Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki "Anadolu Medya Ödülleri" töreninde çekilen fotoğraflar da tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özel uçağına binme ayrıcalığına mazhar kılınan gazetecilerin çektirdiği fotoğraflar gibi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanında poz verenlerin mutlulukları gözlerinden okunuyor. Sanki asıl ödül, ellerindeki plaket değil de Erdoğan ile çekilen bu fotoğraf…
Ödülleri veren Anadolu Yayıncılar Derneği'nin yöneticileri de Erdoğan'ın önünde diz çökmüş olmaktan dolayı hayli memnun görünüyorlar. Erdoğan'ın ellerini omuzuna koyduğu Derneğin Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yavuz Bakır, diğerlerinden daha farklı. Gururla bakıyor objektife.
Zira Bakır çifte mutluluk yaşıyor; hem hemşehrisi Erdoğan'ın elleri omuzunda bir fotoğraf sahibi oldu; hem de Çay TV ödüllendirildi. Bakmayın Bakır'ın, sosyal medyadan "Anadolu Medya Ödülleri töreninde Çay Tv yılın yerel televizyonu ödülünü kazandı. Ödülü Çay Tv Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Torlak Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın elinden aldı" diye yazmasına. Aslında Çay TV ödül kazanmadı, Bakır kendisinin genel müdürü olduğu televizyona ödül verdirdi! Hatta tören yapılacağına ilişkin ilk haberlerde Çay TV adına kendisinin ismi görünüyordu.
Gerçi Dernek Başkanı Sinan Burhan, ödül listesini açıklarken ödüllerin "istişareler sonucunda belirlendiği"ni söylemişti ama sözünü ettiği istişare yönetim kurulu üyeleri arasındaydı. Ödülleri belirleyen bir jüri yoktu. Sinan Burhan, temsilcisi olduğu Kon Haber'i ödüllendirirken Bakır da derneğin başkan yardımcısı olarak genel müdürü olduğu televizyona ödül verdirmişti.
Bu kadarla da kalmıyor aslında. Geçen yıl da "Yılın Spor Yöneticisi" ödülü Çaykur Rize Spor Başkanı Hasan Kartal'a verilmişti. Bakır, bu kulübün de Asbaşkanı ve Basın Sözcüsü.
Daha da ilginci Bakır, aynı zamanda derneğin "Yüksek Etik Kurulu Başkanı". Bir süre önce de İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e yönelik Rize'deki saldırıyı "demokratik tepki" olarak nitelendirmiş ama bu konudaki sözlerinden dolayı Tele1 programcısı Can Ataklı'ya kınama cezası verdiklerini açıklamıştı. Memleketi ile ilgili bir konu olunca harekete geçerken bu açıklamanın sadece iktidar mahfillerinde bir karşılığı olduğunun bilincindeydi.
Ne de olsa yönettiği televizyon ve sözcüsü olduğu spor kulübüne ödüller verdirmekte beis görmeyen bir etik kurulunun başkanı. Üstelik de "Yüksek" bir etik kurul.
Cumhurbaşkanlığı'nın kanatları altında düzenlenen tören ihtişamlı olsa da "Anadolu medya ödülleri"nin belirlenme yöntemleri son derece sakil. Keyfi olmakla kalmıyor, kriterleri de belirsiz. Ödül kategorileri de yıllara, özel ilişkilere ve Cumhurbaşkanlığı zirvesinden esen rüzgarlara göre değişiyor. Önce ödül verilecek isimler belirlenip sonra ona göre kategori icat ediliyor.
Örneğin, derneğin 2016 yılında verdiği "2.Anadolu Medya Ödülleri"nde "Yılın medya yöneticisi", "Yılın yarışma programı", "Yılın dizi oyuncusu erkek", "Yılın dizi oyuncusu kadın", "Yılın programcısı" gibi kategorilerde ödül verilmişti. Bu yıl verilen "6. Anadolu Medya Ödülleri"nde bu kategoriler yoktu.
O kadar gelişigüzel kategoriler belirleniyor ki, geçen yılki "5.Anadolu Medya Ödülleri"nde olan "Yılın çıkış yapan gazetecisi", "Yılın çıkış yapan televizyonu", "Yılın belgesel televizyonu", "Yılın tartışma programı", "Yılın yabancı dilde yayın yapan gazetesi", "Yılın sosyal medya grubu", "Yılın spor yöneticisi", "Yılın spor programı" kategorileri de bu yıl yoktu.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da ödül kategorileri arasına yenileri eklenmiş. Bu yıl ilk kez "Ylıın dijital medyası" kategorisi eklendi; bu ödül Doğukan Gezer'e verildi. Bu ödül, Sinan Burhan'ın açıkladığı ilk listede yoktu; nasıl olduysa törenden hemen önce eklendi.
