İki hafta önce devlet yönetiminde bilgi ve şeffaflık konusunu ele almıştım. Yazının başlarında şu ifade vardı: "Devlet, sağlıklı kararlar versinler diye, vatandaşlarına ekonomik, sosyal, siyasi bilgiler de sağlar." Uygur (1 Şubat 2023)
Bu konuya yine dönüyorum. Türkiye'de devleti yöneten hükümet vatandaşlarına (i) deprem riskleri ve sonuçları ile ilgili ve (ii) sığınmacılar, özellikle deprem güvenliği konusunda sözü edilen Suriyeli mültecilere ilişkin yeterli ve sağlıklı bilgi verdi mi, verebiliyor mu?
Bu sorunun yanıtı önemlidir ve siyasi boyutları da vardır. Eğer hükümet vatandaşın karar alma konularında yeterli bilgi vermiyorsa ne olur? Sosyal bilimcilere göre bu durumda hükümetle vatandaş arasında bir güven bunalımı oluşur ve, normal koşullarda, vatandaşlar oylarıyla bu hükümete son verir.
Normal koşullar yoksa, gerçek bilgiler saklanıyor veya tersine çevriliyor ise ne olur? Oylar beklenenden farklı olabilir. Vatandaşlar hükümete oylarıyla nasıl bir tepki verecek göreceğiz. Ama bilgi ve bilgilendirme konusunda yazının vardığı sonuç şudur; hükümet, vatandaşlarına deprem konusunda da, mülteciler konusunda da yeterli bilgi vermemiş, yeterli bilgilendirme yapmamıştır.
Bir deprem ülkesinde deprem ile ilgili bilgi verme ve bilgilendirme yapmanın ilk adımı, deprem (genel olarak afet) konusunda algılamayı, riskleri ve önlemleri öne çıkaran bir eğitim vermektir. Bu eğitim, Japonya gibi ülkelerde olduğu gibi, ayrı dersler şeklinde, uygulamalı ve ilk öğretimden üniversite öğretimine uzun yıllar yapılmalı, öğrencilerde deprem refleksi oluşturmalıdır.
Türkiye'deki eğitim sisteminde böyle bir özellik yoktur. Son 20 yılda ilk ve ortaöğretimde giderek din eğitimine ve din derslerine daha fazla ağırlık verildiği, coğrafya ve doğal afetler gibi konuların geriye itildiği görülüyor. Eğitimde bir deprem refleksi oluşturma anlayışı hiç yoktur.
Aşağıda Tablo 1'de 6 Şubat 2023'te yaşadığımız son depremden çok etkilenen Kilis'teki İmam Hatip okullarındaki öğrenci yapısıyla ilgili bilgiler var. Bu tabloda, eğitimle birlikte, Suriyeli mülteci yapısı da ortaya çıkıyor.
Yakın geçmişte deprem yaşayan Van ve Kocaeli bölgelerinde yapılan ve 809 öğrenciyi kapsayan bir saha araştırmasının vardığı sonuç şudur:
(i) Bu iki deprem bölgesinde bile öğrencilerin çok büyük çoğunluğu herhangi bir afet eğitim programından geçmemiştir.
(ii) Öğrenciler, bölgelerinde deprem riskinin var olduğunu genellikle biliyorlar, buna karşılık depreme hazırlıklı değiller; depremde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yıldız, Teeuw, Dickinson ve Roberts (2020).
Önemli bir soru da şudur; deprem bölgelerinde, deprem fayları üzerinde inşaat planları yapanlara, deprem riskleri bilgisi verilmiş midir? Örneğin, yaşadığımız son depremlerle çok büyük yıkım yaşayan alanlar için hükümet uyarılar yapmış mıdır?
Bu soruların yanıtı büyük ölçüde "hayır"dır. Bu bölgelerde, tam tersine, çok büyük sayıda kusurlu yapıya imar afları getirildiğini biliyoruz. Bunu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçmiş seçim gezilerinde yaptığı konuşmalardan öğrendik. Deprem uyarıları ve sınırlamaları bir yana, buralarda yapılaşma neredeyse teşvik edilmiş görünüyor.
Son depremde, özellikle Hatay ilinde, Suriyeliler ile ilgili güvenlik kaygıları vurgulandı ve Suriyelilerin sınırdan kitleler halinde giriş yaptığı bilgileri dolaştı. Bu konudaki tartışmalarda Suriyelilerin Türkiye'deki yasal konumu ile ilgili bilgiler eksik kalıyor.
Bu konuyu aşağıda ele almak üzere, son depremden çok etkilenen illerden birisi olan Kilis'teki İmam Hatip (İH) okullarında son dönemdeki öğrenci dağılımına kısaca bakalım.
Görüldüğü gibi, İH okullarında çok yüksek oranda Suriyeli öğrenci var. Öz (2022), Suriyeli öğrencilerin velileri tarafından İmam Hatip okullarına yönlendirildiğini ifade ediyor. Bu yönlendirmede şu unsurların etkili olduğunu belirtiyor.
(i) Arapça dili. Bu okullarda Arapça dilinin öğretilmesi ve din derslerinin Arapça ağırlıklı yapılması. (ii) Din eğitimi. Yazar, üniversite aşamasında da din eğitiminin devam edebileceği velilere anlatılınca İH okullarına yönelmenin daha çok olduğunu söylüyor. (iii) Karma eğitim olmaması. Kız-erkek birlikte eğitim almadıkları için veliler İH okullarını tercih etmiş. (iv) Kıyafet. Kız öğrencilerin İH okullarına tesettür kıyafetleri ile devam etmeleri de tercih nedeni olarak belirtiliyor. (v) Ahlak eğitimi.
