Türkiye'deki resmi Ableton sertifikalı tek okul olan Unis Academy’nin kurucusu Cenk Üniş ile Türkiye’den Amsterdam’a, oradan İstanbul’a uzanan yolculuğunda önemli bir yer teşkil eden müzik prodüksiyonu, DJ’lik meselesi ve yeni projelerini konuştuk.
Sokağa çıkın ve insanların ne konuştuklarına kulak verin; memleket veya gündelik hayat sorunlarını tartışmıyorlarsa, ya kafe açmak istiyorlardır ya da DJ olmak... Aldıkları eğitimin veya neyle uğraştıklarının önemi yok. Sokaklar, yaptığı işten memnun olmayan, mesleğini sevmeyen veya her şeyden bıkmış, şehir yorgunu ve yön arayan genç insanlarla dolu. Ve bu insanların pek çoğunun beyninde –eğer organik alemlere dalmadıysalar- “kafe açma” veya “DJ olma lobu” olduğuna yemin edebilirim. Bu yazı, yana yakıla DJ olmak isteyenlerle müzik üretimi konusunda ısrarlı olanların, er ya da geç yollarının kesişeceği Unis Academy ile ilgili.
Adını çokca duyduğum ve de merak ettiğim bu kurumun DJ’lik kursuna katılan yakın bir arkadaşım, aldığı kurstan sonra hünerlerini sergileyecekleri ilk “gig”e davet ettiğinde, koşa koşa gittim. Karaköy Mitte’de, Ocak ayı DJ eğitim grubu mezunu altı DJ adayının ilk performanslarını gerçekleştirecekleri gecenin hem şenlikli hem de (kör bir pazar akşamında) büyük bir ilgiyle karşılanacağını tahmin etmemiştim doğrusu…
Kursiyerlerin yakınlarını çağırdıkları gecede, mekan neredeyse tıklım tıklım, sergilenen performanslar da DJ’liğe yeni adım atan birileri için küçümsenecek gibi değildi. Altı kişilik bir sınıfta ders alan DJ adaylarının, 20 saatlik bir çalışma sonucunda, DJ’lik pratiğinin temel prensiplerini öğrendiklerine, kendi seçtikleri müzikleri ahenkle çalabildiklerine, oraya gelenleri pekala eğlendirip dans ettirdiklerine tanık oldum.
Gecede tanıştığım, resmi Pioneer DJ sertifika programı kapsamında müzik endüstrisine yeni yetenekler kazandırmayı hedefleyen, Türkiye’nin ilk ve tek resmi sertifika programı Ableton ile müzik prodüksiyonu eğitimi veren, Unis Academy’nin kurucusu Cenk Üniş ile çok geçmeden bir araya gelip sohbet ettik.
Bazı insanların yaşadıkları hayat tıpatıp kendilerine benzer ya, Cenk Üniş’inki de öyle. Bugüne kadar yaptıklarının listesi kalabalık: Turizmcilik, eğlence sektörünün hemen her kademesinde geçen hareketli bir iş hayatı, ilk gençlikte büyük bir hevesle atıldığı DJ’lik mesleği ve nihayetinde müzik aşkını eğitimci kimliğiyle birleştirdiği Unis Academy…
Bilgisayardan müzik üretmek için yaratılan, dünyaca ünlü produktör ve DJ’lerin canlı sahne performanslarında da yaygın olarak kullandığı, profesyonel DAW (Digital Audio Workstation) yazılımı Ableton Live öyle bir şey ki, özellikle elektronik müzik üretenlerin kaçınılmaz enstrümanı. Cenk Üniş’in başta Amsterdam’da kurduğu, 2013’ten bu yana İstanbul’a taşıdığı akademide, müzik yapmanın ve bu programın ABC’si ve daha fazlası öğretiliyor...
DJ olmak isteyenler, kendi müziklerini yapmak isteyenler… Bir okul kurdunuz ve herkes kapınızda kuyrukta sanki. Nedir DJ’lik merakının hikmeti?
Bir düzeltme yapalım, ben DJ okulu değilim. DJ’lik kurslarımızı açalı daha bir sene oldu. Burası modern bir müzik prodüksiyon okulu diyelim. Verdiğimiz eğitimlerde müzik yapımcıları, görsel sanatçılar, ses tasarımcıları, DJ ve VJ yetiştiriyoruz. Elektronik müzik üretiminin olmazsa olmazı haline gelen Ableton’la katılımcılar kendi parçalarını yapmayı öğreniyorlar. Hem teorik ama daha çok pratik derslerde birbirlerini destekleyen Ableton Live ve Ableton PUSH'u uygulamalı olarak anlatıyoruz…
Sertifikalı Ableton eğitimcisi olmak nereden aklınıza geldi?
Ondan önce 2007’de dünyanın ilk “audio-visual” dans label’ını açma gafletinde bulundum. Pioneer markası DVJ diye bir sistem çıkarmıştı. Dijital video jockey’lik kısacası. Normalde çalarken kullandığımız CDJ’ler üzerinden DVD’ye geçiş sağlayan bir sistem. Ben o zamanlar hem Philips firması için çalışıyordum hem de Virtual Events diye bir firmada ses mühendisliği, ses ve müzik tasarımı yapıyordum. Geniş bir kadroyduk, bu işte. Bizim yaptığımız, dans müzik prodüksiyonlarını görselcilerle buluşturup, görsel ve işitsel bir medyum yaratmaktı. DVD’leri çıkardık. 89 tane DVD satıldı o dönemde...
Derken Ableton’ın dikkatini çektiniz...
Şöyle oldu; bugün elektronik müzikte söz sahibi olan DJ Mag ya da Mixmag gibi dergilerin öncüsü sayılabilecek 365mag isimli Amsterdam temelli bir dergi vardı. Daha çok progresif elektronik müzik odaklı bir yayındı. Kurucularından Rob Szepesi ile ahbaplığım vardı. Zaten Amsterdam bir köy gibidir, herkes birbirini tanır.
O zamanlar prodüksiyonlarımda Reoson ve Cubase software’lerini (yazılım) kullanıyordum. Köklü bir analog geçmişim olduğu için, dijitalle analoğu her zaman karıştırıyordum. Farklı platformları kullananlar arasında bir yarışma düzenlenmişti. Eğlence sektöründen geldiğim için eğlenceli ve komik bir sunum hazırladım. Kazananlar Ableton’cılar oldu ama beni de o platforma çekmeyi başardılar. O yarışma sonrasında Ableton’ın Benelüks sorumlusu yanıma geldi ve beni doğrudan Berlin’e istediklerini söyledi. Hatta anında telefonla bağlantı kurduğu Ableton’ın kurucusu ve CEO’su Gerhard Behles’in de onayıyla… O sıralarda bambaşka projelerin içinde olmama rağmen tekliflerini kabul ettim ve kısa bir süre sonra Ableton’ın sertifikalı eğitmeni oldum.
Sonra Amsterdam’daki Unis Academy’i kurdunuz?
Sonrasında da okul açtım, evet. İsmi Ableton Amsterdam olsun diye düşünürken, soyadımın okulun ismi olmasına karar verdim. Çünkü Unis, “united/birleşik”i çağrıştıran daha geniş perspektifli bir isimdi. Hatta Unis diye üniversiteler var Endonezya’da, Fransa’da ve saire. Hemen isim haklarını aldım ve işe koyuldum. Bütün bu işlerde turizm ve eğlence sektöründen edindiğim birikimlerim, hatta Alman kayak federasyonu brövemin olmasının bile faydalarını gördüm. Zira “Unis Academy Producers Holiday” adı altında, elektronik müziğin başkentleri Amsterdam, Berlin ve Ibiza'da lokal sanatçılarla birlikte dünya çapında dersler, atölye çalışmaları ve master class’lar da yapıyoruz...
Okul açmak çok kolay olmamalı, öyle değil mi?
‘İlk hedefimiz müfredat’ dedik ve oturup araştırdım. İlk yazdığım müfredat altı haftalıktı. Müfredatı hazırlarken ilk düşünüdüğüm şey zamanla ilgiliydi. Çünkü bir insanın vaktini ve parasını alıyorsanız, zamanını doğru kullanarak hedefine ulaştırmalısınız. Benim ilkem kısa zamanda çok bilgiyi sağlıklı bir şekilde vermek oldu…
Müfredatı Ableton değil eğitmenler yazıyor demek ki…
Evet, sertifikalı eğitmenler müfredatlarını kendileri yazarlar. Ableton tarafı, eğitmenlerin bu software’i çok iyi bildiklerinin güvencesini verir, gerisine karışmaz. Websitesindeki eğitmenlerin sayfalarına girip baktığınızda, hepsinin altında buna dair birer dipnot vardır. Bunun avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Hem beklentiyle gelen insanlar için, hem de Ableton için. Kimisi bu işe değer veriyor ve senelerce çalışıyor, bırakmıyor peşini, kimisi bırakıyor. Ben 2007’den beri bir gün bile durmadım. Her gün öğrettim. Her gün öğrendim...
Müzik dinlemeden, müziğin arkasını bilmeden, duyduğunu “shazam”layarak arşiv yapan, size gelip kestirmeden şöhretli bir DJ olmak isteyenlere sözünüz nedir?
Bizim pazarlamamız doğrudan ve gerçekçi pazarlama. İçinde yalan yok. Gelenlere, “biz, siz olduğunuz kadar varız” diyoruz. “Biz sizi bir ‘producer’ ya da dünyaca ünlü DJ yapmayacağız, bunu yapacak olan sizsiniz; size bu yolu gösteriyoruz. Ne fazla zamanınızı, ne de fazla paranızı alıyoruz” diyoruz. Ama şu var ki prodüksiyon kursundan çıkan herkes kendisine ait bir parçayı bitirerek çıkıyor.
Bu “producer” tarafı, DJ’lik tarafı da öyle mi?
