Adli kontrol tedbirini düzenleyen CMK m.109/1'de yer alan hapis cezası sınırını kaldırmaya yönelik, Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 77. maddesi, tutuklama tedbirinin sık ve uzun süreli uygulanmasından vazgeçilerek, adli kontrol tedbirinin yaygınlaştırılmasında yeterli olmayacaktır. Birkaç adli kontrol tedbiri türü dışında, teminat ve/veya yurt dışına çıkış yasağı ile adli kontrol tedbirinin uygulanması her suç için geçerli olmakla birlikte, uygulamada bu tedbirin tatbikine çok rastlanmamaktadır. Çünkü tutuklama tedbiri, uygulanacak ilk tedbir olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla, bu önerinin tutuklamada reform olacak bir tarafını görememekteyim. Uygulama düzelmedikçe (özellikle özel yetkili mahkemelerde), bu yeni düzenleme sorunu çözmeyecektir. Yine de CMK m.109'da yapılacak bu düzenlemenin isabetli olacağını söylemeliyiz. Adli kontrol tedbiri ile ilgili çeşitlilik artırılıp uygulanabilir hale getirilmeli ve yaygınlaştırılmalı, uygulamada da tatbikinin sağlanması amacıyla öncelikle hukuk fakülteleri ile avukatlık, hâkimlik ve savcılık stajlarında eğitim ve öğrenimlerinde adli kontrol tedbirine özel önem verilmelidir.
Önerim;
CMK m.100/3'de yer alan ve “katalog suç” adı ile bilinen, bazı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedenini var sayılabileceğine dair hükmün yürürlükten kalkması veya bu suçlar yönünden adaletten kaçma veya delil karartma ihtimalini gösteren yeterli somut şüphenin aranması gerektiğinin madde metninde belirtilmesi, ilk etapta tüm ağır cezalık işlerde tutuklama suresinin, tutuklamanın uzatılması dâhil yerel mahkeme aşamasında iki yılla sınırlandırılması ve tutuklama tedbiri ve adli kontrol tedbirinin tatbiki ile ilgili konularda yargı kararlarında yer alması gereken somut hukuki ve fiili gerekçelerin neler olduğunun tek tek gösterilmesi isabetli olacaktır (Tasarı m.76). Ayrıca, temyiz aşamasında tutukluğunun devamına karar verilen kişiler hakkında, temyiz sürecinde tutukluluk süresinin işlemeye devam edip etmeyeceğine, tutukluluk süresi temyiz aşamasında da işleyecek ise, azami sürelerin dolması halinde hükümle birlikte yeniden tutuklama kararı verilip verilemeyeceğine, tutuklamaya ilişkin kararların kesin hüküm infazında olduğu şekilde sıraya konulamayacağına, kişi hakkında mevcut bir tutuklama kararı veya kesin hüküm infazı varken, yani kişinin kaçma veya delilleri karartma imkânı bulunmamakta iken yeniden tutuklama kararı verilemeyeceğine ilişkin olarak yasal düzenlemeye gidilmesi isabetli olacaktır.
Yine kanunda, haksız tutuklama sebebiyle ödenen tazminatların ilgilisine rücu edilebileceğini öngören bir değişikliğe de gidilebilir. Bunu ifade etmek, yargı bağımsızlığını ihlal etmez, hâkimi baskı altına almaz, aksine kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, hukuk devleti ilkesi ve dürüst yargılanma hakkının güvence altına alınması için bu tür bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulabilir. Böylece, yasama organı üzerine düşeni yapmış olacak ve yargılama makamının üzerine düşeni yapması, bir tedbir olan tutuklamanın, yargılamanın esası olmadığı ve ceza yerine uygulanamayacağı kültür ve bilincinin oluşması ve yargılamanın süratlendirilmesi sağlanacaktır.
Tutukluluk, tutukluluğun devamı ve uzatılması ile tahliye kararları mutlaka duruşmalı olarak verilmeli, bu duruşmaya şüpheli ve sanık ile müdafii ve savcı katılıp, konu ile ilgili somut hukuki ve fiili sebepleri ortaya koymalıdır. Hâkim ve mahkeme ise, yapılacak bu duruşma sonrasında kararını mutlaka somut gerekçelerle açıklayıp yazmalıdır.
Tutuklama tedbiri ile ilgili kararları itiraz kanun yolunu etkin hale getirilmesi gerekir. Bu sebeple, ağır ceza mahkemesinin tutuklama ile ilgili kararlarını bir diğer ağır ceza mahkemesini incelemesi isabetli olmayıp, etkin yargı yolunu engellemektedir. İtiraz incelemelerinin de dosya üzerinden değil, duruşmalı olarak yüz yüze yapılması isabetli olacaktır.
Ancak esas itibariyle, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutuklama ve adli kontrol tedbirleri de dâhil olmak üzere tüm koruma tedbirleri kararları ile bu tedbirlere yönelik itiraz incelemelerinin, adi “sorgu hâkimliği” olacak ve sırf bu işlerle görevli ve yetkili kılınan hâkimlik ve itiraz mercilerince verilip yerine getirilmesi isabetli olacaktır.
Ülkemizde tutuklama tedbirindeki yanlış uygulamaların giderilip, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan bu tedbirin amaç ve fonksiyonuna uygun tatbik edilmesi, bu tedbirin ceza yerine kabul edilmesine dair vahim hatanın giderilmesini sağlayacaktır. Hukuk güvenliği hakkı, eşitlik hakkı, eşit muameleden yararlanma hakkı, dürüst yargılanma hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, demokratik hukuk devletinde yasayan insanlar için vazgeçilemez ve devredilemez insan hak ve hürriyetleri arasında yer alır.
Teorik olarak konuşmak, eleştirmek ve bazı yasal düzenlemelerin yapılmasını istemek mümkün olmakla birlikte, hukukun evrensel ilke ve esaslarının uygulamaya konulması ve gözetilmesi amacıyla bu tür değişiklikleri yapmak ve tatbik edebilmek kolay değildir. Bunun farklı nedenleri olabilir. Şu an tartışma konumuz bu husus olmadığından, tutuklama tedbiri ile ilgili yapılması ve uygulanması mümkün olabilecek yasal değişikliklerle ilgili önerimi sunmak istiyorum.
Kabul edilebilir olduğunu düşündüğüm somut önerim;
Madde 100 - (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
Adli kontrol tedbirinin uygulanması yoluyla yukarıda yer alan nedenlerinin önlenmesinin mümkün olabildiği haller ile şüpheli veya sanık hakkında tatbikine devam edilen tutuklama tedbiri veya kesin hüküm infazı bulunan hallerde tutuklama, tutukluluğun devamı ve uzatılması kararı verilemez.
Tutuklama kararı
Madde 101 - (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece, ancak şüpheli veya sanık ile müdafiinin ve cumhuriyet savcısının katılımı ile yapılacak duruşma sonucunda karar verilebilir. İstem ve kararlarda mutlaka gerekçe gösterilir ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına, uzatılmasına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
Gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir, Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca kararın bir örneği kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhal serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100. madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir. İtiraz mercii incelemeyi, birinci fıkrada gösterilen şekilde yapar.
Madde 102 - (1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi, en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi, en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek en fazla altı ay uzatılabilir.
Birden fazla suçtan tutuklanan şüpheli veya sanık hakkında tutukluluk süresi, tekerrüre yol açacak şekilde uygulanamaz bir defa hesaplanır.
Tutukluluk süresi, kişi hakkında tutuklama kararı verilmesi ile başlayip, hakim veya mahkeme tarafından kaldırılıncaya ya da Kanunda belirtilen azami sürelerin sonuna kadar devam eder. Tutuklu şüpheli veya sanık hakkında, bir başka suçtan dolayı verilen hapis cezasının infazında geçen süre de tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınır.
İkinci fıkra kapsamına giren suçlarla ilgili temyiz kanun yolunda geçecek süre, tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmaz. Mahkemenin nihai kararından önce tutukluluk süresinin dolması halinde, sanık hakkında hükümle birlikte tutuklama kararı verilemez.
(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşlerinin alınması amacıyla yapılacak duruşma sonrasında verilir.