Endonezya’dan meslektaşlarım son aylarda sorup duruyor; “Türkiye’ye ne oldu, neden bu duruma düştü?” Bir soru daha var; “Atatürk havalimanı neden kapatıldı? Biz orayı severdik.” Endonezya nere, Türkiye nere? Bu sorular nereden çıktı?
2014 yazında Endonezya’nın Gunadarma Üniversitesi ile Hindistan’ın Eğitim ve Araştırma Kalkınma Kurumu (SERD), “Şirketlerin Sosyal Sorumluluğu ve Sürdürülebilir Kalkınma” (Corporate Social Responsibility and Sustainable Development) başlıklı bir konferans düzenlemişti.
Konferans Endonezya’da Cakarta’da idi, birçok ülkeden, özellikle Asya’dan katılım vardı. Gunadarma Üniversitesi konferansa konuşmacı olarak beni de davet etmişti; sunacağım konu fakirlik, tasarruflar ve kalkınma üzerineydi.
Bu konferans sonrasında ben Endonezya ekonomisini, arkadaşlarım Türkiye ekonomisini izlemeye başladık. Ekonominin temelindeki siyasi yapıyı izlemeden olmazdı. Endonezya’nın son elli-altmış yılını siyasetiyle de anlamaya çalıştım.
Şirketlerin sosyal sorumluluğunu, Endonezya’da “Tek adam Suharto” dönemini, toprak ve orman üzerine kurulu siyasi yağmayı aşağıda açıklıyorum. Ama önce kısaca arkadaşlarımın Atatürk havalimanı ilgisini ele alayım.
Endonezya gibi Güneydoğu ve Doğu Asya ülkelerinden Avrupa’ya, Afrika’ya uçakla gidip-gelenler için Atatürk havalimanı bir ara duraktı. Ekim 2018 sonrasında İstanbul havalimanı ara durak oldu.
Uzun süreli uçuşlardan sonra Atatürk havalimanında belki uçak değiştirmek için bekliyorlar, bazen İstanbul’da bir süre dinleniyorlardı. İki kez gidip-geldim; İstanbul-Cakarta uçak yolculuğu doğrudan uçuşlarda bile yaklaşık 12 saat sürüyor. Uzun ve yorucu bir yol.
Atatürk havalimanı dış hatlar terminali “72 milletten” insanların doldurduğu, anıların biriktiği bir mekandı. Söylenene bakılırsa, sevilen de bir mekandı.
Arkadaşlarıma, Atatürk havalimanının uçuşlara kapatıldığını, sonra da makinalarla bağrının delindiğini anlattım. Pistler de delinip söküldü mü bilmiyorum, ama geçen aylarda havalimanında bir hafriyat faaliyeti vardı. Bu faaliyetin görüntülerini arkadaşlarım da izlemişlerdi; bizler gibi onlar da üzüldüler.
Edindiğim izlenim şudur; evet İstanbul havalimanı daha büyüktür, ama Atatürk havalimanı daha bir seviliyordu, cana yakın bulunuyordu. İstanbul havalimanı için birisi şöyle dedi; “zor bir mekan”. Hikayenin ekonomik boyutları da var elbette.
Şirketler sosyal sorumluluklarını gelişmiş ülkelerde genellikle gönüllü olarak, Endonezya gibi bazı gelişmekte olan ülkelerde ise “sosyal sorumluluk yasası” ile yerine getirmeye çalışıyorlar. Haliyle, bu konuda Endonezya’da konferanslar ve yayınlar yapılıyor ve bunlar artarak sürüyor.
Konunun ana fikri şudur; şirketler yalnızca kar amacı gütmemeli, sosyal sorumluluk da alarak içinde yaşadıkları çevreyi ve toplumu da düşünerek davranmalılar. Bu gönüllü olmuyorsa yasa ile olmalı. Sosyal sorumluluk dört başlık altında toplanabilir.
1). Çevre ve doğa koruma sorumluluğu almak. Üretim sürecinde çevreyi kirletmemek, doğayı korumak; somut olarak, örneğin plastik kullanımını azaltmak, atıkları geri dönüştürmek; yenilenebilir enerjiyi ve ağaçlandırmayı arttırmak. 2) Etik olmak. Faaliyetleri etik, eşitlikçi ve rekabetçi ortamda sürdürmek; asgari ücretin üzerine çıkabilmek, çocuk işgücü kullanmamak. 3) Yardımsever olmak. İhtiyaçlı olanlara yardım ve bağış yapmak. 4) Ekonomik sorumluluk almak. Verimliliğe ve istihdama önem vermek. Bu konuda bakınız örneğin Stobierski (Nisan 2021).
Sosyal sorumluluk konusunun Endonezya’da çok tartışılmasının önemli bir nedeni bu ülkede uzun süredir büyük çevre, doğa ve siyasi yağma sorunlarının yaşanması. Kıyılar ve akarsular kirleniyor, orman yangınları oluyor ve yasalara karşılık siyasi yağmalar yine de var.
Tropik iklim kuşağındaki Endonezya’nın neredeyse tümünü kaplayan ormanlar; palm yağı, hindistan cevizi, doğal lastik, kakao, kahve, kağıt gibi ticari ürünlerin üretimi için önemli ölçüde kesilmiş ve yakılmış durumda.
Brezilya’dan sonra en büyük yağmur ormanı yangınlarını yaşayan Endonezya, büyük karbon salınımına ve küresel ısınmaya neden oluyor. Küresel ısınmaya katkısı bakımından ABD, Çin ve Hindistan ile yarışıyor. Plumer (Ekim 2015).
Bilinçli orman yangınları, Endonezya’nın Hollanda sömürgesi olduğu 1945 öncesi döneme gidiyor. Ancak asıl büyük yangınlar 1966’da bir solcu, komünist ve anti-emperyalist katliamından sonra iktidarı ele geçiren Suharto döneminde başlıyor. Plumer (Ekim 2015).
Suharto, sömürgeci Hollanda’ya karşı savaşı yürüten dönemin anti-sömürgeci ve ulusalcı başkanı Sukarno’yu devirerek iktidarı alıyor. Bu süreçte orduyu soldaki Endonezya’lılara karşı harekete geçiriyor. Sağcı ve müslümanlara hitabeden Nahdlatul Ulama gibi partilerin de katkısıyla, solcu ve komünist avı gerçekleşiyor. De Jong (Ocak 2019).
Bu süreçte, Endonezya Milliyetçi Partisinin ve Nahdlatul Ulama’nın solda sanılan üyeleri de katlediliyor; müslümanlar, diğer müslümanları, evlerini ve işyerlerini de basarak, öldürüyorlar. De Jong (Ocak 2019).
Burada Wikipedia’dan alıntı yapıyorum. “ABD bu katliamda önemli bir rol oynadı; katliam başladığında Cakarta’daki ABD elçiliği yoluyla Endonezya ordu ve polisine ekonomik, teknik ve askeri yardımda bulundu.” Wikipedia (Ağustos 2022).
Daha da önemlisi ABD elçiliği ordu ve polise EKP (Endonezya Komünist Partisi) ve solcu örgütlerin binlerce önde geleninin “ölüm listesini” verdi. Dahası da var; ABD elçiliği “öldürme işinizi bitirince bu listeleri işaretlenmiş olarak geri verin dedi.” Wikipedia (Ağustos 2022).Bu konuda 2016’da The Hague’de toplanan bir mahkeme katliamın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğuna karar verdi. Bir karar da şuydu; ABD, bu katliamlara, bunların toplu katliam olduğunu bilerek yardım etti. Wikipedia (Ağustos 2022).
“Bu toplu katliamlara ABD’nin ve birkaç başka batı ülkesinin yardımlarının doğru olduğunu biliyoruz. Çünkü 2017’de gizlilik şerhi kaldırılan ABD diplomatik telgraf ve yazışmalarında bunlar açıkça görülmektedir.” Wikipedia (Ağustos 2022).
Sonuçta, bazı kaynaklarda “soykırım” da denilen bu toplu katliamlarda, en az 500 bin Endonezyalı öldürüldü. Bazı kaynaklarda öldürülen sayısının bir milyon olduğu belirtiliyor. De Jong (Ocak 2019).
