İki ülke peşpeşe gösterilerle çalkalandı. Önce Türkiye’de halk sokağa çıktı ve daha sonra Brezilya’da. Kendiliğinden oluşu, hızla ülkenin tüm bölgelerine yayılması, hiçbir grup ve parti tarafından yönlendirilemeyişi ve farklı siyasal anlayışlara sahip insanları aynı safta bulundurması nedeniyle bu hareketler birer halk isyanıdır.
Ȍncelikle kısaca değerlendirmek gerekirse artık internet sayesinde insanlar seslerini daha hızlı ve yaygın olarak duyurabiliyorlar. Küresel internet ağı, dünyanın neresinde ve hangi ulustan olursa olsun insanların birbirlerine destek vermelerini sağlıyor. Brezilya’da genç göstericilerin elindeki “Facebook’tan çıktık.” sözleri bunu açıklıyor. Artık sosyal medya, yerleşik ana akım medyadan daha güçlü.
İki ülkedeki isyanlar da farklı nedenlerden, bir anda kendiliğinden ortaya çıktı. Ve hızla sosyal bir patlamaya dönüştü. Türkiye’deki hareket Gezi Parkı olgusu ile kıvılcımlandı. Brezilya’da ise toplu ulaşım araçlarına yapılan zamlar nedeniyle. Ortaya çıkış nedenlerini aşan bir halk hareketine büründü. Ve toplumlar artık birbirlerinin tepkilerinden de etkileniyorlar.
İki ülkede de bir kentte başlayan küçük bir hareket, hızla ülkenin diğer kentlerine yayıldı ve önü alınamadı. İki ülkede de, bu hareketlerin bu kadar kısa zamanda, bu denli büyüyebileceği öngörülemedi.
İki ülkede de neo-liberal ekonomik politikalar uygulanıyor. “Ekonomi iyi gidiyor, ülke büyüyor.” deniliyor. Ancak bu durum halkların sosyal yaşamında olumlu bir değişime yol açmadığı gibi, gün geçtikçe yoksullaşmaya neden oluyor.
İki ülkede de aynı partinin onbir yıllık iktidarı var. Türkiye’de AKP, Brezilya’da ise İşçi Partisi (Partido dos Trabalhadores=PT) iktidarda.
Gerek PT, gerekse AKP uzun yıllardır iktidar olmanın verdiği aşırı bir güvenle, herşeyi kontrol altında tuttuklarını düşünüyorlardı. Bir anda patlayan isyanlarla, iki parti de şoka uğradı.
İki ülke hükümetleri sözde farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, çok yakın ticari, politik işbirliği içerisindeler ve birbirlerini destekliyorlar. Her iki ülke de, yaşanan süreçle ilgili birbirlerine eleştiri yöneltmedi.
İki ülke medyası da süreçle ilgili manipülasyon yapıyor. Türkiye ve Brezilya’da ana akım medya, bu gösterilerle birlikte deşifre oldu ve artık geniş yığınların gözünde etkisini yitirmeye başladı.
İki ülkede de sağlık ve eğitim hizmetlerinin yetersizliği dikkat çekiyor. Devlet okullarında eğitim kalitesi çok düşük. Parası olan, çocuklarını özel okullara yolluyor ve özel sağlık sigortası yapıyor. Ancak halkın büyük bölümü bu olanaklardan yoksun olarak yaşıyor.
Brezilya’da “bolsa familia” denilen bir uygulama var, bu uygulamada gereksinimi olanlara belli ölçüde yardım ediliyor. Türkiye’de sosyal yardımlaşma fonu ve hükümetin kendine oy verenlere sağladığı kömür ve yiyecek sepeti yardımı var.
İki ülkede de sınıflar arasındaki gelir dağılımı ve sosyal adaletsizlik yüksek boyutlarda.
İki ülke parası da yaklaşık olarak birbirine eşit sayılabilir. (Türk lirası biraz daha değerli)
Türkiye’de polis şiddeti en azından şimdiye dek Brezilya’nın çok çok üzerinde. Brezilya’da insanlar Ulusal Kongre’yi kuşattı, ancak kimse ölmedi. Eğer Türkiye’de böyle birşey olsaydı, birçok insanın ölmesi işten bile değildi.
Ayrıca Brezilya’da göreli olarak düşünce ve ifade özgürlüğü Türkiye’den çok daha ileri. En azından hapiste gazeteci ve yazar yok.
