Türkiye her akşam, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yapacağı açıklamayı endişeyle ve umutla bekliyor.
Vaka sayısı kaça çıktı, bugün kaç can kaybımız var, toplam vaka sayısı kaça ulaştı, toplam can kaybı kaça ulaştı? Her gün bu soruların yanıtlarını takip ediyor.
İnsan canı rakama sığmaz. Ateş düştüğü yeri yakar. Bu nedenle günlük vefat sayısının düşmesi salgınla mücadelede bir ölçü olsa da, o sayı içinde canını, yakınını kaybetmiş insanlar için, ölüm oranı hep yüzde 100’dür.
Sağlık Bakanlığı’nın o su yeşili tablosuna bu gerçek unutulmadan bakılmalıdır.
Hepimizin ve yakınlarımızın o tabloda yer alma riski bulunduğunu unutmadan bakmak gerekir.
Bu nedenle Koronavirüs salgınıyla mücadelede hiçbir ayırım yapılmamalıdır.
Kim veya hangi kurum salgınla mücadelede yardımcı oluyorsa takdir görmeli, işbirliği yapılmalı, ulusal bir mücadele verilmelidir. Bu mücadeleden siyaset üretmek hiç ama hiç akla gelmemelidir.
Bir aydan fazla süredir Türkiye, Covid-19 virüsüyle mücadele ediyor.
Can kaybımız bugün itibariyle toplam 2 bin 805, vaka sayımız toplam 110 bin 120. Günlük olarak iyileşen hasta sayısının, yeni vaka sayısının üzerinde olması umut verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Türkiye’de vaka sayısının zirve noktasına vardığı, yatay bir çizgiye doğru evrildiğine ilişkin açıklamalar yapılıyor. Bu gelişme salgınla mücadelenin olumlu sonuçlar vermeye doğru gittiği biçiminde yorumlanıyor.
Ancak henüz salgın bitmiş, can kayıpları, yeni vakalar durmuş değil.
Bu rakamlar salgına karşı tıbbi, ekonomik ve sosyal mücadelenin dikkat ve özenle sürdürülmesi gerektiğini gösteriyor.
Bu bir ayı aşkın süredir verilen mücadelede nelerin hatalı nelerin doğru yapıldığı konusunda da bir fikir yürütmek mümkün. Bugün ulaştığımız sonuçlar ve gelecekteki risk dikkate alınarak bu süre içinde yapılan hatalardan hızla dönülmesi gerekiyor.
Hükümetin salgının ilk günlerinden bu yana belediyeler üzerinde kurduğu baskı ve aldığı yasak kararlarından vazgeçmesi atılması gereken adımların başında geliyor.
İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları hakkında, bağış kampanyası yaptıkları için açılan soruşturmalar, salgınla topyekûn mücadele ihtiyacıyla örtüşmüyor.
Keza belediyelerin sokağa çıkma yasağı uygulandığı günlerde vatandaşa bedava ekmek dağıtmasının engellenmesi uygulaması da kaldırılmalı.
Belediyelerin salgınla mücadele, ekonomik ve sosyal yardım faaliyetleri sırf CHP’li oldukları için kısıtlanmamalı, yasaklanmamalı. Bunun faturasını ihtiyaç sahibi vatandaşın çektiği unutulmamalı.
Hükümet belediyelerle koordineli şekilde yardım faaliyetlerini yürütmeli, halka ulaşması en kolay, en yakın olan belediyeler, muhtarlıklar, eczaneler dururken, siyasal tercihlerle hareket edip, Diyanet İşleri imamları, güvenlikten sorumlu bekçiler veya diğer devlet memurları devreye sokulmamalıdır.
İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere CHP’li belediyeler ihtiyacı olanlar için iftar için sıcak yemek gönderiyorlar. Bu faaliyetlerin organize edildiği hesaplara yapılan saldırılar vicdanları kanatıyor.
Bütün engellemelere karşın, bu belediyeler, "bedava ekmek dağıtmak yasaksa 5 kuruşa satıyoruz" diyerek engelleri bir şekilde aşıyorlar. Bağış toplamaları yasaklanınca veresiye defteri kapatarak, "bir iftar da benden" kampanyası düzenliyorlar.
Yine belediyeler, satışı yasaklanan ve eczanelerden 5 adetle sınırlı maske dağıtımının yarattığı büyük sorunu, hem maske üreterek hem bedava dağıtarak hafifletiyorlar.
Maske uygulamasında aksaklığın iktidarın hatalarından kaynaklandığı ve 5 maske ile maske sorununun çözülemeyeceği anlaşıldı. Oysa maskelerin belediyeler eliyle dağıtılması ve fiyat kontrolü altında eczanelerde satılması kararının verilmesi için geç kalınıyor.
Maskeli yaşam, ilaç ve gıda yardımı, iftar yardımı daha uzun süre devam edeceğine göre, hükümetin belediyeler üzerindeki baskıyı ve yasaklamaları sonlandırıp, bir an önce işbirliği ve koordanisyon içinde mücadeleyi daha etkin hale getirmelidir.