Geçen hafta 23 Eylülde Kolombiya devleti ile FARC (Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri) arasında varılan barış mutabakatı, yeniden çatışma ortamına giren Türkiye’nin dikkatle irdelemesi gereken çok önemli bir gelişme oldu.
Kolombiya devleti, kendisiyle savaşan FARC ile müzakere masasına oturmuş ve 2,5 yıl gibi kısa bir sürede de tarihsel önemi çok büyük bir uzlaşmaya varılmıştı.
Bunun Kolombiya devleti açısından öncelikli anlamı, siyasal meşruiyetini anti-terör söylemi ve milliyetçilik üzerine inşa eden faşizan geleneğini terk etme yönelimiydi.
Bu uzlaşma üzerinden taraflar, ölümlerin ortadan kalkıp demokrasinin geleceği, kalkınma ve huzurun önündeki en temel engelin ortadan kalkacağı yeni bir Kolombiya’nın inşasını taahhüt ediyorlardı.
Kolombiya’nın kontra birikimi ve demokrasi güçlerinin sistem içindeki zayıflığı dikkate alınacak olursa hiç de kolay olmayan bir taahhüt karşısında olduğumuz açık. Bununla birlikte yapılan sorgulamaları, “Başarısız olmayacağız. Barış zamanı geldi” diye göğüsleyen Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un ve FARC lideri Rodrigo Londono’nun sergilediği kararlılık ve arkalarındaki toplumsal destek, gelecek için büyük umut oluşturuyor.
***
Bu tarihsel anlaşmanın, üzerinde özenle çalışmamızı gerektiren kritik özellikleri var.
Her şeyden önce 51 yıldır sürüp, 220 bin insanın ölümüne mâl olmuş korkunç bir iç savaşın, anlaşmayla sonuçlandırılabilmesiydi söz konusu olan.
Anlaşma FARC ile aynı dünya görüşüne sahip Küba’nın arabuluculuğuyla gerçekleştirilmiş ve kamuoyuna duyurulması da Bogota’da değil Havana’da, görevlendirilmiş memurlar değil doğrudan Devlet Başkanı tarafından ve tek başına değil, Küba Devlet Başkanı Raul Castro ve FARC liderleriyle birlikte aynı masadan yapılıyordu.
Daha da önemlisi, müzakere için öncelikle silahların bırakılmasının dayatılmadığı bir süreçte ve savaşan güçler arasında gerçekleştirilmişti her şey. Üstelik FARC'ın, silahlarını, “23 Mart 2016'ya kadar imzalanacak olan nihai anlaşmayı izleyen 60 gün içinde bırakacağı” konusunda da anlaşmaya varıldığı ilan edilmişti.
Kısacası ideolojik bagajlarını aşıp barışa kilitlenmiş tarafların bu olağanüstü başarısında hiçbir şey “milli” değildi ve “silahların gölgesinde” gerçekleştirilmişti. Ama sonuna kadar hukukiydi yapılan, çünkü insan haklarını sağlıyor ve her şeyi kayıt altına alıyordu; dahası medeniydi, çünkü düşmanların hak ekseninde uzlaşmasını ve barışı taahhüt ediyordu; üstelik demokratikti, çünkü toprak reformunu ve siyasal temsili garanti ediyordu. İşte bu özellikleriyle haklı olarak büyük bir uluslararası takdirle karşılanıyor ve tarihsel bir anlam kazanıyordu.
FARC bu süreçte devlete toprak reformu, eşit statüde görüşmeler, elde edilen uzlaşmaların yazılı olarak taahhüt edilmesi, siyasete dolaysız katılacağı demokratik bir ortamın inşası ve üçüncü güçlerin gözlemci güç olarak sürece dâhil olmasını kabul ettirmiş. Yani Kolombiya’da başarı, Türkiye’deki gibi uzlaşma bilmez egemen gurura mahkûm olunmaması sayesinde sağlanmış. Kolombiya Devlet Başkanı, tıpkı Babâi Şeyhi Ede Bâli’nin manifestosunda belirttiği gibi, büyüklüğün eğilme yeteneği göstermekte belirginleşeceğinin pratiğini sergilemiş.
Barış anlaşması, ekonomik ve sosyal dönüşüm yapılmasını, yoksulları Kilise yardımlarına ve uyuşturucu çetelerine muhtaç bırakan mevcut durum yerine, sosyal devleti ve toprak reformunu kabul etmiş. Yani rejimin, yoksullar lehine revizyonunu taahhüt etmiş. Dahası başta FARC olmak üzere sosyalistlerin legal siyasette rezervsiz konumlanmasını garanti ederek, yoksulların kendini savunabilme ve temsil etme yollarını açmış.
Yine savaşın bitirilmesiyle, kontr-gerilla ve mafya yanı sıra FARC’ın da bulaştığı iddia edilen uyuşturucu ekimi ve ticaretine karşı topyekûn bir mücadele de, anlaşmanın temel maddelerinden biri olmuş.
