Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yürüttüğü Barış Pınarı Harekatı bölgedeki dengeleri hızla değiştirmeye başladı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) gösterdiği yüksek performans, ABD askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden hızla güneye çekilmesini sağladı. Trump, ABD askerlerini güneye çekmekle kalmadı, PKK-YPG’nin de Türkiye sınırından 30-35 kilometre güneye çekilmesini istedi.
Trump, askerlerini ve YPG’lileri Türkiye’nin açıkladığı operasyon alanının dışına çıkartıyor.
ABD Başkanı, Rusya ile anlaşarak Membiç’teki askerlerini de çekmeye karar verdi.
ABD ve Rusya anlaşarak Membiç’i Suriye rejim güçlerine teslim etmeye hazırlanıyor.
Trump, binlerce TIR dolusu silah verdiği YPG’nin, TSK karşısında hiçbir şansı olmadığını bizzat açıkladı. YPG bunu zaten bildiği için çekiliyor ve yeni ittifaklar arıyor.
ABD Savunma Bakanı Esper, çekilme emrinin Trump tarafından verildiğini, YPG’nin de Rusya ve Suriye ile temas arayışında olduğunu açıkladı.
Bütün bunlar, TSK’nın Barış Pınarı Harekatı'nı çok hızlı ve çok başarılı bir şekilde yürütmesinin askeri sonuçlarıdır.
Barış Pınarı sadece askeri dengeleri değil siyasi dengeleri de değiştirdi.
İlk sonuç, Türkiye’nin amaçladığı gibi, sınırından 35 kilometre derinlikte ve 480 kilometre uzunluktaki alanda PKK-PYD-YPG’nin, ABD desteğinde yerleşmesi ve kalıcı bir devlet yapısı kurmasının önlenmiş olmasıdır.
Bu devletçiliğin güneyde, daha derinde kurulacağının PKK-YPG açısından bir garantisi yoktur. ABD’nin kuzeyde koruyamadığı PKK-YPG’yi güneyde kalıcı biçimde koruyabileceği kesin değildir. Bu; Türkiye, Rusya, İran ve Şam yönetiminin alacağı tutuma bağlıdır.
Barış Pınarı’yla ortaya çıkan bir diğer sonuç ABD’nin kuzey koridoru projesinin en azından görünür gelecekte çökmesidir.
PKK ve ABD’nin kuzeyden çekilmek zorunda kalmaları ABD’nin oluşturmaya çalıştığı PKK egemenliği altındaki kuzey koridoru üzerinden yeni bir enerji hattı açma planını suya düşürmüştür.
Barış Pınarı, ABD’nin PKK-YPG’yi Türkiye ile eş konumda muhatap kılmaya çalışan politikasını sonuçsuz bırakmıştır.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden ABD ve PKK’yı uzaklaştırarak kısa sürede elde ettiği askeri üstünlük masaya da yansıyacaktır. Türkiye’nin masada elinin güçlendiği açıktır.
Ancak, bu alanda önemli sorunlarla karşılaşacağının işaretleri de şimdiden mevcuttur.
Türkiye bu haklı ve meşru askeri harekâtı sırasında dost bildiği ülkelerden dahi hak ettiği desteği görmemiştir.
ABD’nin desteklemediği zaten biliniyordu. Buna hızla AB ülkeleri, özellikle Fransa ve Almanya’da eklendi.
Türkiye’nin yanında, PKK ve İsrail’in karşısında olması beklenen Arap Birliği de Ankara’yı işgalci ilân etti. (Pakistan, Somali, Katar hariç)
Herhalde Türkiye’yi en çok üzen Filistin’in tavrı olmuştur. Ancak, Ankara açısından Filistin’i de geride bırakacak çok daha büyük bir üzüntü kaynağı KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yaptığı açıklamadır. Akıncı’nın, KKTC’nin varlığını ve o koltukta oturmasını, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın şehitlerine borçlu olduğunu unutup, “Kıbrıs’ta Barış Harekâtı dedik ama akan kandı, Barış Pınarı desek de akan su değil kandır” diyerek, diplomasi ve PKK dahil diyalog önermesi, büyük talihsizliktir.
Bu tepkiler gösteriyor ki Türkiye diplomatik alanda dostça bir ortama sahip değildir. Karşısında yer alanlar, yanında yer alanlardan çok daha fazladır.
Bu koşullarda Türkiye’nin diplomatik alanda vereceği mücadelenin çok daha zorlu geçeceği anlaşılıyor.
Harekât sonuçlandıktan sonra daha da belirginleşecek olan yeni koşullarda, Rusya’nın ABD ve PKK ile nasıl adımlar atacağı büyük önem taşıyor. Keza Şam rejiminin de PKK’yla ilgili politikası önemli olacaktır.
ABD’nin Türkiye yönelik alacağı yaptırım kararları en fazla Moskova’yı memnun edecektir. Rusya, Türkiye’nin Batı sisteminden kopması için elinden gelen gayreti gösterdi, göstermeye devam edecektir.
Bakalım Washington, terör örgütü PKK’yı Türkiye’ye karşı desteklemiş olmasının yol açtığı ve açacağı kayıpları görüp, politika değişikliğine yönelecek mi?
Bu sorunun yanıtı, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı'ndan sonraki tutumunu belirleyecek önemdedir.