Rahmetli Bülent Ecevit’i ölümünün 13. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.
Türk siyasi tarihinde her zaman özel bir yere sahip olan Bülent Ecevit’in siyasi dünyada az rastlanır özellikleri ve saygın kişiliği herkesin örnek alması gereken değerdedir.
Ecevit, bu niteliklerine vurgu yapılarak özellikle siyaset ve medya dünyasında hak ettiği gibi anıldı. Siyasete kattığı nezaket, zarafet; alçak gönüllüğü, dürüstlüğü, insancıllığı, engin siyaset bilgisi, zengin kültürü, liderlik özellikleri, yazarlığı, şairliği benim de yakından tanıklık ettiğim üstün özellikleriydi.
Ecevit’in bu niteliklerinin yanı sıra CHP’ye, DSP’ye ve genel anlamda Türk soluna kattığı anlayış da çok önemlidir.
Ben, Ecevit’i 13. ölüm yıldönümünde sol anlayışı üzerinde durarak anmak istiyorum.
Bülent Ecevit bir Marksist değildi. Tıpkı Atatürk gibi Marksizm’i çok iyi bilir ancak benimsemezdi. Atatürk’ün CHP’yi Marksizm’den ve ondan türemiş Avrupa solundan esinlenerek kurmadığını biliyordu.
Ecevit, Marksizm’den de Avrupa solundan da gelmeyen CHP’yi Türkiye koşullarında geliştirdiği demokratik sosyalist veya kendi deyişiyle demokratik sol bir partiye dönüştürmek istedi.
Willy Brandt dahil Avrupa sosyal demokratları “sosyal demokrasi” ile “demokratik sosyalizm” veya “demokratik sol” kavramlarını eş anlamlı kullanırlar. Türk solunun önemli isimlerinden İsmail Cem de kitaplarında eş anlamlı kullanmıştır. Ancak Ecevit bu kavramları eş anlamlı kullanmazdı.
Ecevit, sosyal demokrasi kavramını, Avrupa solu tarafından kullanılan, Avrupa’daki sosyalist ve sosyal demokrat partilerinin bemimsediği, Marksist kökenli bir kavram olarak görürdü. Bunun yerine Türkiye koşullarını dikkate alarak doldurduğu “demokratik sol” kavramını kullanmayı tercih etti.
Nitekim, 1972 yılında CHP Genel Başkanı olduktan kısa bir süre sonra “ortanın solu” ve “sosyal demokrasi” kavramları yerine “demokratik sol” kavramını kullanmaya başlamıştır. CHP’nin 1974 yılanda toplanan 22. Kurultayı’nda da “Cumhuriyet Halk Partisi demokratik sol bir partidir” ifadesini CHP Tüzüğü’ne koydurmuştur.
“Phoenix Ecevit’in Yeniden Doğuşu” isimli kitabımda detaylarıyla aktardığım gibi, Ecevit, CHP’nin altı okunu yeniden yorumlayarak yeni bir açı vermiş ve CHP’nin son programını yazmıştır.
CHP’yi iç çekişmeler yüzünden istediği gibi demokratik sol bir çizgiye getiremeyen Ecevit, 12 Eylül’de partinin kapatılmasından sonra Hamzakoy askeri tesislerinde tutulduğu günlerde eşi Rahşan Ecevit’le birlikte “Demokratik Sol Parti (DSP)”yi kurmaya karar vermiştir.
Demokratik Sol Parti’nin bazı ideolojik yaklaşımlarının, stratejilerinin ve ilkelerinin temellerini, Bülent Ecevit’in CHP’nin Genel Sekreteri ve Genel Başkanı olduğu dönemlerde bulmak mümkündür. En belirgin örnekleri, “devletçilik” ile “din ve laiklik” konularıdır.
Bülent Ecevit, CHP’nin katı devletçilik anlayışına karşı olmuştur. 1960’lardaki bu anlayışı benimsememiştir.
Hazırladığı, CHP’nin kapatılmadan önceki son programında ekonomik gücün devlet tekelinde olmasına da özel sektör tekelinde olmasına da karşıdır. Bu iki ucun yerine, ekonomik gücün, Pazar ekonomisi içinde ve yaygın biçimde halkın elinde olması gerektiğine inanmıştır. DSP’nin ekonomik anlayışını da bu çizgiye oturtmuştur.
CHP’nin tarihten gelen katı devletçilik anlayışını terk etmiştir. Ecevit, devletçilik yerine, kooperatiflere dayalı halk girişimciliğini benimsemiş ve kökenini Mithat Paşa’da bulmuştur. Bunu da “Mithat Paşa ve Türk Ekonomisinin Tarihsal Süreci” isimli araştırmasında yazmıştır.
Bülent Ecevit’in laiklik anlayışı CHP’nin katı laiklik anlayışından farklıdır. Ecevit, laiklik ilkesine Türkiye’nin “Aşil topuğudur, buradan vurulursa yıkılır” diyecek kadar önemser.
Türkiye’de din ve devlet işlerinin sadece yukarıdan başlatılan girişimlerle değil aynı zamanda halkın aydınlatılmasıyla ve katılımının sağlanmasıyla sağlam bir temele oturacağına inanır. İnsanların din duygularının incitilmemesi üzerinde hassasiyetle durur. CHP’ye yöneltilen “dinsizlik” suçlaması karşısında laiklik anlayışını, hem din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması hem de inanç ve düşünce özgürlüğünün korunması anlayışıyla CHP’nin 1976 programına koydurmuştur.
DSP’de geliştirdiği “inançlara saygılı laiklik” kavramının temeli; CHP’nin 1976 programında “CHP’nin devleti dini inançlara karıştırmayacağı, fakat inanç özgürlüğünü de koruyacağını” hükmüdür.
Bülent Ecevit bu iki yaklaşımını, köktendinci olmayan, demokrasiyi ve sosyal adaleti benimsemiş ancak toplumdaki duruşu itibariyle sağ siyasi partilerde ve kesimlerde kalmış insanlara ulaşmanın en sağlıklı yolu olarak da görmüştür.
Ecevit’in temel anlayışlarından biri de ulusal çıkarların korunması anlamında milliyetçiliğin sol anlayışa ters olmadığı görüşüdür. Ecevit “ulusal sol” kavramıyla bu anlayışı ifade etmiş ancak bu kavram daha sonra başka çevrelerce değişik anlamlara çekilmiştir.
Ecevit’in demokratik sol anlayışının Marksizm’den esinlenen Avrupa sosyal demokrasisinden farkı, Türkiye’nin dinde reform hareketi geçirmemiş olması ve sanayileşmeyi kaçırmış olmasına dayanır. Bu nedenle de Türkiye’nin Marksist kaynaklı katı laiklik anlayışı ve sadece işçi sınıfının hakim olduğu bir sol siyasete uygun olmadığı sonucuna varmıştır.