Bu yıl yeni icat edilen ödül kategorilerinin en dikkat çekeni de kuşkusuz "Yılın İletişim Ödülü". Bu ödüle layık görülen isim de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun.
Dernek Başkanı Sinan Burhan'ın, Altun'u makamında ziyaret edip, "Son dönemde İletişim Başkanı Sn. Fahrettin Altun Hoca'ya linç kampanyası yapılıyor. Anadolu Yayıncılar Derneği olarak bizim için bir kıymeti yok" açıklaması yapması da manidar.
Sinan Burhan'ın Altun'a ödül verdiklerini duyurduğu basın toplantısı da bu ziyaretten 15 gün kadar sonra düzenlendi.
Burhan'ın, iletişime yeni vizyon getirdiğini söylediği Fahrettin Altun, ne gariptir ki, kendisiyle ilgili haberde iletişim teknikleri yerine cezalandırma sopasını kullanan bir bürokrat. Vakıflar'dan kiraladığı araziye izinsiz yaptırdığı pergola ve şömineyle ilgili haberlerden dolayı Cumhuriyet gazetesinden Hazal Ocak, Vedat Arık, Olcay Büyüktaş ve İpek Özbey'e dava açtıran, erişim engellemeleri getiren, Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün'e resmi ilan kesme cezaları verdiren bir iletişimci!
Fakat Sinan Burhan ile başkanı olduğu derneğin, basın ve ifade özgürlüğü ile bilgi edinme hakkının yanında olmak gibi bir kaygısı yok. Her ne kadar yerel yayın kuruluşlarını temsil ettiği söylense de gerçekte AKP'nin iktidara gelmesinden sonra kurdurulan fason meslek kuruluşlarından biri. Böyle dernekler hızla parlayıp da sönebiliyor. Örneğin 2010 yılında Salih Memecan'ın başkanlığında kurulan Medya Derneği, ünlü isimlerle açılış yapmıştı ama şimdilerde pek bir etkinliği kalmadı, gözden düştü.
Anadolu Yayıncılar Derneği de yedi yıllık bir dernek, 2014 yılında kurulmuş. Siyasi iktidar ile ilişkilerini anlamak için web sayfalarına bakmak bile yeterli. Başta Erdoğan olmak üzere AKP ve MHP yöneticilerine ziyaretler ve iktidar doğrultusunda açıklamalarla, medya ve sosyal medyaya yasaklar getirilmesine yönelik ifadelerle dolu orası.
Sinan Burhan da Yeni Akit yazarı ve KON TV Ankara Temsilcisi iken 2015'te AKP'den Kayseri milletvekili aday adayı olmuş bir isim. 2019'daki yerel seçimlerde AKP'den Altındağ belediye meclis üyeliğine seçildi. Aynı zamanda Ankara Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi.
Partili bir medya derneği başkanı Sinan Burhan. Yönetim kurulu üyelerinin de çoğu AKP ile ilişkili. Gazeteciliğe yaklaşımları da siyasi iktidarın çizgisinin yansıması. Sinan Burhan, bu yılki "medya ödülleri"ni açıklarken "ödüle layık görülenlerin bu ülkeye, bu milletin değerlerine layık, yerli ve milli şahsiyetlerden oluştuğunu ve bu kişi ve kurumların bunu hak ettiğini" söyledi.
Güya bir medya mensubu ama gazetecileri "yerli ve milli şahsiyetler" olarak ikiye ayırıyor; iktidar yanlısı olmayan gazetecileri ötekileştirdi. Yine de lafa gelince dernek yönetimi olarak Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ni "tarafsız olmamak" ile suçlama hakkını kendilerinde görebiliyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a göre de gazeteciler "milli olanlar" ve "mankurtlar" olarak ikiye ayrılıyor. Ödül töreninde "özgür, sorumlu ve milli basın"ın önemini vurguladı ve ödül alan gazetecilere "medyamızın yüz akları" diye seslendi:
"Medyamızın yüz akları, tüm değerleri, tarihi, kültürüyle milleti aşağılayan mankurtlar değil, bu millete hizmet etmeyi en büyük şeref kabul edenlerdir."
Tabii bu sözleriyle iktidar yanlısı olmayan gazetecileri "mankurtlar" olarak tanımlamış oldu. Erdoğan geçen yıl "virüs medyası" tanımını kullanmıştı. Böylece bağımsız ve eleştirel medya "virüs"ten, "ulusal kimlikten uzaklaşan ve içinde bulunduğu topluma yabancılaşanları" ifade eden "mankurt"luğa terfi ettirmiş oldu!