Bir diğer konu da ayrımsız bir şekilde tüm savaş kurbanların, çatışmadan etkilenen herkesin mağdur sayılarak maddi ve manevi olarak desteklenmesin öngörülmesidir.
Bunu tamamlayan diğer anlaşma maddesi de, her iki taraftan da insanlığa karşı suç işlemişlerin çifte standartlardan uzak yargılama ve cezalandırmasını öngörürken, FARC liderleri başta olmak üzere herkesin siyasete katılımı önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
***
Yeniden başlayan çatışmanın ağır yıkıcılığıyla boğuşan Türkiye’de bu gelişmenin, normal koşullarda hızla güncelleşmesi, irdelenmesi, örnek alınması, yinelenmesinin koşullarının aranması beklenirdi. Gelin görün ki birkaç istisna hariç neredeyse es geçildi.
Çünkü Türkiye bir kez daha, savaş isteyen güçlerin ağır baskısı altına girmişti ve barışın nasıl da mümkün ve kolay olduğunu gösteren gelişmeleri toplum nezdinde güncelleştiren bir habercilik, artık bedel ödemeyi göze almadan yapılamıyordu.
Oysa masaya oturmak için silahların gömülmesi ve son teröristin teslim olması gereğini dayatmayanların yönettiği Kolombiya’da bir kez daha görüldü ki, aslında çözüm ve barış sanılandan çok daha kolay ve mümkündü.
Bunun için gerekli tek şart, ülkenin ve halkın barışa olan yaşamsal gereksinime uygun davranan yöneticilerin varlığıydı. Bunun için gerekli tek şart, “sen sana ne istersen ayruğa da onu san” diyen, “söz ola bitire savaşı” diyen Yunus Emrelere kulak vermekti. Bunun için gerekli tek şart, savaşılan güçleri şeytanlaştırmak yerine, onları buna iten koşulların, Birleşmiş Milletler hukuku çerçevesinde ortadan kaldırılmasıydı. Bunun için gerekli tek şart, İngiltere’nin, İspanya’nın, Kolombiya’nın yaptıklarını yapmaktı. Bunun için gerekli tek şart, diğer çözüm süreçlerinde olduğu gibi bu işin oluruna uygun davranmak, silahların sadece sonuç olduğunu gören bir soğukkanlılık göstermek, arabayı atların önüne koymaktan vazgeçmekti. Bunun için gerekli tek şart, muktedirin değil ülkenin ve halkın çıkarlarını esas almaktı. Bunun için gerekli tek şart, muktedire mutlak yetkiler veren arkaik medeniyeti terk edip insanların, kimliklerin, hakların eşit düzenlendiği, hukukun, çoğulculuğun çağdaş medeniyetine geçmekti. Bunun için gerekli tek şart, toplumu milli ve olmayanlar diye bölen bir siyaset dilinden, savaşı ve şehadeti kutsayan militarist dilden vazgeçmekti.
***
Yurtseverlik nedir, halkına karşı sorumluluk nedir, sağduyu, medeniyet, demokrasi nedir, kamu düzeni nasıl sağlanır, milli irade nasıl açığa çıkarılır, politik liderlik heyheylenmek midir yoksa çözüm üretmek midir, işte bu ve benzeri bir dizi sorun açısından da ders özelliği taşıyor Kolombiya barış süreci.
Kolombiya barışını mümkün kılan koşul, iki tarafın da yenişmenin imkânsızlığını görüp hazmetmesi, savaş üzerinden kendilerine iktidar üretme yoluna gitmemesi, savaşı sürdürmenin halka ve ülkeye zarar veren sorumsuz bir pozisyon olduğunun görülmesi ve sorumlu bir davranışla değiştirilmesidir.
Barışı mümkün kılan şey, bu yenişememe gerçekliğinde hiç olmazsa ülkenin ve halkın daha çok yıkımının önüne geçmek ve bu barıştan tarafların kendilerini özgürce ifade edebileceği yeni bir Kolombiya düzlemine yükselmek, demokrasi paydasında uzlaşmaktır.
Kuşkusuz tarafların demokrasiden anladığı şey aynı değil. Santos hala yeni liberal bir politikayı savunuyor, Londono ise sosyalizmi... Ama tarafların bu zıtlık içinde uzlaştıkları zemin, her iki duruşun da kendisini güvenli bir şekilde halka anlatabilecekleri bir siyasal demokrasinin kurulması ve bundan ötesinin halkın özgür koşullarda iknası sürecine bırakılmasıdır.
Bu gelişme özgülünde bir kez daha görülen o ki barış zamanının çoktan geldiğine ilişkin sorumlu ve rasyonel bir bilinç geliştirme yeteneği sergileyemeyen tek devlet Türkiye. Hala şehitlik güzellemesiyle durumu sürdürme inadında yöneticilerin vesayeti altında. Hala yüzyıl öncesinin milliyetçi söylemleriyle zamana karşı bir direnç sergiliyor. Hala bayrakları saygın yapanın, üstünde dalgalandığı toplumun hak ve özgürlüklerinin gelişkinliği değil de akıtılan kan olduğu anlayışlarda direniyor.
***
Bitirirken, Kolombiya barışın mimarlarından Santos’un tarihte kendine yer açmayı hak eden sıra dışı bir lider olduğunu belirtmeliyim. Bu noktada sağcı bir politikacı karşısında olduğumuzu da özellikle belirteyim. Dahası Latin Amerika ülkelerinin çoğunun mevcut liderlerinden ayrımla ABD ile “stratejik ortak olduğumuzu teyit ettik. Biz kendimizi ABD’nin Latin Amerika’daki en iyi dostu olarak kabul ediyoruz” diyecek denli de Amerikancı bir politikacı Santos. Dahası önceki başkan Alvaro Uribe döneminde savunma bakanlığı yapmış ve o dönemde FARC’a karşı operasyoncu bir çizgi izlediği de biliniyor.
Ama eğer dünyayı aldatan olağanüstü bir sahtekâr değilse, belli ki savaştan barış lehine ders çıkarabilme becerisi gösteren rasyonal bir politikacı Santos; dünyanın mevcut koşullarında savaşta ısrarın ülkesine zarardan başka getirisi olmayacağını görebilen, ideolojik takıntıları olmayan bir politikacı.
Sağcı siyasetçilerin en iyi yaptığı işe, milliyetçilik ve dincilik kışkırtması üzerinden iktidar ömrünü uzatmaya yeltenmiyor; belli ki ülkesinin çıkarlarını kendi seçim çıkarlarına heba etmeyecek sorumlulukta bir politikacı. Kısacası sağcı politikacı profili içinde ender rastlanan özelliklere sahip biri.
İç politikada dayatmacı olmadığı gibi dış politikada da yayılmacı hayallere itibar etmeyen bir politikacı. Nitekim Venezuella ile savaş durumunu; “Hugo Chavez ile kesin bir düşmanlığımız vardı (…) Dedim ki Sayın Cumhurbaşkanı bazı konularda çok farkı noktalardayız ve kesinlikle anlaşamayız. Fakat halklarımıza karşı sorumluluklarımız var” diye barış haline geçirebilen bir politikacı Santos.
18 Mart 2014 tarihinde Euronews’in sorularına verdiği yanıtlar, bugünkü barış anlaşmasına nasıl gelinebildiğini göstermek açısından çarpıcı:
Örneğin, “FARC’ın af dilemesi istenmeyecek mi?” sorusuna; “Hepimiz bağışlanmayı dilemeliyiz. Öyle ya da böyle bu sorunun 50 yıldır devam etmesinde hepimizin payı var” diye karşılayarak sorumluluğu paylaşabilen bir sağduyuya sahip.
Kısacası, insanlığa karşı suç işleyen rejim görevlilerini cezasızlık zırhına alıp “kahraman” ilan ederken, rejime karşı savaşanlara pişmanlık dayatıp “terörist” diye aşağılayan çifte standartlardan uzak bir lider Santos.
Yine, “‘önemli bir saldırı olduğu takdirde barış süreci durur demiştiniz, yani FARC tarafından öldürülen asker ve polisler yeterince önemli değil mi?” sorusuna; “Şu anda savaş devam ediyor ve ateşkes de ancak biz bir barış anlaşması imzaladığımızda başlayacak, daha önce değil. Maalesef barış sürecinin sonuna kadar savaşa devam edeceğiz. Her savaşta olduğu gibi iki taraftan ölenler olacak” diye yanıtlıyor.
Yani bırakın silah bırakma dayatmasını, süregelen çatışma halini bile müzakere için engel haline getirmiyor. Öyle ki, “Yani Küba’da müzakere edip bir yandan da Kolombiya’da savaşmak mümkündür mü diyorsunuz?” sorusunu, “Evet öyle” diye yanıtlıyor.
Gazetecinin adeta kışkırtıcı, “Halk bunu kabul edecek mi?” sorusuna yanıtı ise, barışı elde etmek için dersini çalışmış ve süreci sonuna erdirecek bir kararlılıkla şekilleniyor:
“Bakın, eğer parça parça ele alırsanız, halk tepki gösterecektir, çünkü FARC yüzünden acı çekiyorlar. Derseniz ki “FARC meclise girsin mi” tabii reddederler. Ya da FARC’ın bazı hukuki imtiyazlar edinmesini kabul eder misiniz” derseniz, tabii ki reddederler, bu çok açık. Fakat paketi tümüyle önlerine koyarsanız ve Kolombiyalılara derseniz ki; ‘bakın bu barış getiriyor, barışın şu şekilde faydaları olacak. Aksi takdirde ise 20, 30 ya da 50 yıl daha savaş devam edecek’ derseniz, hiç şüphem yok ki Kolombiya halkı barışı seçecektir.”
***
Kanamakta olan sevgili ülkemizin Kolombiya barış sürecinden öğreneceği çok şey var…