rezerv olarak tutarlar.
Mevduat sahipleri genellikle bankadan dilediklerinde nakit çekebilirler. Ancak bazen, özellikle bankaların likidite durumunu uygun algılamazlar ise, kendilerine bankada nakit kalmayabileceğini düşünürler, paralarını biran önce çekmek isterler. Bu durumda bankalara hücum başlar.
Bankalar bu durumda kırılgandır, model deyimiyle çoklu denge vardır. Bankaların bu nedenle likidite durumlarına dikkat etmeleri, likidite riskinden kaçınmaları gerekir. Ayrıca, yine bu nedenle, devletin mevduat sigortası önemli bir güvence verebilir. Bankalara hücumu azaltabilir.
Şimdi yukarıdaki açıklama ve uyarıları da dikkate alarak kısaca Türkiye’deki para-kredi politikasına bakalım.
Öncelikle belirtelim; örneğin Schumpeter yaklaşımında bankalar, hangi şirketleri ve projeleri ne kadar desteklemeli kararını veren, kredi miktarını belirleyen, inisiyatif alan kurumlardır.
Bankalar böylece doğru ve verimli girişimleri destekleyip büyüme dinamiğine katkı yaparlar. Elbette bazen ölçüyü kaçırıp dengesizliklere de neden olabilirler.
Türkiye’de şimdi uygulanan para-kredi politikasının bir özelliği şudur; bankalara inisiyatif alanı bırakmıyor, yalnızca yönetimin istediklerini yapmaları isteniyor. Bu politika, şirketleri daha iyi değerlendirebilen bankaların verimli bir ekonomik yapıya fon yönlendirmesini engelliyor.
Uygulanan para-kredi politikasının bir başka özelliği de bankalara önemli riskler yüklemesidir. Getirilen “menkul kıymet tesis etme” kuralı ile önemli bir likidite riski getiriliyor.
Bankaların varlık veya yükümlülük yönünde likidite ihtiyacı olduğunda, “tesis ettikleri” devlet borçlanma senetlerini nakde çevirmeleri çok zordur. 2000-2001 bunalımında önce bazı bankalar sonra tüm bankacılık kesimi bu sorunu yaşamıştır.
İkinci bir risk, içinde vade uyuşmazlığını/riskini de barındıran faiz riskidir. Menkul kıymet tesisi ile bankalar uzun vadeli varlıklar almış oluyorlar, halbuki mevduat gibi yükümlülükleri oldukça kısa vadelidir. Orta veya yakın gelecekte faizler artarsa bankaların önemli zararları olacaktır?
Üçüncü bir risk döviz kuru riskidir. Bankaların ve/veya şirketlerin döviz tutmasını engelleyerek, şimdiki politika bu kuruluşların döviz kuru riskinden kaçınmalarını da engellemiş oluyor.
Bernanke, Ben (1983) “Nonmonetary effects of the financial crisis in the propagation of the Great Depression”, American Economic Review, 73(3): 257-276. NBER Kopyası;
https://www.nber.org/system/files/working_papers/w1054/w1054.pdf
Diamond, Douglas ve Philip Dybvig (1983), “Bank Runs, Deposit Insurance, and Liquidity,” Journal of Political Economy 91(3): 401-419.
ECB (Ağustos 2022) Are banks prepared for interest rate and credit spread shocks? https://www.bankingsupervision.europa.eu/press/publications/newsletter/2022/html/ssm.nl220817_1.en.html
IMF (Ekim 2022a) Global financial stability report.
IMF - Adrian, Tobias (Ekim 2022b) IMF Blog: Interest rate increases, volatile markets signal rising financial stability risks.
İsveç Bilimler Akademisi (Ekim 2022) The prize in economic sciences.
https://www.nobelprize.org/prizes/economic-sciences/2022/press-release/
https://www.nobelprize.org/uploads/2022/10/popular-economicsciencesprize2022.pdf
Krugman, Paul (Ekim 2022) “The simple economics of panic: The 2022 Nobel Prize in perspective” VOX-EU
https://cepr.org/voxeu/columns/simple-economics-panic-2022-nobel-prize-perspective
Uygur, Ercan (2011) “Küresel Bunalım, İktisat Politikaları, Yöntemleri ve Eğitimi”
Küresel Bunalım ve İktisat Eğitimi, içinde. Der. Ercan Uygur. Türkiye Ekonomi Kurumu.
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960'ların ikinci yarısında ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |