Cumhur İttifakı, bir dahaki seçimde de iktidarda kalabilmek için planlı, programlı şekilde muhalefete karşı devlet gücünü kullanıyor.
Bunu yaparken de kendini; anayasayla, yasalarla, demokratik kurallar ve değerlerle bağlı saymıyor.
31 Mart 2019 yerel seçimleri ve 23 Haziran yenileme seçiminde ağır bir yenilgiye uğradığı günden bu yana, Millet İttifakı'nı parçalamak, muhalefet partilerini birlikte hareket edemeyecek hâle getirmek için büyük çaba gösteriyor.
İktidar, muhalefet partilerinin birlikte hareket etmeleri halinde cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimleri de kazanabileceğini gördüğü için devletin tüm araçlarıyla muhalefeti parçalamaya çalışıyor.
İktidar, yerel seçim sırasında ve sonrasında, Millet İttifakı'nı, muhalefet partilerini ve liderlerini; terörist, PKK destekçisi, bölücü, FETÖ'cü olmakla, dış güçlerin emriyle hareket etmekle, ihanetle, hainlikle ağır biçimde suçladı. Amacı, bu yüklenmeyle İyi Parti'yi ve tabanını Millet İttifakı'ndan koparmaktı.
Bu yöntem başarılı olamayınca, bu kez tersinden bir hamle denedi. İyi Parti'yi ve onun lideri Meral Akşener'i MHP'ye ve Cumhur İttifakı'na davet etti. Bu daveti yaparken, FETÖ'cülükle, HDP ve PKK'yla işbirliği yapmakla, cezaevine göndermekle suçladığı Meral Akşener'i ve İyi Parti'yi milli ve yerli ilân etti. Akşener ve İyi Parti bir anda FETÖ'cü, PKK destekçisi olmaktan çıkmış milli ve yerli olmuştu. Ancak bu yöntem de sonuç vermedi. Akşener ve İyi Parti Millet İttifakı'ndan kopmadı.
İktidar şimdi yine HDP üzerinden yeni bir hamle yaptı.
2014 yılında yaşanmış ve 2016 yılında soruşturulmuş Kobani olayları gerekçesiyle, aralarında Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ayla Akat Ata, Nazmi Gür, Alp Altınörs'ün de bulunduğu HDP'li eski yöneticileri, eski milletvekilleri ile Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen ve RTÜK Üyesi Ali Ürküt'ü gözaltına aldı. 82 kişi hakkında gözaltı kararı bulunuyor.
Aynı soruşturmadan 2016 yılında tutuklanan, 9 ay cezaevinde kalan ve beraat eden, üstüne Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararıyla devletten tazminat alan Ayhan Bilgen'in, aynı olaylar gerekçe gösterilerek yeniden tutuklanması hukuken izah edilmesi zor bir olay. Hukuk sistemimize göre Bilgen ve diğer HDP'lilerin, Kobani olayları nedeniyle, 6 yıl sonra yeniden gözaltına alınmaları için ortaya davayı esastan etkileyecek yeni delillerin, belgelerin, bilgilerin çıkmış olması gerekir. Kamuoyu, bunun böyle öyle olup olmadığını ancak iddianame ve HDP'li 7 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için düzenlenen fezlekeler ortaya çıkınca öğrenebilecek.
Ancak, HDP'lilere uygulanan geniş gözaltı operasyonun siyasi etkileri hukuki süreçten daha önce anlaşılacak.
İktidarın, Millet İttifakı'nı HDP üzerinden köşeye sıkıştırması, baskılaması, hatta parçalaması beklentisi, CHP, İyi Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi'nin farklı tepkiler vermesine dayanıyor.
Eğer bu partiler gözaltılara karşı çıkıp HDP'ye görünür ve güçlü bir şekilde sahip çıkarlarsa, HDP'li milletvekilleri hakkındaki fezlekeler geldiğinde "hayır" oyu kullanırlarsa, "PKK'lı terörist" olmakla suçlanacaklar. Yok eğer tam aksine sessiz kalırlar, hatta HDP'yi yalnız bırakırlarsa, HDP milletvekilleri hakkındaki fezlekelere "evet" oyu kullanırlarsa, bu kez de HDP'li seçmeni küstürecekleri için Millet İttifakı'nın Kürt seçmenden beklediği desteği yitirecekler.
İktidarın hesabına göre muhalefet partileri bu gözaltılara karşı çıksalar da destekleseler de kaybedecekler. Bu partiler arasında ana hedefin milliyetçi kimliği önde olan İyi Parti olduğu da fark ediliyor. İktidar, HDP hamlesinin, muhalefet açısından iki tarafı da keskin bıçak olduğunu düşünüyor olmalı.
İktidar, muhalefeti açmaza sokacağını düşündüğü tek bir hamle de yapmış değil. HDP operasyonuyla muhalefet partilerini birlikte hareket edemez duruma düşürmenin yanı sıra, HDP örgütünü ve seçmenini de baskı altına almış oluyor. Ayrıca partinin kapatılması yönünde gözdağı da veriyor.
İktidarın, muhalefeti ezmeye dönük hamleleri sadece siyasi partilerle sınırlı da değil. İktidarın kontrolünde olmayan ve muhalif tavır sergileyen meslek kuruluşları ve sendikaların da üzerine yine devlet gücüyle gidiliyor.
Baroları parçalamak için yapılan girişim yasalaştı. Şimdi sırada Türk Tabipleri Birliği var. Arkasından TMMOB, Diş Hekimleri veya Eczacılar Birliği'nin gelmeyeceğinin de bir garantisi yok. Muhalif tavır sergileyen sendikaları etkisizleştirmek için düzenlemeler yaparak rakip sendikalara üye yazdırmaktan, baskıyla sendika değiştirmeye varan kadar tüm baskı yolları deneniyor.
Özetle iktidar sadece gündem değiştirmek için değil devlet içinde iktidarını sağlamlaştırmak, devleti ve toplumu kendi istediği yönde dönüştürmek ve bir dahaki seçimi de kazanmak için siyasi ve toplumsal muhalefeti devlet gücüyle baskılıyor.
İktidarın bu hamlelerinin gösterdiği gerçek, muhalefet partilerinin birlikte davranmaları hâlinde önümüzdeki seçimi de kazanabilecekleridir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'nı daha da genişleterek Demokratlar İttifakı'na dönüştürme projesinin, iktidarı kaybetme endişesine sevk ettiği anlaşılıyor.
Bu süreçte Millet İttifakı, HDP hamlesi karşısında, iktidarın hesapladığı gibi "Bizi PKK yandaşı olmakla, teröristlikle suçlarlar" endişesiyle sessiz muhalefet yapar veya cılız ses çıkarır ve hatta dolaylı olarak onaylarsa hata yapar. Bundan sonra da hakka, hukuka bakılmadan başka hamleler yapılmasına zemin hazırlamış olur.
Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı çıkmak PKK'yı savunmak değildir.
Muhalefet partileri, böyle bir kaygıyla, iktidarın demokratik hukuk devletinde dokunulmaması gereken siyaset alanını ve kanalları her gün biraz daha daraltan, kapatan politikalarına güçlü şekilde ve birlikte karşı çıkmalıdır.