Anlaşılan bağımsız ve eleştirel medyaya kızgınlığı giderek artıyor. O tarafa kızgınlığı arttıkça da iktidarını açıkça destekleyen ve kontrol ettiği medya ile mensuplarına muhabbeti daha da artıyor; onların arasında kendini buluyor.
Dernek yöneticileri de İletişim Başkanlığı ile yakın temasta olduğu için, ödül töreninde Erdoğan'ı rahatsız edecek isimler yoktu. Tek isim dışında tamamı iktidar yanlısı medyadandı.
O kişi de Saadet Partisi'nin yayın organı Milli Gazete'nin Ankara Temsilcisi Mustafa Yılmaz. Milli Gazete'nin eski Ankara Temsilcisi Ferhat Koç adına düzenlenen özel ödülün Mustafa Yılmaz'a verilmesi, her ne kadar gazetesi iktidara eleştirel yaklaşsa da AKP'nin son zamanlarda Saadet camiasına Oğuzhan Asiltürk üzerinden yürüttüğü yakınlaşma çabasının uzantısı olabilir. Ama Mustafa Yılmaz'a önceki yıllarda da iki kez ödül verildiğini dikkate almak gerek.
Bu açıdan bakınca "medya ödülleri" töreni, iktidar medyasının Saray nezdindeki gözdelerini ve gözden düşenlerini tespit edebilmek açısından oldukça anlamlı.
Birinci yıl verilen ödül listesini bulamadım ama diğer beş ödül listesini alıp karşılaştırdım. Kurumlar açısından bakınca listenin değişmezleri TRT, AA, Sabah, A Haber, Yeni Akit, Show TV, Kanal 7, Star, İHA ve Türkiye. Hürriyet ise ödül listesine 2018'den itibaren girmiş ve o yıldan sonra sürekli ödüllendirilmiş. Milliyet ve Haber Global'e ise sadece bir kez ödül verilmiş.
Daha önce bir kez ödül verilen kuruluşlar Akşam ve Yeni Şafak bu yıl ödüllendirilen gözdeler arasındaydı. İlginçtir, daha önce dört kez ödüllendirilen NTV ve Kanal D ile daha önce iki kez ödül verilen CNN Türk ve Kanal 24 bu yılki listede yoktu. Nedense gözden düşmüşlerdi.
Takvim, Türkgün ve Süper Haber, ödül listesine bu yıl ilk kez giren iktidar yanlısı kurumlardı. Belli ki iktidar nezdindeki itibarları artmış.
Gazetecilere gelince Oğuz Haksever, Serpil Çevikcan, Murat Akgün, Ferhat Ünlü, Ali Adakoğlu, Şebnem Bursalı, Serdar Arseven, Melik Yiğitel, Pelin Çift, Serdar Arseven, Murat Kelkitlioğlu, Vahap Munyar, Seda Öğretir, Avni Özgürel, Alican Türkoğlu, İsa Tatlıcan, Turgay Güler, Burhanettin Duran, İbrahim Altay, Didem Arslan Yılmaz, Murat Çiçek, Can Okanar, Nuh Albayrak gibi bazı isimler "Anadolu Medya Ödülleri" listesine bir kez girip ödül almışlar.
Mehmet Acet, Okan Müderrisoğlu, Beril Dedeoğlu, Emin Pazarcı, Abdülkadir Selvi ve Hilal Kaplan iki kez ödül verilen isimler. Hacı Yakışıklı ve Ersin Çelik üç kez ödüllendirilirken Lamia Ayhan, Zafer Şahin, Mesut Yar, Kenan Kıran ve Abdurrahman Şimşek, ödül listesine ilk kez bu yıl giren isimler.
AYD'den en çok ödül alanlar Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat ve İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar. Tam dörder kez ödül verilmiş bu iki gazeteciye. Yaşar bu yıl da ödüllendirilirken, Fırat'a bu kez ödül verilmedi. Onun yerini bu yıl sahnede Hürriyet'ten Abdülkadir Selvi aldı.
Dokuz ay önce açıklanan liste ile Saray'daki törende ödül verilenler arasında değişiklikler vardı. Açıklanan listede "Yılın TV Yöneticisi" olarak Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman'ın adı yer alıyordu. Ama törende bu ödül, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Zahid Akman'a verildi. Deniz Feneri yolsuzluğu davası nedeniyle bir süre tutuklanan ve eski RTÜK Başkanı olan Akman'ın listeye sonradan alınmasının nedeni konusunda bir açıklama da yapılmadı.
Aynı şekilde Sabah gazetesi yazarı ve TRT Yönetim Kurulu üyesi Hilal Kaplan'ın da adı Başkan Sinan Burhan'ın 23 Aralık 2020'de düzenlediği basın toplantısında açıkladığı listede geçmiyordu. O açıklamadaki liste hem derneğin sitesinde, hem de Anadolu Ajansı'nın o gün geçtiği haberde yer alıyor. İkisini de dikkatle taradım; Hilal Kaplan'ın adı yoktu. Aradan aylar geçtikten sonra 9 Eylül'de çıkan törene ilişkin haberlerde adı ödül listesine konulmuştu.
Hilal Kaplan'a törende "Ailenin adı yok ya da neden feminist değilim" kitabıyla "Yılın Kitabı" ödülü verildi. Demek ki, birileri onu da sonradan listeye eklemiş! Hilal Kaplan'ın o listeye sonradan neden ve nasıl girdiği de açıklanmadı.
Veyis Ateş (En İyi Erkek Haber Spikeri), Ece Üner (En İyi Kadın Haber Spikeri) ve Hadi Özışık'ın (Yılın internet sitesi / Gazeteciler.com) törende olmadıkları ise hemen fark edildi.
Sedat Peker'in yayımladığı videolar sonrasında Veyis Ateş ve Hadi Özışık'ın gazetecilik dışı faaliyetleri ortaya çıkmış; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bu iki ismi üyelikten atmıştı. Ece Üner ise Show Ana Haber Bülteni'nden ayrılarak Kanal D'de de yayınlanan "Ece Üner ile Susma" adlı programını sunmaya başlamıştı.
Sosyal medyadaki haberlerin ardından Başkan Sinan Burhan, "Son tartışmalardan dolayı iptal ettik. Biz yaptık dernek olarak" açıklamasında bulundu. Fakat Veyis Ateş ve Hadi Özışık'ın ödülleri dernek kararıyla iptal edildiyse neden önceden açıklanmadı? Yoksa iptal talebi Saray'dan mı gelmişti? Bu soruların yanıtları karanlıkta kaldı.
Nedense yine Saray'da yapılan Radyo ve Televizyon Gazetecileri Derneği'nin "2019 Medya Oscarları Ödül Töreni"nde de listede bir isim değişikliği olmuştu. Listedeki değişiklik RTGD yönetimi tarafından açıklanmamış, sonradan Fuat Uğur'un Türkiye gazetesindeki yazısıyla ortaya çıkmıştı. Uğur'a göre, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun "reklamcısı" olarak nitelendirdiği Advertcity'nin sahibi Murat Kapki'nin Saray'da düzenlenen törene katılacak RTGD'nin sponsorları listesine kendi isminin eklenmesi için 2 milyon lira ödemişti. Bu sayede bir isim çıkarılarak onun yerine Kapki, RTGD'nin ödül gecesine katılıp, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinden plaket alırken fotoğraf çektirmiş, bu fotoğrafı sosyal medya hesabından yayımlamıştı.
Miktarlar doğrulanmasa da Kapki'nin de sponsorluk için ödeme yaptığı ve listeye sonradan eklendiği doğrulanmıştı. Ama listedeki bu değişikliği kimlerin yaptığı, Cumhurbaşkanlığı'ndan bazı isimlerin etkili olup olmadığı açıklığa kavuşturulamadı.
Net olan şu ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çektirilen bir kare fotoğrafın piyasa değeri oluşmuştu…
RTGD ile Anadolu Yayıncılar Derneği'nin ödül törenlerinin Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılması dışında iki ortak yönü daha vardı. Malum, ödül törenlerinde her ödülü alan kürsüye çıkıp en azından teşekkür eder; öyle bir uygulama yoktu bu törenlerde. Plaketini alan fotoğraf çekildikten sonra sahnede geriye çekilip toplu fotoğraf için sırasını bekliyordu.
Bütün plaketleri de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın baştan sona kendi eliyle veriyordu. Plaket dağıtımını başkasına oradaki bakanlara ve diğer yöneticilere bırakmıyor; ödüle layık görülenlerin tümünü bizzat "onurlandırma" gereği duyuyordu.
Sanırım onların beklentisi de buydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinden plaket almak, birlikte fotoğraf çektirmek, onun övgülerine mazhar olmak o gazeteciler için değerliydi. Nitekim Abdülkadir Selvi, Hürriyet'teki köşesinde "Meslektaşlarım tarafından takdir edilmek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinden bu ödülü almak onur vericiydi" diye yazdı.
