Kahraman kurtarıcılara hipnotize olmuş gibi gıptayla bakıyorum! Sırtında, kucağında bir insan varsa yüzler gülüyor!
Yorgunluk nedir bilmiyorlar!
75'lik amca kendisini enkazdan çıkaran ve kendi ayakkabılarını ona veren kurtarıcısına "sen ayakkabısız ne yapacaksın?" diyor.
10 yaşındaki Hasan sanki yeni uyanmış gibi "ne oluyor burada ya!" diyor.
24 saat, 48 saat, 72 saat, 100'üncü saat enkaz altında bekleyenin de dışarıda bekleyenin de umudu hâlâ var.
Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesi çökmüş. Bir hemşire 4'üncü günde hayata tutunmuş! Bırakmıyor!
İnsanlar ellerinde battaniyeler, çocuk bezleri ve "her şeyle" yardım toplama yerlerine koşuyor!
Gençler; türbanlısı türbansızı, Müslüman veya Hristiyan, inançlı veya Deist veya Ateist; hiçbir şey fark etmiyor. Yürekler bir. Gözlerde yaş ha aktı ha akacak!
Göçük başında Türk, Kürt, İspanyol, Yunan, Katarlı dünyanın dört bir yanından gelen kahramanlar! kucaklarında göçükten çekip çıkardıkları küçük çocuklar! Birbirlerine sarılıyorlar!
Ekran başında ağladık ağlayacağız!
Gözpınarlarımızda damlalar!
AFAD çökmüş!
Bir kişiye bağlanmış devlet!
O kişi ipleri elinde tutsun diye devlette kurum bırakmamış!
İnisiyatif kullanmaktan korkan bürokrasi darmadağın!
Tamam görülmüş şey değil, dokuz saat arayla 7.6, 7.7 veya her ne hâl ise en büyüğünden 10 ayrı ilde iki ayrı deprem; yüzyılın depremi ülkemi yıkıyor!
Ne yapacağını şaşırmış halk vicdanını bastırmak için arabalarının bagajını doldurmuş ama bu arada yolları da tıkamış! İş makineleri gidecek yol bulamıyor! Oysa 2 yaşındaki Ayşe enkaz altında kurtarıcıyı bekliyor!
Ambulanslar gidecek yol bulamıyor!
Oysa bu illere giriş yolları belli. Her tarafa tehdit yağdıran İçişleri Bakanı'nın aklına bu yolları bireysel gidişlere kapamak gelmiyor!
Oysa ilk saatler, ilk günler her şey değerinde!
İnsanlar yatak giysileriyle sıfırın altında soğuktalar. Meydanlara atılmış "sıfır giyecekleri" tasnif edip insanlarla buluşturacak onca gönüllü varken Devlet asıl işini yani koordinasyonu yapamıyor. Giysilerle, bir tas çorbayla depremzedeyi buluşturamıyor.
Bürokrasi fara yakalanmış tavşan sürüsü gibi!
Çünkü cumhurun başı ortalıkta "kurum" bırakmamış!
Her şey "şahsım" dan ibaret!
Kurumun olmadığı yerde ne kadar iyi niyetli olursa olsun bürokratlar "Sayın" Cumhurbaşkanının emrini bekleyip duruyor.
Her zaman olduğu gibi Erdoğan yine her yerde, her eleştiriyi "kendine tehdit" sayıyor.
Sorunların çözümünü kenara bırakıp kendini eleştiriden korumaya çalışıyor!
Ve OHAL ilan ediyor!
Muhalefete rağmen küçük ortağı ile birlikte OHAL Meclis'te de onanıyor.
Oysa asayiş dahil depremle ilgili her sorunun çözümü için temel hak ve özgürlüklerin durdurulmasına gerek yok!
Var olan yasalar, hükümetin bu felaketle mücadele etmesine yetiyor.
Deprem dahil tüm tabii afetin zararlarının ortadan kaldırılması için iki temel kanun vardır. Bunlar 7269 Sayılı "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınması Gereken Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" ile "İller İdaresi Kanunu"dur.
Bu iki kanun, Devlete gereken her türlü yetkiyi "olağan hukuk düzeni" içinde verir.
Önce 7269 Sayılı yasadan bahsedelim:
6. Maddesinde şöyle denmektedir:
"Mülkiye amirlerine verilen olağanüstü yetkiler" (OHAL düzeni içinde değil)
MADDE 6
Değişik: 2/7/1968 - 1051/1 md.
Afetlerin meydana gelmesinden sonra vali ve kaymakamlar (Askerler ve hakim sınıfından bulunanlar hariç olmak üzere) 18 - 65 yaş arasındaki bütün erkeklere görev vermeye, bedeli, ücreti veya kirası sonradan ödenmek üzere canlı, cansız, resmi ve özel her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makina, alat ve edevatına el koymaya ve hiçbir kayda ve merasime tabi olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi işlerle bu gibi işlerin gerektirdiği acil satınalmaları ve kiralamayı yapmaya, Devlete, mahalli idarelere, evkafa, İktisadi Devlet Teşekkülleri ile bunlara bağlı kurumlara ilişkin her türlü taşınmaz malları; yetmemesi halinde de diğer tüzel kişiler ile gerçek kişilere ait bina ve müştemilatı ile bahçe ve arsa gibi araziyi geçici olarak işgale yetkilidir.
