Dört ana oyun kişisini sahnede gördüğümüz yorumda Anlaşılmaz Konuşmalar, iki erkek ve iki kadının aldatma, aldatılma entrikasına ev sahipliği yapar gibi açılıyor. Videoları Baran Gündüzalp'e ait olan oyun, bakılan sahnede eş zamanlı ve aynı zamanlı olan iki katmanlı bir sahnelemeyi seyircisine sunmakta. Belki "basit" bir aldatma hikayesi ile açılan sahnede "yapabilen ve yapamayan" olarak ikiye ayrılıyor oyun kişileri. Dört evli oyun kişisinin iki aldatan ve iki aldatamayan olarak girdikleri "persona"ların aklanma savaşını sahnede izleme deneyimi seyirciye yine eş zamanlı bir dramatiklikle sunuyor.
Oyun açıldıkça aslında hayatın bir takım basit tesadüflerden oluştuğunun da farkına varıyoruz: Bir barda oturup içki yudumladığınız biri karınızla yatmış olabilir mi? Sizin takıldığınız şeylere, tek gecelik ilişkinizdeki kadının kocası da takılır mı?.. İlişkileri sorgulatmayı ana amaç edinmemiş fakat yan öge olarak her zaman ilişkileri, kadın ve erkeği, sadakati ve evliliği canlı tutan metin; kişilere odaklanıyor. Kişilerin beklentileri, sahip oldukları ve olmadıkları üzerine kendilerine kurdukları hayatları, aşkı, tutkuyu işliyor. Ahlak, doğru ve yanlış gibi sorgulamalar ise oyun boyunca başrolde kalıyor.
Bir kişi kendi hayatını sürdürürken, çalışırken ve evine döndüğünde, etrafına bakarken ve birini görürken neler hissediyor? Arda Aydın, Neslihan Yeldan, Fatih Sönmez ve Nilay Erdönmez ilk perdede izlenilen bu çarpık ikili ilişkilerin ana karakterlerine can veriyor. Kimi zaman tutkusunun peşinden giden azimli, bazen ürkek ama cesur, çoğu zaman da dürüstlüğü saklayan karakterler ile karşımızdalar.
Birinci perde boyunca anlatılan konu üzerinden evli ya da bekar olarak suçlayacağımız ve aklayacağımız oyun kişisini seçme derdine düşünüyoruz koltuklarımıza kurulmuşken. Kim haklı? Aldatan mı, aldatmayan mı? Aldatamadığını söyleyen mi yoksa eşini aldattığını itiraf eden mi?.. Hem de her şey aynı anda, aynı yerde, bu kişilerle olup biterken seçmek gerçekten çok zor!..
Seyirci izlerken, bir takıma ait olur gibi tuttuğu ve savunmaya hazır olduğu oyun kişine ilk perdede çokça alışıyor. Oyun kişilerinin beklentilerini ve hayal kırıklılarını anlamaya çalışıyor. Tam da algısına uygun bir oyun kişisini seçiyor kafasında ve olayların daha ne kadar açılacağını hayal etmeye başlarken iyi, kötü, arsız, utanmaz, dürüst, şefkatli diye kendince sınıflandırdığı oyun kişisinin arka planını görmeye ve bahsi geçen hikayelerin aslına öğrenmeye başlıyor...
İkinci perde ise tüm bu muhakemenin üzerine bambaşka bir atmosferde açılıyor.
Anlaşılmaz konuşmalar tam da anlaşılıp kafalarda seçilirken yeni ve belki ilkine göre daha karanlık bir dünyayı izliyoruz. Önceki perdeye göre daha karmaşık ilerleyen diyaloglardan seçilen parçalar bizlere görünmeyeni görünür hale getiriyor. Ali Altuğ'un rejisi bazen iki bazen tek teker üstünde giden bir arabayı andırmakta.
Güvenilmeyen, karmaşık hissedilen sahne üstü matematiğinin bütününe bakıldığında tüm resim çok anlaşılır kılınıyor. Boş sahnede kullanılan masa, sandalye gibi aksesuarlar seyirciye bütünlüklü bir mekan algısını video yerleştirmeleri ile veriliyor. Bu da dekor algısını ikiye bölerek alışılmadık bir bakış açısını sunuyor seyircisine.
Oyunun zorlu dramaturjisi üzerine çalıştığı belli oluyor yönetmenin de. Işık tasarımını Sedef Ayfer üstlenmiş. Kişilere vurgu yapmayı tercih eden rejiyi destekleyici bir yönde olmuş tasarım da.
Her şeyin karışıp birbirine girdiği ilişkiler ağı giderek tırmanıyor ikinci perdede. Ve kişiler yerine hikayelere bakmamızı sağlıyor hem reji hem de metin. Kişilerden çok, kişilerin hikayeleri; kişilerin yaşadıklarından çok yaşanılan ön plana çıkıyor. Gerçekte insan olanın ne anlattığı, gördüğü değil; her zaman bir bilinmeyen var. Hayatlarda her zaman bir kaybeden, yılmayan, kurtaran, sorunlu, sevgi dolu, deneyen, vazgeçmeye meyilli biri var. Ve o "biri" aslında bize çok yakın. Bazen evimizin yanındaki binada, bazen otostop çektiğimiz aracın şoförü. Bazen çok tutkuluyuz sevişirken bazen sadece bir geceliğine merak ediyoruz, başkasının bize nasıl dokunduğunu...
Oyun bu tip insani noktalardan çıkıp filizleniyor ve kişilerin kendi olma durumu ile olması gereken kişilikler arasında bir kıyaslama sunuyor. Seyirci ise doğru ve yanlış yargısını bir kenara bırakıp sadece gerçeği öğrenme derdine düşüyor. Oysa bilinen bir gerçek yok. Anlatılan ne ise onu biliyor ve yaşıyoruz!..
Metin bu noktada başarısını kanıtlarken sahne üzerindeki dört oyuncu da en az iki oyun kişisine hayat vererek, insan olarak bizim sahip olduğumuz bakış açısına eleştiri getiriyorlar: İki yüzlü evliliklere, iki yüzlü korkulara, travmalara, anlayışa ve anlayışsızlığa ışık tutuyorlar.
"Anlaşılmaz Konuşmalar"; gerçek ile anlatılanın birbirine karıştığı, tutku ve sevginin bol bol sorgulandığı bu sahnelemesi ile anlaşılmazı anlaşılır kılan bir oyun ve geri planı görmek isteyenler için izlenmesi gerekenlerde bir numara!..