1970’li yılların hararetli tartışmaları içinde sık duyulan ifadelerden biri "somut şartların somut tahlili"ydi.
Bir yandan değişimin kaçınılmazlığını diğer yandan değişimin ortaya çıkardığı yeni koşullara göre analiz yapılmadıkça doğru politikalar üretilemeyeceğini vurgulamak için kullanılırdı.
Koşullar değiştiği halde siz eski koşullar varmış gibi eski politikalarda ısrar ederseniz amacınıza ulaşmanız mümkün olmaz.
Türkiye, Suriye politikasında değişen koşullara göre analiz yapıp yeni politikalar belirleme konusunda bu ilkeyi pek dikkate almıyor, almaya karar verdiğinde ise genellikle geç kalmış oluyor.
Suriye’de bugünkü koşullar iç savaşın başladığı yıllardaki koşullardan çok farklı. Sahada da masada da çok şey değişti.
Suriye iç savaşında taraf olan ülkelere baktığımızda Türkiye dışında, başlangıç şartlarına takılı kalmış başka ülke görünmüyor.
Örneğin Beşar Esad’ın devrilmesi…
Başta ABD olmak üzere Türkiye ve bazı Arap ülkeleri, "Arap Baharı"nın Esad’ı da devirmesi için gayret gösterdiler.
Ancak koşullar değişti…
Rusya’nın 2015 yılında sahaya inip Esad’a verdiği güçlü askeri ve siyasi destek durumu değiştirdi. Esad güçlendi. Rusya’nın savaşa müdahil olmasıyla, Esad, kaybettiği toprakları geri kazanmaya başladı.
ABD, Esad’ı devirme amacından vazgeçti. Hem Rusya’nın desteğiyle koşulların değiştiğini hem de Esad devrilirse yerine radikal cihatçı grupların geleceğini gördü.
Türkiye ise iki amacından vazgeçmedi.
Birincisi Esad’ı devirmek, ikincisi radikaller de dahil dinci grupları desteklemek, onları yeni Suriye’de söz sahibi yapmak ve hatta mümkünse Esad’ın yerine geçirmek.
Türkiye’nin Rusya ve ABD’ye karşın bu amaçlarına ulaşması çok zayıf bir olasılıktır.
Koşulların değişmesine karşın Türkiye’nin tek başına bu hedeflere varması, bu uğurda bedel ödemeyi sürdürmesi gerçekçi bir politika değildir.
Esad kısa ve orta vadede gidecek gibi görünmüyor.
Türkiye’nin koruduğu ve birlikte hareket ettiği ÖSO, yeni adıyla Suriye Milli Ordusu’nun (SMÖ) da Rusya’nın desteklediği Suriye ordusunu yenmesi olasılık dahilinde değil.
Suriye ordusunun kuzeye doğru ilerledikçe İdlib’e dayanacağı ve burayı da Şam’ın egemenliği altına almak isteyeceği belliydi.
Türkiye, Suriye ordusunun bu hamlesine SMÖ’yü destekleyerek ve İdlib’e askeri yığınak yaparak karşılık verdi.
Ankara’nın bu hamlesinin gerekçesi Soçi Mutabakatı. Bu mutabakata göre kurulan Türk askeri gözlem noktalarının Suriye ordu birlikleri arasında kalması, topçu ateşiyle Türk askerlerinin şehit edilmesi ve bu saldırılara Rus savaş uçaklarının da katılmasına Ankara tepki gösterdi.
Rusya ise Türkiye’nin Soçi’de üstlendiği İdlib’in cihatçı terör örgütlerinden temizlenmesi taahhüdünü yerine getirmediğini, aksine Suriye Milli Ordusu adı altında bu örgüt mensuplarının saldırılarını sürdürdüğünü, Türkiye’nin de bu örgütlere destek olduğunu ve Türk silahlı Kuvvetleri’nin topçu koruma sağladığını öne sürdü.
Karşılıklı hamleler içinde Türkiye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından ültimatom niteliğinde bir açıklamayla son sözünü söyledi:
"Rejim Soçi Mutabakatı’ndaki sınırlara çekilmezse, Suriye birliklerini her yerde vuracağız."
Çekilme koşulu yerine getirilmezse bir çeşit savaş ilânı sayılacak bu açıklamayla verilen sürenin sonu yaklaşıyor.
Ancak yaşanan gerçek şu ki, Suriye birlikleri geri çekilmediği gibi egemenlik alanını genişletmek, M-5 ve M-4 karayollarını, Türkiye’nin Cilvegözü kapısıyla İdlib arasındaki yolun kontrolünü almak için askeri hamlelerini sürdürüyor.
Rusya da Şam üzerinde Türkiye’nin beklediği baskıyı yapmıyor. Suriye ordusuna desteğine devam ediyor. O kadar ki, 2 askerimizin şehit olduğu son saldırının Esad’ın isteği üzerine Rus savaş uçakları tarafından yapıldığı Moskova’nın resmi açıklamalarından da anlaşılıyor.
Eğer Türkiye’nin amacı ne pahasına olursa olsun Esad’ı devirmek, cihatçı örgütlere İdlib’de devletimsi bir egemenlik sağlamak değil de Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini korumak, Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiği kurulmasını önlemek ise yapması gereken değişen koşullara göre yeni bir politika kurmasıdır.
Soçi’de taahhüt ettiği gibi radikal örgütleri silahtan arındırmak, haklı olarak büyük bir göçü önlemek konusunu önceleyerek ilgili ülkelerle görüşerek ortak önlemler almak yerine Rusya’yı da karşıya alarak cepheyi genişletmeye yönelmek gerçekçi bir politika değildir.