Bu şekilde iktidara gelen Suharto, 1970’ten başlayarak siyasi gücünü kalıcı ve daha da güçlü yapma hamlelerine başladı. İktidarda kaldığı Mayıs 1998’e kadar, himayesi altındaki kamu ve özel kuruluşlar yoluyla, siyasi yandaşlarına büyük ormanlık alanlar verilmesini sağladı.
Birçok ormanlık alanın Singapur’dan ve diğer ülkelerden gelen yabancılara da verildiği belgelidir. Bu ormanlık alanlar, ticari tarım yapılmak üzere, günlerce, haftalarca yakıldı. Ticari tarımı başlatanlar palm yağı, kağıt, şeker gibi maddelerin üretimi için sanayi kompleksleri de oluşturdular. Plumer (Ekim 2015).
Bu sanayi komplekslerinin yarattığı kirlilik bazı akarsulardaki ve denizlerdeki hayatı bitirdi. Endonezyalı balıkçılar artık bazı bölgelerde avlanamıyorlar.
Suharto, daha önce Endonezya devletinin sahipliğinde olan bazı madenleri de özel ve/veya yabancı kesime verdi. Bunlardan en ünlüsü, dünyanın en büyük bakır ve altın madeni olan Grasberg madenidir. Ana ortak Hollanda’lıdır.
Endonezya’nın Papua adasının en yüksek dağının yakınında olan bu maden ocağında 1972’de üretim başladı. Madenden çıkarılan bakır ve altının ayrıştırılması sürecinde büyük çevre kirliliği oluştu. İki büyük akarsu ve onların döküldüğü deniz artık ölmüş durumda.
Suharto, 25 yıl önce başlayan Asya bunalımı ile iktidardan uzaklaştırıldı. Ancak kolay da olmadı. Öğrencilerin aylarca süren gösterileri sonrasında gecikmeli de olsa iktidarı bıraktığını açıkladı. Bu gösterilerde sayıları yüzleri bukan öğrenci hayatını kaybetti.
Endonezya’da “şirketlerin sosyal sorumluluğu” yasaları Suharto gidince, 2000’den sonra çıkarılabildi. Suharto’nun büyük katkı yaptığı bir kavram “yandaş kapitalizmi”dir. Bu kavrama “tek adam Suharto”nun katkılarını başka bir yazıya bırakalım.
De Jong, Alex (Ocak 2019) “The Indonesian Counter-Revolution” Jacobinhttps://jacobin.com/2019/01/unmasked-graves-review-indonesia-genocide-communist-party
Plumer, Brad (Ekim 2015) “How Indonesia's fires became one of the world's biggest climate disasters”,Vox, https://www.vox.com/2015/10/30/9645448/indonesia-fires-peat-palm-oil
Stobierski, Tim (Nisan 2021) “Types of corporate social responsibility to be aware of”, Harvard Business School Online, https://online.hbs.edu/blog/post/types-of-corporate-social-responsibility
Wikipedia (Ağustos 2022) “Communist Party of Indonesia”, https://en.wikipedia.org/wiki/Communist_Party_of_Indonesia
Ercan Uygur kimdir? Türkiye’nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960’ların ikinci yarısında ODTÜ’yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı’ sınavına girdi. Ancak, Uygur’un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı’nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD’ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi’nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri’ dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü’ndeki ‘ekonometri’ kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981’de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye’deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye’nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay’ın “Bizleri temsilen Mülkiye’de kalacaksın” dediği Uygur, 1983’te ‘doçent’ unvanını aldı. 1988’de Fulbright bursu ile ABD’ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989’da ‘profesör’ unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi’nde yaz dersleri verdi. Mülkiye’den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye’de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994)- Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991)- T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998)- Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996)- ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990)- T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999)- Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011)- Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000)- Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye’de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011’de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012’de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50’nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021’den itibaren, Mülkiye’den öğrencilerinin kurup yönettiği T24’te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017’de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri’nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay’ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: “ODTÜ’de Öğrenci, Mülkiye’de Hoca…”
|