Dünya Sağlık Örgütü, Koronavirüs tehdidinin en üst aşama olan "küresel salgın" düzeyinde olduğunu açıkladı.
Diğer birçok ülke gibi Türkiye de bu küresel salgınla mücadele ediyor. Virüs Türkiye’ye girmeden önce alınan önlemler konusunda Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca ve Sağlık Bakanlığı’nın başarılı bir yönetim sergilediği konusunda herkes hemfikir.
Koca’nın virüs Türkiye’ye girmeden kamuoyunu aydınlatması, sınır kapılarında karantina uygulaması, kara, hava ve deniz ulaşımı ve limanlarda önlem alınması, bazı hastanelerin tahsis edilmesi, bazı ülkelerle karşılıklı uçuşların yasaklanması virüsün Türkiye’ye geç girmesini sağlayan başarılı önlemlerdi.
Türkiye’de vaka saptandıktan sonra hemen alınması gereken ancak gecikmeli alınan; okulların kapatılması, futbol maçlarının seyircisiz oynanması, siyasi parti toplantılarının, mitinglerin iptal edilmesi de isabetli kararlardı.
Bu kararların verilmesinde Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un da katkılarını vurgulamak gerekir.
Keza okulların tatil edilmesi nedeniyle kamuda çalışan ebeveynlerin izinli sayılması, yurtdışından gelenlere 14 gün karantina kuralının uygulanması, 60 yaş üstündeki kamu personelinin de 12 gün izne çıkarılması alınması gereken isabetli önlemler arasındaydı.
Türkiye’nin bu salgını en hafif şekilde atlatabilmesi, virüs girmeden önce olduğu gibi girdikten sonra da aynı kararlılık ile önlemlerin alınmasına ve iyi yönetimin devam etmesine bağlıdır.
Bilim insanları, virüsün yayılmasını önlemenin en etkili yolunu "sosyal mesafelendirme" olarak tanımlıyor.
Sosyal mesafelendirme kararlarını da şu başlık altında topluyorlar:
* Okulların kapatılması.
* Sinema ve tiyatro salonlarının kapatılması.
* Cami ve kilise gibi ibadet yerlerinin kapatılması.
* Spor salonlarının kapatılması.
* Dershanelerin, kursların, dans salonlarının kapatılması.
* Spor müsabakalarının ve konserlerin iptal edilmesi,
* Hastalığın halka yaygın olarak tanıtılması.
* Her türlü toplantı, merasim, miting, gösteri ve yürüyüşlerin yasaklanması.
* Risk grubuna girenlerin mümkün olduğu kadar evde kalması.
Bilim insanlarının sıraladığı bu önlemleri zamanında alan ülkelerin salgını daha az kayıpla kontrol altına alacakları açık.
Salgın hastalıklarla mücadelede görevi ve yetkisi ne olursa bütün kişi ve kurumların bilimin emrinde olması ve Bilim Kurulu’nun talimatlarını eksiksiz yerine getirmesi gerekir.
Buna Diyanet İşleri Başkanlığı da dahildir. Diyanet İşleri Başkanlığı da böyle bir salgın karşısında bilime ve akla uymak zorundadır.
Suudi Arabistan, İran gibi dini kurallarla yönetilen ülkeler bile cuma namazını erteleyip, camileri kapatıp, ibadetin evde yapılması çağrısında bulunurken, laik bir devlet olan Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cuma namazlarını sürdürmesi, televizyondan, radyodan, sosyal medyadan yapabileceği telkinleri, camilerde kalabalıklara karşı yapmaları salgınla mücadeleye katkı sağlamaz.
Yine yurtdışından gelenlere 14 gün evden çıkmama, izinli sayılma, taramadan geçirilme, sınır kapılarında TIR şoförlerinin karantinaya alınması gibi uygulamalar sürerken umreden daha dönen vatandaşlarımıza aynı uygulamanın yapılmaması, ancak 5 bin 300 kişiden oluşan son umre kafilesinin medyada ve sosyal medyada gösterilen tepkiler üzerine karantinaya alınması da çok tartışmalıdır.
Dini hassasiyetler ve siyasi kaygılar nedeniyle toplu icra edilen dini faaliyetlere Koronavirüs tehdidi karşısında ayrıcalıklı muamele edilmesi dini vecibeleri yerine getirmeye çalışan vatandaşlarımıza iyilik yapmak değil aksine kötülük yapmaktır.
Bu vatandaşlarımızın virüsü kapmaları ve bulaştırmalarından bilim değil dini kurumların ve siyasi kurumların yetkilileri sorumlu olacaktır.