Merkez sol ve sosyalist parti ve hareketler iç çatışma ve bölünmüşlükten çok zarar görmüşlerdir.
Bunun en yakın örneklerinden biri 12 Eylül sonrası SHP, DSP ve CHP'nin bir araya gelememiş olmasıdır. Üç partinin yerel seçimlerde üç ayrı aday göstermesi RP'nin 1994 ve sonraki yerel seçimlerde gösterdiği başarının en önemli etkenlerinden biridir. 1994 yerel seçimlerinde Tayyip Erdoğan'ın İstanbul, Melih Gökçek'in Ankara belediye başkanlıklarını kazanmalarının nedeni, üç merkez sol partinin üç ayrı aday çıkarmasıdır. Tayyip Erdoğan yüzde 25,1 Melih Gökçek de yüzde 27,3 oyla seçildiler. Merkez sol aynı bölünmüşlüğü 1999 yerel seçimlerinde de yaşadı ve sonuç yine belediye başkanlıklarının kaybedilmesi oldu. 31 Mart yerel seçimlerine Millet İttifakı olarak giren CHP, büyükşehir belediyelerini yeniden kazanabildi.
Merkez sol kendi içinde demokratik yarışları sürdürürken, bütünlüğünü bozmadan, ağırlıklı olarak önseçim yaptığı dönemlerde genel ve yerel seçimlerden daha başarılı çıkmıştır. SHP'nin 1989 yerel seçimlerinden birinci parti olarak çıkması gibi.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki, demokrasinin bir gereği olan parti içindeki yarış bir kan davasına, kemikleşmiş bir kavgaya dönüştüğünde merkez solun enerjisini iç çatışmalara harcaması gibi bir sonuç da doğuruyor ve bu da seçim başarısını düşürüyor. 1989 yerel seçim başarısından sonra enerjisini seri kurultaylara harcamak zorunda kalan SHP'nin 1991 genel seçimlerinde ancak üçüncü parti olması gibi…
Merkez sol ve daha soldaki partilerin bölünmüşlükten ve iç çekişmelerden gördüğü zarar sandık sonuçlarıyla kanıtlanmıştır.
Şimdi, yeni seçim sisteminde yüzde 50 artı 1 barajı söz konusuyken merkez solun kendi içinde bütünleşmesi de yeterli değildir. Seçimden zaferle çıkmak için cumhuriyet değerlerine bağlı, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerinin rafa kaldırılmasından rahatsız olan merkez sağ partilerle de bütünleşmenin sağlanması gerekiyor ki Millet İttifakı'nın da iddiası budur. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "demokratlar ittifakı" diyerek Millet İttifakı'nı genişletme çabası da bunun ifadesidir.
31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul yenileme seçimlerinde büyük başarı göstermiş olan Millet İttifakı'nın aynı başarıyı önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde gösterebilmesi, İttifak'ın bir "demokrasi ittifakı"na dönüşmesine ve sandıkta bütünleşmeye bağlıdır.
CHP'de baş gösteren Muharrem İnce olayını da bu gözle değerlendirmek gerekir.
İYİ Parti lideri Meral Akşener'in MHP'ye geri dönmeye ve Cumhur İttifakı'na katılmaya davet edildiği bu süreçte Muharrem İnce'nin ayrı parti kurması veya cumhurbaşkanı adayı olması, Millet İttifakı'nı zayıflatmaya çalışan iktidarın işine yarayacaktır. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve iktidar sözcülerinin İnce'nin demokratik hakkından, CHP içindeki mağduriyetinden, 37. Kurultay'da arka sıralarda oturtulmasından dem vurmaları da bunun göstergesidir. İnce, bu tabloyu hakkıyla okuyacak kadar deneyimli bir siyasetçidir.
Elbette herkes gibi Muharrem İnce'nin parti kurmak ve cumhurbaşkanlığına aday olmak anayasal ve demokratik hakkıdır. Buna kimsenin itirazı olamaz.
Ancak, bir önceki seçimde CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olması, İnce'ye "kazanılmış hak" vermez.
2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde iyi bir performans göstermesi, çok çalışması CHP'liler tarafından takdir edilmiştir. Ancak, yüzde 31'lik oyu aksine söz verdiği halde, tümüyle kendi oyu sayıp olağanüstü kurultay istemesi, parti içi tartışmaları kamuoyu önünde yapması elbette aynı takdiri almamıştır. Bu süreci çok kötü yönettiğini kendisi de söylemiştir.
Bu koşullarda önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi için CHP'nin kimi aday göstereceği henüz belli değildir. Partinin yetkili kurullarında bu konu henüz karara bağlanmamıştır. Bu aşamada İnce'nin ortaya çıkıp "ayrı parti kurarım, parti kurmam hareket başlatırım, ben cumhurbaşkanı adayıyım, yüzde 31'i yüzde 51'e çıkaracağım" diyerek, CHP Genel Merkezi'ne bir "dayatma"da bulunması doğru bir yöntem değildir.
Elbette İnce'nin partisine başvurup önümüzdeki seçimlerde yine cumhurbaşkanı adayı olmak istediğini bildirmesi de en doğal hakkıdır. Ancak İnce, kaybettiği 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nden hemen sonra de gelecek seçimde de "cumhurbaşkanı adayı" olduğunu ilân etmişti. CHP henüz kararını vermemişken, İnce'nin adaylığını yine ilan etmiş olması CHP'de bu cumhurbaşkanlığı adaylığının sanki üzerine "tapulanmış" izlenimi doğuruyor.
Bu ortamda eski CHP Genel Başkanları Hikmet çetin ve Murat Karayalçın'ın Kılıçdaroğlu'nu ziyaret ederek, İnce'nin ayrılmaması için harekete geçmesini istemeleri de gerçekçi değildir. İnce'nin CHP'den kopmamasının koşulu genel başkan olması veya cumhurbaşkanı adayı ilân edilmesidir.
Bunu Kılıçdaroğlu'ndan beklemek hem kendisine hem CHP'lilere haksızlık olur.