Oysa gazeteciliğin temel niteliği bağımsızlık ve tarafsızlıktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise partili bir cumhurbaşkanı! Törenin yapıldığı yer de partili cumhurbaşkanının mekanı. Üstelik de Tayyip Erdoğan, parti genel başkanlığı ile devlet başkanlığını sürekli olarak birbirine karıştıran, devlet ve parti faaliyetleri arasında bir ayrım gözetmeyen bir cumhurbaşkanı.
Tören konuşmasında da yaptığı "milli" ve "mankurt medya" ayrımı da medyanın tarafsızlığı ve bağımsızlığını gözetmek gibi bir kaygısı olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor. Öyle olmasa, bağımsız ve eleştirel medyayı dışlamazdı. Zaten eleştirel medyadan bir gazetecinin bırakın o sahneye çıkıp ödül alması, Saray'ın kapısından içeri adım atması bile mümkün değil. Tüm kapılar onlara kapalı.
Dillerde başka bir şarkı olsa da o sahneye çıkan her medya mensubu da biliyor ki, orada plaketlendirilen gazetecilik değil, iktidar partisinin beklentisine uygun yayın yapmış olmaları. Dikkat edin, -Hilal Kaplan dışında- ödüllerin somut gerekçeleri de açıklanmadı. Hangi gazeteci hangi haberi, hangi yazısıyla ödüle değer görülmüş? Bunlar dile getirilmediğine göre ödüllendirilen, bir yıl içerisindeki bütün faaliyetleri. Bir tür hal ve gidiş notu vermek gibi…
Medya ödüllerinin arasına "Anadolu'ya ruh verenler" diye bir kategori eklemek de particilik ile gazetecilik arasında fark görmeyen yaklaşıma çok uygun düşmüştü. Bu kategoride İHA ve SİHA üreticisi Özdemir Bayraktar ve Fatih Yayınevi Kurucusu Hilmi Kurtulmuş'a ödül verildi.
Daha önce bu kategoride Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu ve Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan da ödüllendirilmişti.
Cumhurbaşkanlığı bürokratı Fahrettin Altun ile birlikte ödüllendirilmeyi doğal karşılayan gazeteciler, onlarla birlikte aynı sahnede olmakta da bir sakınca görmedi. Neticede iktidarın gözdelerini plaketlendirilmesi söz konusuydu.
Sözün özü, "Anadolu medya ödülleri" adı verilen plaketlendirmeye gazetecilik ödülü demek, gazeteciliğe hakaret olur.
Gazetecilik ödüllerinde temel amaç, bir önceki yılın iz bırakan gazetecilik ürünlerini ödüllendirmek, teşvik etmektir. Ödül verecek kuruluş öncelikle ödül kategorilerini, jürisini, ödül verme kriterlerini belirler ve açıklar.
Jüriler de ödül başvuruları için koşulları duyurur ya da bir sekretarya gazetecilik ürünlerini takip ederek ödül adaylarını belirler. Jüriler adayları belirlemek için farklı yöntemler ilan edebilir.
Adayların belirlenmesinden sonra jüri bütün gazetecilik ürünlerini tek tek inceler ve toplanarak karar verir. Ödül kazanan gazetecilerin ödüle değer görülen yazı, söyleşi, haber, fotoğraf, program gibi çalışmasını da açıklar. Gerekçesiz ödül olmaz.
Kabul etmek lazım ki, gazetecilik ödüllerinde bir karmaşa ve itibar krizi söz konusu. Her yıl sayıları yüzleri aşan gazetecilik meslek örgütü ödül veriyor; onun dışında iletişim fakülteleri ve bazı kurumlar da ödül dağıtıyor. Hatta gazetecilik dışında kimi kamu kurumları, sivil toplum örgütleri de gazetecileri ödüllendiriyor.
Ödül verilirken objektif ve şeffaf kriterler uygulanmadığı için de çoğunun ömrü bir haber kadar. Bir gazetecinin biyografisine yazmaya değer göreceği ödül sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ödüllerin bir kıymeti harbiyesi yok çünkü.
Hele yaygın medyanın büyük bölümünü kontrolü altına alan, basın ve ifade özgürlüğünü daha önce görülmediği kadar baskılayan, yüzlerce gazeteciyi hapse atan, binlercesini işsiz bırakan, bağımsız ve eleştirel medyaya cezalar yağdıran, sosyal medyaya yasak üstüne yasak getiren böyle bir iktidardan ödül almak hiç mi hiç mesleki itibar getirmiyor.
"Anadolu Medya Ödülü" yazan plaketler de tozlu raflarda çürüyüp gidecek.