Bu yetkinin kullanma süresi, afetin sona ermesinden itibaren 15 gündür. Bu süre, gerektiğinde İmar ve İskan Bakanlığınca uzatılabilir.
(….) Kendilerinden yardım istenilen afet bölgesi civarındaki vali ve kaymakamlar yukarıdaki fıkralarda yazılı yetkilerini kullanarak bütün imkan ve vasıtalarla yardıma mecburdurlar." Dendikten sonra;
Mükellefiyetler başlıklı 7. Maddede;
" Afet bölgelerinde veya civarında bulunan ordu, jandarma, kıta birlik ve müessese kumandanları, hazarda, kendilerinden vali veya kaymakamlar tarafından istenilecek yardımları üstlerinden emir beklemeksizin yapmaya mecburdurlar."
Yasaların tümü göz önüne alındığında yalnızca uğranılan afetten sonra değil; "afete uğraması muhtemel" hallerde ve yerlerde dahi idarenin yukarıda yazılı olan yetkilerinin bulunduğu görülecektir.
Afetlerle mücadelede idareye tam yetki ve aynı zamanda görevler de veren bu yasanın bütünü incelendiğinde depremin getirdiği zararları ortadan kaldırmak için OHAL düzenine hiçbir şekilde gerek bulunmadığı anlaşılıyor.
5442 Sayılı İl İdaresi Yasasında da yetkiler sayılmaktadır:
Yasanın 9/A maddesine göre afet nedeniyle valiler ve kaymakamlar her türlü olağanüstü yetkiyi gerek yalnızca kendileri ve gerekse Cumhurbaşkanı ve onun yardımcıları vasıtası ile kullanabilirler.
Hele de Yasanın 11. Maddesini okuduğunuzda asayişin sağlanması açısından hiçbir şekilde OHAL düzenine gerek olmadığını anlarsınız. Çok uzun bir madde dilerseniz onu da internetten indirebilirsiniz.
Tüm bu hukuki duruma rağmen Erdoğan'ın OHAL ilan etme iradesinin asıl nedeni Anayasanın 119/5. Maddesinin atıfta bulunduğu Anayasanın 15. Maddesinde yazılı yetkiye sahip olması isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu maddeye göre OHAL ilan edildiğinde o yerlerde ve sorunun niteliği nedeniyle bölgede ve fiilen bütün yurtta "temel hak ve hürriyetlerin kullanılması durdurulabilecektir".
Yani OHAL düzeninde Twitter, bant daraltılmasına da gerek kalmaksızın yasaklanabilecektir. Ama bu başa gelebileceklerin en hafifidir.
Çünkü Durdurulabilecek Temel Hak ve Hürriyetlerin niteliği Anayasanın 12. Maddesinde yazılıdır: "Herkes kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir."
Yani ilan edilen OHAL düzeniyle Erdoğan, "benim hangi hak ve hürriyetimi durduracağına" tek başına karar verebilecektir.
Bunların hangi hak ve hürriyetleri ihtiva ettiğini merak eden internetten Anayasayı indirsin ve onun 12. Bölümünün 2. kısmını okusun derim.
Sırf başlık olarak belirtelim; İfade özgürlüğü, Basın özgürlüğü, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı, Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı bunlardan birkaçı.
Söz konusu hakların ve özgürlüklerin, OHAL ortamında yaratılan takdir marjlarının zamanın ruhu da göz önüne alındığında ne ölçüde daraltılabileceğini biliyoruz.
"Benim bu sayılan özgürlüklerim ile depremin verdiği zararların giderilmesinin ne ilgisi var" diyene OHAL gerekçe gösterilebilecektir.
Çünkü bu devletin bir kere OHAL ilan ettikten sonra Anayasa'yı olduğu gibi nasıl askıya aldığını 15 Temmuz darbe girişimi ile gördük.
Kavala'yı, Demirtaş"ı; OHAL'in getirdiği politik iklimden yararlanarak yıllar sonra kotarılan Gezi Davasını; içeride hâlâ yatırılan HDP'li milletvekillerini, tutuklu gazetecileri bilmiyor muyuz?
Erdoğan'a sormak lazımdır: "7269 Sayılı "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınması Gereken Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" ile "İller İdaresi Kanunu" afetlerde idarenin alacağı tedbirleri düzenlerken bunun dışında hangi yetkiye veya yetkilere ihtiyacınız vardır açıklayın! Depremin vatandaşa verdiği acıları gidermek için hangi temel hak ve özgürlük elinizi tutmaktadır?
Herkes bilsin ki Erdoğan ve küçük ortak Bahçeli'nin asıl amacı seçime gidilirken OHAL gerekçesiyle muhalefetin sesini, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması yoluyla kesmektir.
Bunu engellemek için 6'lı Masa'nın aralarında hangi sorun varsa derhal çözmesi ve kendi dışındaki muhalif kesimi de kapsayarak geleceği muhakkak olan baskıyı savuşturmanın yolunu araştırmak ve bulmaktır.
Bunun için de muhalefetin bu devasa felaketin getirdiği ve getireceği sorunlara çözüm üretmesi gerekiyor.
Aksi takdirde yaşanılan zararlarda payı çok büyük olan iktidarın bu felaketi dahi lehine bir argüman olarak kullanması büyük ihtimaldir.