Brezilya Devlet Başkanı, belki sözde de olsa, “barışçıl gösterilerin halkın demokratik hakkı olduğunu” söyledi ve sokağın sesini duyduklarını belirtti. Türk hükümeti ise gösterilere sadece polisisiye tedbirlerle bastırma amaçlı şiddetli bir şekilde yanıt verdi.
Brezilya’da hükümet kendince sorunun çözümü adına bir adım atarak birçok eyalette otobüs bilet fiyatlarını aşağıya çekti. Ancak şu an sorun, daha önemli sosyal problemlerin bir an önce çözümü halk açısından. Fakat Türk hükümeti, ilgisiz insanlarla yaptığı birkaç toplantı dışında soruna barışçıl bir çözüm yolu aramadı. Aksine yangına benzinle gitti.
Brezilya’daki gösterilerin Türkiye’den farkı, kitle direkt olarak hükümet kurumlarını işgale yöneliyor.
Brezilya’da özellikle São Paulo ve bazı kentlerde büyük kitleler içindeki küçük gruplar bazı dükkanları yağmaladılar.
PT, sosyalist bir tandansa sahip, emekçilerin, sendikacıların ve topraksız köylülerin desteğiyle iktidara gelmiş bir parti. AKP ise islâmcı ve muhafazakâr sağ tandanslı bir parti.
Brezilya hükümeti, AKP’den biraz daha farklı. Başka partilerin desteğiyle PT hükümeti işbaşında. Son olarak PT hükümetini destekleyen, diğer bir parti olan PMDP hükümeti uyardı. AKP ise tek başına iktidar ve parti içinde sadece Tayyip Erdoğan’ın dediği olur.
PT hükümeti dini eksen alan bir parti olmadığı için, bu alana müdahale etmiyor ve düzenlemelere gitmiyor. AKP ise dinsel referanslı yeni düzenlemelerle toplumun haklarını kısıtlıyor.
Türkiye’de de futbola ilgi vardır. Ancak bu, Brezilya ile kıyaslanamaz. Burada futbol bir yaşama biçimi ve büyük bir endüstridir.
Brezilya’nın farklı sorunları var. Kanalizasyonun bile olmadığı Favela’lar (gecekondu bölgeleri) bireysel suç oranının yüksekliği ve uyuşturucu sorunu. Ayrıca Türkiye’de de sokaklarda yaşayan çocuklar olmasına karşın, Brezilya’da bu sayı çok fazla ve bu bir sosyal yara. Uyuşturucu kullanımı ise yaygın.
Brezilya, Türkiye’den toprak olarak 11 kez daha büyük ve birçok ülke ile ki (uyuşturucu ve fason üretim yapanlar dahil) sınırları var. Ayrıca denetlemesi neredeyse imkânsız olan dünyanın en büyük tropikal ormanlarına sahip. Dolayısıyla Brezilya’nın sorunlarını çözmek, Türkiye’nin sorunlarını çözmekten çok daha zor.
Türkiye’de de rüşvet olgusu var. Ancak bu, Brezilya ile kıyaslanamaz. Burada rüşvet, diğer Latin Amerika ülkeleri gibi çok daha yaygın ve büyük boyutlarda.
Brezilya ekonomisi, dünyada yedinci büyük ekonomi ve Türkiye ekonomisinden çok daha büyük.
Brezilya’da şu an Konfederasyon Kupası düzenleniyor. Ve bu ülkenin önünde gerçekleştireceği 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları var.
Her iki ülkede de gösterilerin hangi boyutlara tırmanacağı ve hükümetin bundan nasıl etkileneceği tahmin edilemiyor. FIFA son yaptığı açıklamada, eğer gösteriler devam ederse, 2014 Dünya Kupası’nı Brezilya'dan Arjantin'e kaydıracaklarını belirtti. Bu da PT hükümetinin de facto olarak sonu anlamına gelir. Türkiye’de ise AKP hükümeti kalsa da, hatta yeni bir seçimle yüzde 50 oyla gelse de, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, toplumun tamamını yönetemeyecek. Görünen o ki, dünyada “ben bildiğimi okurum!” diyen ve halklarının taleplerini dikkate almayan hükümet yetkilileri artık yataklarında rahat uyuyamayacaklar.