Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine valilerin kayyım olarak atanmalarına ilişkin tartışma sürüyor.
İçişleri Bakanlığı’nın gösterdiği gerekçe; başkanların terör örgütü PKK ile ilişkili olmaları ve yönettikleri belediyelerden PKK’ya kaynak aktarmaları.
Önce şunu söylemek gerekir ki, Anayasa’nın soruşturma sonuçlanıncaya kadar geçici bir önlem olarak öngördüğü görevden uzaklaştırma tasarrufunun olağan koşullarda bir yargı kararına dayanması uygun olurdu.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Belediyeler Kanunu’na eklenen ve suça bulaştığı için veya başka nedenle görev yapamayacak hale gelen belediye başkanları yerine, 15 gün içinde belediye meclisinden birinin seçilmesi hükmünün kaldırılması, İçişleri Bakanlığı’na dışarıdan kayyım atama yetkisi verilmesi demokratik hukuk devleti ilkeleriyle çelişen bir düzenlemedir.
İçişleri Bakanlığı, OHAL koşullarında yapılan ve kalıcı hale getirilen bu hükme dayanarak belediye başkanlarının yerine kayyım atamıştır. Bu hüküm hukukilik bakımından da sakat bir düzenlemedir.
Bu uygulama, seçmenin iradesini tümüyle yok sayan bir uygulamadır. Oysa görevden uzaklaştırmanın bir yargı kararına dayanması ve yerine belediye meclisinden bir ismin yine meclis üyeleri tarafından seçilmesi hem demokrasiye hem hukuk ilkelerine uygun olurdu.
PKK terörü ve onun ürettiği sosyal ve siyasal sorunlar daha önceki dönemlerde konulan yasaklar ve parti kapatmalarıyla çözüme kavuşmadı. Aksine sorun daha da büyüdü, derinleşti ve bu yöntemler terör örgütü ile siyasi uzantılarını güçlendirdi.
Dünyanın en kanlı terör örgütlerinden biri olan PKK şiddet yoluyla yıllar boyunca Güneydoğu’da halk üzerinde baskı kurdu ve bu yolla kendine siyasal bir alan yarattı. Kurdurduğu partiler Güneydoğu’da bir siyasal coğrafya yarattılar. Partilerin arka arkaya kapatılmaları, yerlerine kurulan partilere özellikle bölgeden verilen desteği ortadan kaldırmadı. Hatta AK Parti iktidarında, parti kapatmaların sorunu daha da büyüttüğü gerekçesiyle hukuki düzenleme yapılarak parti kapatmaları zorlaştırıldı. Bugün aynı AK Parti’nin yasaklar ve kayyımlar yoluyla sorun çözmeye çalışması büyük bir çelişki.
PKK’nın yöntemi ve amacı biliniyor. Örgüt uzun vadeli halk savaşını esas alan terör yöntemi ve onun üzerinden siyasallaşarak Güneydoğu’da egemenlik ve nihai olarak Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den koparacağı parçalar üzerinde bir Kürt devleti kurmayı amaçlıyor. Bugün özellikle ABD’nin desteği ile Irak ve Suriye’deki iki parça üzerinde devletimsi bir yapıya da ulaşmış durumda. Bir sonraki aşamada hedefinde Türkiye’nin güneydoğusu ve İran’ın kuzeybatısı olacağı da bir sır değil.
Bu koşullarda seçilmiş HDP’li belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyım atamak, vatandaşların gösteri ve yürüyüş haklarını sınırlamak çözüm getirmeyeceği gibi, yarattığı mağduriyet nedeniyle PKK’yı ve HDP’yi güçlendirecektir.
Oysa çözüm, seçmeni PKK’nın şiddet ve etno-politik baskı alanından kurtarmak ve demokratik sistem içinde tercihlerinin parlamentoya ve yerel yönetimlere yansıtmasını sağlamaktır.
Bunun yolu ise Türkiye’nin demokratik ve ekonomik açıdan cazibe merkezi haline getirilmesi ve hukuk devleti ilkelerinin eksiksiz uygulanmasıdır. Seçmenin demokratik yollarla, teröre bulaşmamış, terörle bağı olmayan partiler üzerinden iradesini demokratik sisteme yansıtması, PKK ve uzantısı örgütlerin etki alanından uzaklaştırıp, özgürleştirecektir. Keza ekonomik refahının artması, tercihini demokratik laik sistemden yana kullanmasını ve etno-politik siyasetin çekiminden uzaklaşması olasılığını güçlendirecektir.
HDP’li belediye başkanlarının yerine kayyım atanması olayına bu açıdan bakarsak, üzerinde durulması gereken konunun temiz siyaset, temiz hukuk olduğu görülür.
HDP’nin öncülü olan partiler döneminde de belediyelerin terör örgütü PKK’ya ve PKK’lılara yardım ettiği, belediye kadrolarına alarak maaş ödediği, örgüte lojistik destek sağladığı iddiaları hep gündemde oldu. Bu iddialar bugün HDP için de tekrarlanıyor ve görevden almaların gerekçesi olarak gösteriliyor.
Kuşku yok ki HDP’nin terör örgütü PKK’nın fiili egemenliğinden kurtulması, Anayasa’ya ve yasalara uygun siyaset yapması gerekir. Hukuk dışına çıkarak terör örgütüyle bağlantılı faaliyet göstermesi demokrasiye ve hukuka aykırıdır ve yasalarımıza göre de suçtur.
HDP’nin demokratik sistem içinde temiz siyaset yapması, yönettiği belediyelerde belediye hizmeti görmesi gerekir. Keza iktidarın da siyasi çıkarlarına göre değil hukuk kurullarına göre hareket etmesi, temiz bir hukuk devleti olarak hareket etmesi zorunludur.
Devleti yöneten iktidar idari denetimle, yargı kurumu da yargısal denetimle belediye faaliyetlerini denetlemeli ve hukuk dışına çıkılmasına izin vermemelidir. İdari veya yargısal yaptırım uygularken bu tasarrufların kanıtlarını yargının önüne koymalıdırlar.
Aksi durum bir çözüm üretmeyeceği gibi duygusal kopuşu hızlandırır.