İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ABD tarafından gerçekleştirilen bir hava saldırısıyla öldürülmesi bölgedeki gerginliği bir anda tırmandırdı.
İran intikam alınacağını açıklarken, ABD Başkanı Trump da İran’da 52 hedefin belirlendiğini, Tahran’ın saldırması halinde, içlerinde kültürel varlıkların da bulunduğu bu hedeflerin vurulacağını açıkladı. Başkan Trump’ın 52 hedef açıklamasının nedeni 4 Kasım 1979 tarihinde gerçekleşen İran Devrimi sırasında ABD’nin Tahran elçiğinin basılması ve 52 Amerikalının bir rehin alınmasıydı. ABD, 40 sene sonra 52 Amerikalının intikamını alacaktı.
İran'ın etkisindeki Irak parlamentosu, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılmasına karar verdi. ABD kendi kararıyla çekilmedikçe Irak'ın ABD güçlerini ülke dışına çıkarma güçü yok. Ancak Irak'taki ABD güçleri de paramiliter İran güçlerinin hedefi haline geldi.
Kasım Süleymani, İran için efsane bir komutan, bir kahramandı. İran’ın yurtdışı operasyonlarının başındaki Süleymani dini lider Hameney’in en yakınlarından biriydi. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’deki çatışmalarda önemli rol oynuyordu. Şiilerden oluşturduğu paramiliter güçlerle sahada ekili oluyordu. Irak’ta kurduğu Haşdi Şabi güçleri de onun eseriydi. Haşdi Şabi’nin ikinci komutanı El Mühendis de Süleymani ile birlikte aynı saldırıda öldürüldü.
ABD, İran Devrim Muhafızları’nı da Haşdi Şabi’yi de terör örgütü listesine almıştı. İran da ABD ordusunu terör örgütü olarak ilân etmişti.
İran’ın hiyerarşik olmasa bile Hamaney’den sonra fiilen ikinci adamı sayılan ve İran’da ulusal kahraman olan Süleymani’nin öldürülmesine mutlaka bir karşılık vereceği bekleniyor. Dünden itibaren ABD’nin Irak’taki üslerine füze atışları yapıldı. İran’ın nasıl bir karşılık vereceği bilinmiyor. Süleymani’nin öldürülmesinin bir ABD-İran savaşına, hatta bir üçüncü dünya savaşına yol açıp açmayacağı soruları da gündemde.
Ortadoğu ve dünya tedirgin bir bekleyiş içinde….
İran devriminden sonra başa geçen Ayetullah Humeyni’nin kurduğu rejimin beslendiği kaynaklardan biri ABD karşıtlığıdır. Rejime iç desteğin sağlanması ve ayakta tutulması konusunda Humeyni ve sonrasında başa geçen Hamaney’in izlediği belli başlı politikalardan biri ABD’yi şeytanlaştırmak olmuştur. Devrimden sonra, Tahran havaalanından İran’a giriş yapılan terminalin duvarına işlenmiş, Humeyni posterinin yanında, dev harflerle, İngilizce olarak "Amerika şeytandır" sloganı yazılmıştır ve hâlâ durur.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, o güne kadar ABD’nin beslendiği "komünizm şeytanı" yerine ise yeni şeytan olarak yine ABD’nin besleyip büyüttüğü "küresel terör" konulmuştur. ABD’nin küresel terörden kastı yeni şekil verilmiş radikal İslam’dır.
Bu iki ülkenin, içeride iktidarları için safları sıklaştırma, dışarıda ise yayılmacı operasyonlar yapabilmek için "şeytan" dedikleri düşmana ihtiyaçları vardır.
ABD’nin Süleymani’yi öldürülmesiyle birlikte emperyalizm ve anti-emperyalist savaş konuları yeniden gündeme geldi. Süleymani’nin anti-emperyalist bir savaş yürüttüğü, İran’ın Che Guavera’sı olduğu yorumları da yapıldı. Irak’ta, Suriye’de Sünni Müslümanları ve İran’ın içinde solcu öğrencileri katleden bir komutan olduğu yorumları da…
Soğuk Savaş’tan sonra Ortadoğu’da olup bitenlere özetle bakalım…
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra kendini dünyanın tek süper gücü ve patronu olarak gören ABD, Rusya’nın işgali sırasında Afganistan’da kurup desteklediği Taliban ve El Kaide, Irak’ta kurup güçlendirdiği IŞİD ve türevi örgütlerle komünizm yerine yeni bir düşman yarattı. El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’i yıkan saldırısından sonra önce Afganistan’ı, sonra Irak’ı işgal etti. Sonraki süreçte Arap Baharı, Mısır’da ABD destekli askeri darbe, Libya’da Kaddafi’nin linç edilmesi, Libya ve Suriye’de iç savaş…
Sonuç olarak, "yeni düşmanla mücadele ediyorum" diyen ABD, Irak’a ve Suriye’ye yerleşti. Kuzey Irak’ta ve Suriye’de onlarca askeri üs kurdu. Suriye’nin kuzeyinde PKK’yı askeri ve siyasi olarak destekleyerek Suriye’yi tıpkı Irak gibi böldü.
ABD açısından gelişmeler eski Başkan George W. Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’in dünyaya açıkladığı 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) uygun gidiyor.
ABD daha önce de resmi ağızlardan ifade edildiği hatta haritalara döküldüğü gibi Irak ve Suriye’yi parçaladı. Bölgeye askeri olarak daha güçlü bir şekilde yerleşti. Irak ve Suriye’yi İsrail’e tehdit olmaktan çıkardı. Enerji kaynakları ve yollarında daha etkin bir konuma geldi.
Bu açıdan bakıldığında ABD, emperyalist yayılmacılığını Ortadoğu’da askeri güçle sürdürüyor.
Suriye’den sonra hedefinin İran olduğu da bir sır değil.
Hatta İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye geleceği öngörüleri de yapılıyor.
ABD emperyalizmi tüm ağırlığıyla Ortadoğu’ya çökmüş durumda…
Rusya’nın durumuna bakıldığında ise…
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki bocalama dönemini atlattıktan sonra yeniden dünya sahnesine çıktı ve yeniden süper güç olma iddiasında
Rusya, Arap Baharı sürecinde sıra Suriye’ye geldiğinde ordusuyla aktif olarak sahaya girdi ve Suriye’deki varlığını Esad’ı destekleyerek güçlendirdi. Suriye’de deniz üssüne bir hava üssü ekledi ve ABD Suriye’nin kuzeyini kontrol ederken o da Şam dahil Suriye’nin batısına ve kısmen güneyine oturdu. Sıcak denizlere eskiye göre daha rahat ve güçlü şekilde inmiş oldu.
ABD’nin, PKK-PYD desteği nedeniyle Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasından yararlanarak İran’dan sonra Türkiye’yi de yanına çekip NATO’da çatlak oluşturma hedefine doğru ilerlemeye başladı.
Rusya da ABD gibi Ortadoğu’da yayılma ve yerleşme planını uygulamayı sürdürüyor.
Emperyal yayılmacılık açısından ABD, Ortadoğu’da yalnız değil, Rusya da var.
Ortadoğu’daki bu tabloya bakarak bölgede anti-emperyalist bir savaşın varlığından söz edebilir miyiz?
Suriye’nin askeri konvoyu ile ABD’nin askeri konvoyu birbirlerinin yanından geçerek ters istikametlere gidiyor. Birbirlerine dokunmuyorlar.
Rusya ve ABD, Suriye’de iki karşıt kampın liderleri konumundalar. Ancak Rus ve ABD askerleri hiç karşı karşıya gelmediler, çatışmadılar. Rus askeri güçleri ABD askeri güçlerine, ABD askeri güçleri Rus askeri güçlerine bulaşmıyor.
IŞİD, Irak’ta Şii Iraklılara ve Şii Bağdat yönetimine karşı savaştı. Suriye’de Esad güçlerine karşı ve Nusayri Suriyelilere saldırdı. ABD askeri güçlerine karşı ciddi bir eylemi olmadı.
Türkiye, Esad muhaliflerine destek verdi. Önce ÖSO ve sonrasında Suriye Milli Ordusu (SMO) adıyla örgütlenen Esad muhalifleri IŞİD’le ve Suriye ordusuyla çarpıştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK koridoru ve devletçiğine engel olmak üzere Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı adıyla üç büyük askeri harekât yaparak Suriye topraklarında bu koridoru engelledi.
ABD’nin PKK’dan yana açık tavrı ve Başkan Trump’un hakaret içeren açıklamalarına karşı Türkiye, "dost Trump" demeye devam ediyor.
Marksist-Leninist, anti emperyalist bir örgüt olarak ortaya çıkan PKK, Suriye’de emperyalist ABD’nin kanatları altına girdi.
İran ise savaşın kendi topraklarına taşmasına izin vermedi. Süleymani’nin başında olduğu paramiliter güçlerle Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da ve Yemen’de nüfuzunu artırarak rejim ihracı için çaba gösterdi. Son olarak Yemen üzerinden Suudi Arabistan’da Aramco petrol tesislerini bombaladı ve Bağdat’ta ABD Büyükelçiliği’ni kuşattı. 1979’da Tahran’daki ABD Büyükelçiliği gibi bir olay yaratmak istedi.
İran, ABD ile açıktan bir savaşa girmeden paramiliter güçleriyle, başta Irak olmak üzere yakın komşularına rejimini ihraç etmeye çalışıyor. İran da kendi çapında bölgesel bir yayılmacılık politikası izliyor.
Türkiye ise Arap Baharı’ndan bu yana bölgede siyasal İslamcı iktidarlar kurulmasını destekliyor. Suriye’de, Libya’da, Mısır’da siyasal İslamcılara arka çıkıyor.
Bölgede savaşlar sürüyor ama savaşan taraflar farklı mezheplere veya etnik gruplara mensup Müslümanlar. Tabii ölenler de onlar.
Aralarındaki yarış ABD’nin veya Rusya’nın desteğini daha fazla alabilmek.
Bu duruma bakarak, "Ortadoğu’da anti-emperyalist bir savaş veriliyor" diyebilir miyiz?