Öz (2022), İH okulları tercihlerinin veliler tarafından yapıldığını söylüyor, ancak öğrenci tercihleri konusunda bir açıklama yok. Ayrıca, Suriyelilerin İH okullarına bu okullara yakın Türk yöneticiler tarafından yönlendirilmiş olması da mümkündür. Her durumda, Suriyeli mülteci çocuklar belli bir eğitim kalıbına yönlendirilmiş oluyorlar.
Şimdi gelelim Türkiye'deki Suriyelilerin yasal konumuna. Yine iki hafta önceki yazıda açıkladığım gibi, Türkiye'deki Suriyeliler 2012-2014 döneminde örtülü (ilan edilmemiş, gizli tutulmuş) olarak, 2014'ten bu yana ise açıkça geçici koruma altındadırlar. Geçici koruma, Suriyeli mültecilerle ilgili yapılan tartışmalarda pek duyulmuyor.
Bu konu çok önemlidir ve, özellikle AB'de Ukraynalılara uygulanan geçici koruma ile karşılaştırıldığında şaşırtıcı özellikler taşıyor.
1) Geçici koruma isteyen her Suriyeli, kimliksiz ve yasa dışı yollarla da olsa, Türkiye'ye girebilir, Türkiye'de kalabilir. Geçici koruma isteyen her Ukraynalı ise bir AB ülkesine girmek için geçerli kimlik göstermelidir. Süresi geçmiş kimlik bile araştırılır. Yasa dışı yollarla hiçbir şekilde giriş yapamaz ve AB ülkesinde kalamaz.
2) Geçici koruma isteyen her Suriyeli, suçlar da işlemiş olsa, Türkiye'ye girebilir, Türkiye'de kalabilir. Çünkü kimlik yoksa suçu araştırılamaz. Ciddi bir suç işlemiş Ukraynalı ise geçici korumaya alınmaz; AB'de koruma isteyen Ukraynalıların suç kaydı araştırılır.
3) Çok önemli ve büyük belirsizlik taşıyan fark da şuradadır: Türkiye'de Suriyeliler için geçici korumanın süresi yoktur. Adı geçicidir, ama sona erme tarihi yoktur. AB'de ise geçici koruma süresi birer yıl uzatma koşuluyla en çok üç yıl olabilir. Nitekim, savaşın süreceği anlaşılınca, Ukraynalılar için 4 Mart 2022'de alınan bir yıllık geçici koruma kararı, 14 Ekim 2022'de yapılan AB toplantısı ile 4 Mart 2024'e kadar uzatılmıştır. Government of the Netherlands (14 Ekim 2022).
4) Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Türkiye'de kayıt dışı olan Suriyelilere sürekli "kayıt yaptırın" rica ve davetinde bulunuyor. Öyleyse, Türkiye'de kaçak ve yasa dışı yollarla giriş yapmış birçok Suriyeli vardır. Sayılarını bilmek zor, ancak bazı tahminlere göre kaydı olan kadar, kaydı olmayan da vardır.
Bu bakımdan Türkiye'nin sığınmacı / mülteci istatistiklerine de güvenilemiyor ve bunu devlet kurumları da ifade ediyor. Örneğin, Türkiye'de ne kadar Afgan sığınmacı / mülteci var bilemiyoruz.
5) Yukarıda belirttiğimiz sorunların en az bir bölümünün nedeni, Türkiye'de sığınmacı / mülteci için "açık kapı politikası" izlenmesidir. Bu açık kapıdan istenmedik çok sayıda suçlu kişi de geçebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi imzaladığı Suriyelilere yönelik geçici korumadan hiç söz etmiyor. Şöyle diyor:
"Türkiye'nin kapılarını mültecilere her zaman açık tutacağız." "Yardımseverliğimizi her zaman nasıl yapıyorsak öyle devam edeceğiz." "Ülkemize hicret eden ama Suriye, ama Afganistan, ama Irak, İran... fark etmiyor."
"Suriye'den savaştan çıkıp ülkemize sığınan bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız Bay Kemal." "Birileri çıkmış durmadan laf salatası yapıyor. Bizim kapımız açık, onlara ev sahipliğimizi yapmaya devam edeceğiz." BBC Türkçe servisi (9 Mayıs 2022).
Bir daha soralım; Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriyeli mülteciler konusundaki adı geçici, kendisi sürekli olan korumadan neden söz etmiyor? Neden bilgi vermiyor?
Kaynaklar
BBC Türkçe (9 Mayıs 2022)
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-61381855
Government of the Netherlands (14 Ekim 2022) "European Commission extends Temporary Protection Directive" https://www.government.nl/latest/news/2022/10/14/european-commission-extends-temporary-protection- directive#:~:text=The%20temporary%20protection%20under%20the%20TPD%20was%20due%20to%20stay,apply%20after%204%20March%202024
Öz, Nedim (2022) "Suriyeli Göçmen Ailelerin Çocukları İçin Çoğunlukla İmam Hatip Liseleri ve İmam Hatip Ortaokullarını Tercih Etme Sebepleri", Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9(2) ss. 563-585.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2589567
Uygur, Ercan (1 Şubat 2023) "Yönetimde bilgi ve şeffaflık ve medya; Türkiye ve AB'de geçici koruma" T24, https://t24.com.tr/yazarlar/ercan-uygur/yonetimde-bilgi-ve-seffaflik-turkiye-ve-ab-de-gecici-koruma,38503
Yıldız, Ayşe, Richard Teeuw, Julie Dickinson ve Jessica Roberts (2020) "Children's earthquake preparedness and risk perception: A comparative study of two cities in Turkey, using a modified PRISM approach" International Journal of Disaster Risk Reduction, Volume 49.
https://pure.port.ac.uk/ws/portalfiles/portal/21077061/Yildiz_et_al_AAM.pdf
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |