Ülkemizde geçmişte uzun süre yaşanan yüksek enflasyon, finansal tabloları bozmuş ve gerçek durumu yansıtmaktan uzaklaşmasına neden olmuştu. Bu yüksek enflasyon ortamında uygulanan stok değerleme yöntemi "son giren ilk çıkar" ile yeniden değerleme uygulaması da bu sorunu çözmekte yetersiz kalmıştı.
Bu enflasyonist ortam, vergilemede özkaynak kullananlar aleyhine sonuç doğurmakta; borçlanarak faaliyet gösterenlerin vergi matrahı azalırken, öz sermayesi ile çalışanların matrahı artmaktaydı.
İşte bu nedenlerle 2004 yılında "enflasyon düzeltmesi" adı altında enflasyon muhasebesi mevzuatımıza dâhil edildi.
Bu düzenlemenin gereği olarak önce, vergisel sonucu olmayacak şekilde 31.12.2003 tarihli bilançolarda yer alan parasal olmayan iktisadi kıymetler düzeltmeye tabi tutuldu, sonra 31.12.2004 tarihli bilançolar, vergisel sonuç da yaratacak şekilde düzeltildi.
Mevcut düzenlemeye göre, üretici fiyatları genel endeksinde son 3 yılda yüzde 100'den ve içinde bulunulan yılda yüzde 10'dan fazla artış olması halinde malî tabloların enflasyon düzeltmesine tâbi tutulması gerekiyor. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, bu iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde ise sona eriyor.
2005 yılında bu iki şart birlikte gerçekleşmediği için uygulama sona erdi, sonraki hiçbir yılda da bu iki şart birlikte gerçekleşmediği için bir daha enflasyon düzeltmesi yapılmadı. Sadece kuyumcularla sınırlı olarak uygulama devam ediyor.
Cumhurbaşkanının (eskiden Bakanlar Kurulunun) yüzde 100 oranını yüzde 35'e kadar indirme yetkisi var, ancak bu yetki de kullanılmadı. Arada bazı yıllarda yüzde 10 artış gerçekleşti, eğer o yıllarda yüzde 100 oranı yüzde 35'e düşürülseydi enflasyon düzeltmesi yapılabilecekti.
2004 yılında sırf enflasyon muhasebesi getirildiği için mali müşavirlik mesleğini bırakanları hatırlarım.
Aradan 15 yıl geçti, demek ki mesleğe bu süre içinde başlayan muhasebeci ve mali müşavirler bu deneyimi hiç yaşamadılar.
Bu sürede endekste yaklaşık 5 kat artış gerçekleşti ve buna rağmen mali tablolar düzeltmeye tabi tutulmadı.
Bir anlamda ülkemize enflasyon muhasebesinin ilk getirildiği 15 yıl önceki ortama geri dönüş yaptık.
Bu bir sorundur ve bir şeyler yapılması gerekir!
- Cumhurbaşkanı yüzde 100 oranını yüzde 35’e düşürerek enflasyon düzeltmesi yapılmasını sağlayabilir.
- Mevcut mali işler kadroları ve mali müşavirler enflasyon düzeltmesi uygulamasını çoğunlukla bilmiyorlar. Üstelik uygulama çok zor ve karışık. Geçmişte bu gerekçelerle çok eleştirilmişti. Bu nedenle yöntem değişikliği yapılarak daha basit bir modele geçilebilir.
İlk aklan gelen geçmişteki yeniden değerleme uygulamasını geri getirmek. Söz konusu uygulama hem çok basitti, çünkü tüm amortismana tabi iktisadi kıymetler için geçerliydi, yani kapsam tartışması yoktu; hem de varlıkların kayıtlı değerlerinin endekslerle (yeniden değerleme oranları ile) artırılması şeklinde basit bir uygulama söz konusu idi. Amortisman değerlenen tutarlar üzerinden ayrılmaktaydı.
Enflasyon düzeltmesi hükümlerinin bu doğrultuda kalıcı olarak değiştirilmesi çok isabetli olacaktır!
- Alternatif olarak geçici bir süre için yeniden değerleme imkânı getirilebilir.
2018 yılında bir defaya mahsus taşınmazlarla sınırlı olarak yeniden değerleme imkânı sağlanmıştı. Yeniden değerleme nedeniyle taşınmazların değerinde meydana gelen değer artışı, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilmiş ve fona alınan tutarlar üzerinden yüzde 5 vergi ödenmesi öngörülmüştü. Vergi oranının yüksekliği nedeniyle zorunlu olmayan (ihtiyari) bu uygulamadan çok az sayıda mükellef yararlandı.
Bu uygulama, aktifteki iktisadi kıymetlerden istenenleri için (amortismana tabi olmayanlar dahil) geçerli olmak üzere, daha düşük bir vergi oranı ile (yüzde 2-3 gibi) yeniden düzenlenirse, hem varlıkların güncel değerleriyle aktifte görünmesi sağlanır, hem de karşılığında pasife kaydedilecek fon tutarı ile şirketlerin özkaynakları güçlenir. Üstelik çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde Hazineye de nakit girişi sağlanır. Bu şekilde değeri güncellenen amortimana tabi iktisadi kıymetlerin yeni değerleri üzerinden amortisman ayrılmasına imkan verilmesi kaydıyla uygulama ciddi ilgi görebilecektir.
Fiyat endeksleri ile yapılan düzeltme varlıkların değerini güncel değerine taşımayabilir. Bu nedenle isteyen mükelleflere varlıklarını SPK’dan lisans almış yetkili gayrimenkul değerleme uzmanlarına tespit ettirme imkânı da tanınabilir. Bu imkân uygulanın cazibesini ve etkinliğini artıracaktır.
Bu doğrultuda bir düzenleme yapılırsa, bazı mükelleflerin sırf bilançolarının sermaye kaybı yönünden daha iyi görünmesi için, vergi mevzuatımızda yeri olmadığı halde vergisel sonuç yaratmadan aktifteki bazı varlıklarını değerlemeleri ve hesapladıkları değer farklarını pasifte sermaye yedekleri hesabında izlemelerine de gerek kalmaz. Bu uygulamaya ilişkin tartışmalar da kendiliğinden sona erer.