Eylül ayı sonunda başvuru süresi biten yapılandırma kanunu kapsamında ödenmesi gereken tutarların vergi matrahından indirilebilmesi konusunu 7 Temmuz tarihli yazımda ayrıntılı bir şekilde irdelemiştim.
Bugün 1 Kasım 2021, peşin ödemelerin ve ilk taksitin son ödeme günü. Bu nedenle konuyu özellikle yapılandırma kanunu kapsamında ödenmesi gereken spesifik yükümlülükler yönünden hatırlatma ihtiyacı duydum.
Aşağıdaki görüşlerim, Vergi Usul Kanununa göre (yani vergisel açıdan) yapılması gereken muhasebe kayıtlarına yöneliktir. Finansal tablolarını TMS/TFRS’ye göre düzenlemek zorunda olan şirketler, ödenmesi gereken vergilerin finansal tablolara yansıtılması konusunu ilgili standartlar yönünden ayrıca değerlendirmelidir.
Matrah ve vergi artırımı nedeniyle ödenmesi gereken vergiler, kanunda açıkça yazdığı için vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapılamaz. Bu tutarlar, tahakkuk tarihi itibariyle kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak dikkate alınmalıdır. Ödenmesi gereken tutarlar KKEG olarak dikkate alınacağından, taksitli ödemeyi tercih eden mükelleflerin ilgili taksitleri, tahakkuk tarihi yerine taksit tarihleri itibariyle gider yazmasının vergisel açıdan bir sakıncası yoktur.
Kayıtlarda yer aldığı hâlde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklar ile bunlarla ilgili diğer işlemler dolayısıyla beyan edilen tutarlar üzerinden yüzde 3 oranında ödenmesi gereken vergiler, kanunda açıkça düzenlendiği için kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılamaz. Yani KKEG olarak dikkate alınması gerekir.
Yapılandırılan borçlara ilişkin gecikme zammı ve gecikme faizlerinin silinerek bunların YERİNE alınan enflasyon farklarının (Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanan tutarların) gider yazılıp yazılamayacağı konusunda kanunda herhangi bir düzenleme bulunmuyor.
Bu nedenle, genel hükümlere göre bunların gider olarak indirilebileceğini düşünüyorum. Çünkü, bunlarla ilgili olarak yapılandırma kanununda özel bir yasaklama bulunmuyor.
Enflasyon farklarının (Yİ-ÜFE tutarlarının), genel hükümlere göre vergi matrahından gider olarak indirilmesi mümkün olmayan gecikme zammı veya gecikme faizi yerine alınıyor olması, bunları hukuken gecikme zammı veya gecikme faizine dönüştürmez.
Yapılandırma kanununda gider olarak indirimi mümkün olmayan yükümlülükler açıkça yazılmıştır. Bunların arasında Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanan tutarlar yoktur.
Ancak Vergi İdaresi, geçmiş yapılandırma uygulamalarında, bu tarz tutarların vergi matrahından indirilemeyeceği yönünde özelgeler vermişti.
Bu görüşlerin temel dayanağı, bunların gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer'i amme alacakları yerine alındığı gerekçesi idi. Ancak vergi hukukunda kıyas yasağı vardır. Kanunda açıkça yazılmayan bir konuda kıyasen hüküm verilemez.
Bu nedenle özelgelere katılmadığımı belirtmek isterim. Vergide yasallık ilkesi bu tutarların gider yazılmasını gerektirir.
Yİ-ÜFE tutarlarının, üzerinden hesaplandığı borç aslının gider yazılabildiği hallerde gider yazılabileceği yönünde görüşler de vardır. Bu tutarların borç aslı gibi değerlendirilmesi gerektiği (yani bir anlamda borç aslına dönüştüğü) yönünde bir hüküm bulunmadığı için bu görüşlere de katılmıyorum.
Taksitli ödemeyi tercih edenler taksit sayısına göre bir tür “vade farkı” niteliğinde katsayı farkı ödemek zorundalar. Kanunda bu ödemelerin gider kaydı ile ilgili de açık bir hüküm bulunmuyor.
Bu nedenle, katsayı farklarının da genel hükümlere göre gider olarak indirilebileceğini düşünüyorum:
Katsayı farkları; vergi matrahından indirilmesi mümkün olmayan, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre ödenen gecikme zammı veya tecil faizi olmadığı gibi, Vergi Usul Kanununa göre ödenen gecikme faizi niteliğinde de değildir.
7326 sayılı Kanunda gider olarak indirimi mümkün olmayan yükümlülükler açıkça sayılmış olup, bunların arasında katsayı farkları yoktur. Yukarıda belirttiğim gibi vergi hukukunda kıyas yasaktır.
Katsayı farkları esasen vade farkı niteliğindedir. Vade farklarının da vergi matrahından indirilmesi prensip olarak mümkündür. Yasallık ilkesi bu tutarların da vergisel açıdan gider yazılmasını gerektirir.
Katsayı farkları, Yİ-ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanan tutarlar gibi gecikme faizi veya gecikme zammı yerine alınan bir yükümlülük de değildir. Yani böyle zorlama bir gerekçe de söz konusu olamaz. Kaldı ki, bu tutarları taksitlendirmek yerine kredi kullanarak peşin ödeyen firmaların, kredi faiz giderlerini gider olarak dikkate alabileceği dikkate alındığında, bu katsayı farklarının da gider olarak indirilebilmesi gerekir.
Açıkça vergisel açıdan gider yazılması yasaklanmamış enflasyon farkları (Yİ-ÜFE tutarları) ile taksit katsayı tutarlarının vergi matrahından indirilebileceğini düşünüyorum.
Benim tespit edebildiğim, yeni yapılandırma kanununa ilişkin bu konuda herhangi bir resmi görüş (sirküler, özelge vs.) bulunmasa da geçmişteki özelgeler, Maliyenin bu konuda farklı düşünme olasılığının bulunduğunu gösteriyor. Özellikle gecikme zammı ve faizi yerine alınan enflasyon farkları açısından Maliyenin görüşü daha net olarak tahmin edilebilir. Taksit farkları içinse böyle bir netlik söz konusu değil.
Bu nedenle, söz konusu tutarları vergi matrahından indirerek vergi/tarhiyat riski almak istemeyen mükellefler, 2021 yılı gelir/kurumlar vergisi beyannamelerini bu açıdan ihtirazî kayıtla vererek dava açmayı düşünebilirler.