Bakın, daha önce belirttiğim gibi, biz bir DJ okulu değiliz. Kesinlikle değiliz! İnsanlar şunu bilmeliler; DJ’lik müzik dinlemekten başka bir şey değildir. Biz tekniklerin en kralını da öğretsek, -ki kısa sürede öğrenilebilir-, gerisi DJ olacak kişinin işi. O gece sizin gördüğünüz, okulumuzun sadece küçük bir parçası. “Infomusic” aracılığıyla Pioneer’den DJ’lik kursuyla ilgili böyle bir teklif gelince kabul ettik ve bir yıl önce başlattık. Ama asıl meselemiz müzik prodüksiyonu.
Müzik prodüksiyonu öğrenmeye gelen insanların doğru yerde olup olmadıklarını nasıl anlıyorsunuz?
Buraya bu işleri hiç bilmeyen 40’larında kadınlar ve adamlar da geliyor, 17 yaşında liseli çocuklar da. Altı kişilik programımda ilk gün onların kafasını ortadan kesip bilgiyi doldururum, kapatıp diker ve eve yollarım. Benim kursuma gelen herkes ilk gün dışarı çıktığında “bana ne oldu” diyor. Kulak nedir, ses nedir diye başlıyorum konuya. Sessizliği öğretmeye çalışıyorum örneğin. Tabii ki bunları biliyorlar ama ben o bildiklerini sıraya sokup tekrardan hatırlatıyorum. Daha sonra verdiğim ödevleri yapmazlarsa, verdiğim şeyleri araştırmazlarsa, “gelin şimdiden paranızı geri vereyim” diyorum.
Peki oraya daha çok müzik üretimi için mi yoksa DJ’lik öğrenmek için mi geliyor insanlar?
Amsterdam’da 2007’den 2013’e kadar DJ’lik kursu açmadım; orası tamamıyla müzik prodüksiyonu okuluydu. Türkiye’ye geldim, 2013’ten 2018’e kadar zaten hiç DJ’lik kursumuz yoktu. Yani daha çok yeni. Ben işe insanlara müzik dinlemeyi öğreterek başlıyorum. DJ denen kişi, müzik dinleyen bir tiyatrocu gibi davranmalı. Performans sanatçısı olduğunu unutmamalı, gelen kitleyi iyi okumalı bir yandan da. Fonografiyi başlıyorum anlatmaya. Ses fiziğiyle alakalı videolar izlettiriyorum mesela. Sonra tarihçe. Bach’lardan Mozart’lardan girip tekno’dan çıkıyoruz. Plak çalıyoruz, plak çalmayı öğreniyorlar. Prodüksiyon kursunda da aynı şekilde; ilk gün çok önemli. Ondan sonrası aynı pizza yapmak gibi. Katman katman devam ediyorsunuz. Önce hamuru açıyorsunuz, “ip-ince” açmayı öğretiyorum tabiri caizse… 2019’da en çok bilgiyi, en az zamanda, en az parayı alarak vermek benim yaptığım. DJ olmak için gelen herkes kurs sonunda bir set çalabiliyor mu, arkadaşları gelip dans ediyor mu, mutluyum. Hedef odaklı olmak tam da bu zaten…
Unis Academy ile igili gelecek projeleriniz neler?
“Unis Academy Extended” ortaya çıkmak üzere. İlk başta fiziksel sonra da zihinsel engellilere kurslar açmayı planlıyorum. Müzik ve multi medya sanatları üzerine bir okul olacak bu. Türkiye’de başlayacak ve dünyaya yayılacak bir eğitim sistemi gibi düşünebiliriz. Ben bunu hep istiyordum ama bunu başlatan Melih (Emirgan)oldu. 16 yaşında geçirdiği bir ameliyat sonucu iki ayağını ve bir kolunu hareket ettiremeyen bir arkadaşımız. Tek bir eli çalışıyor. Benim Motto Müzik’te çıkan videolarımı izleyerek kendi kendine bir set hazırlamış ve bana gönderdi. Deli gibi müzik yapmayı öğrenmek istiyor. Hemen iletişime geçtim, kurslara gelebilmesi için sponsor oldum. Geçen sene Eylül kursuna katıldı ve dün 20. parçasını yükledi Soundcloud’a. Düşünsenize, dört ayda kendi prodüksiyonlarını yaptı bu değerli kardeşimiz. Melih’in parçalarını akademinin sayfasına yüklerken bir acayip oldum. Öyle bir noktaya geldi ki çocuk, uçtu gitti. Bunu gördükçe, yaptığım işe olan tutkum çoğalıyor ve çok daha büyük zevk veriyor.
İnsanlara bir şeyler anlatabilmeyi, gösterebilmeyi, öğretebilmeyi seviyorum. Onları etkilemek, ufkunu açmak, başka bir yere çekmek, zamanlarını alışılagelmişin dışında, güzel bir şekilde değerlendirmelerini sağlamak beni zenginleştiriyor. Denize atıyorum bunların hepsini; oradan çıkıp geri dönüyor bu zenginlikler…