Suriye ordusunun, İdlib’deki gözlem noktalarını güçlendirmek üzere giden Türk birliğine topçu ateşi açması sonucu 7’si asker 1’i sivil 8 vatandaşımız şehit oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bu saldırıya anında karşılık verildiğini açıkladılar. Bundan sonra da Türk askerlerine yönelik her saldırıya misliyle karşılık verileceğini vurguladılar.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum.
Türkiye’nin Astana mutabakatı çerçevesinde İdlib’de görev yapan askerlerine Suriye tarafından yapılan saldırılar kabul edilemez. İdlib’de ilan edilen ateşkese Rusya’nın desteğindeki Suriye’nin uymadığı ve bir süredir İdlib’de kuzeye doğru askeri harekâtlarını yoğunlaştırdığı gözleniyor. Bu sürecin bir süre sonra Türk Silahlı Kuvveleri (TSK) ile Suriye ordusunu karşı karşıya getireceği tahmin ediliyordu. Nitekim öyle oldu.
Rusya ve Suriye bir süredir Türkiye’nin Astana mutabakatı çerçevesinde İdlib’de üstlendiği misyonu yerine getirmediği veya getiremediği konusunda şikayetçiler. Bu konuda Ankara’ya baskı uyguluyorlar. Türkiye’nin üstlendiği görev, çatışmasızlık bölgesi yaratmak amacıyla İdlib’deki silahlı cihatçı (HTŞ ve benzeri) örgütlerin ikna veya zor kullanmak yoluyla silahtan arındırılmalarıydı. Türkiye bunu yapamadı veya yapmadı. Rusya ve Suriye, bu durumu gerekçe göstererek, İdlib’e yönelik askeri hamlelerini yoğunlaştırdılar ve Suriye ordusu M4, M5 karayollarını da kontrol etmek üzere İdlib’de ilerlemeye başladı.
Türkiye’nin bazı gözlem noktaları Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgenin içinde kaldı. Ankara hem gözlem noktalarını güçlendirmek hem de Suriye’nin ilerleyişine set çekmek amacıyla İdlib’deki birliklerini takviye etmeye başladı. Saldırıya uğrayan Türk birliği de bu takviye kuvvetlerden biriydi.
Türkiye Suriye’ye sert tepki gösterdi. Rusya’yı karşıya almamak için Moskova’ya görece yumuşak bir tepki verdi. ABD durumu fırsat bilerek Türkiye’yi desteklediğini açıkladı. Ankara bir süredir Suriye’de Rusya’ya dayanarak PKK-YPG’yi destekleyen ABD’ye; bazen de ABD’ye dayanarak İdlib’de Şam’ın egemenliğini kurmaya çalışan Rusya’ya karşı tavır alıyor, kendine alan açmaya çalışıyor.
Suriye’nin genelinde ve İdlib’deki gelişmeler karşısında Türkiye’nin bir karar vermesi gerekiyor.
Türkiye ya askeri güce dayanarak İdlib’deki mevcut durumu korumak için çaba gösterecek ya da İdlib’i cihatçı terör örgütlerinin işgalinden kurtarmak için Rusya ve Suriye ile işbirliği yapacak.
Türkiye’nin İdlib’deki mevcut durumu korumaya çalışması demek, burada toplanmak zorunda kalan, başta HTŞ olmak üzere cihatçı terörist örgütlerin varlığını ve kenti yönetmelerini desteklemek anlamına gelecektir. Böyle bir pozisyonun uluslararası destek görmesi mümkün değildir. Başta Rusya ve Suriye, Türkiye’ye karşı tutum alacaktır.
Ayrıca Türkiye’nin Suriye ile ilgili olarak açıkladığı temel hedefine de aykırılık oluşturacaktır. Türkiye’nin Suriye’deki siyasi hedefi bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini korumaktır. Amaç bu olduğu halde Suriye’nin bir kenti olan İdlib’de egemenliğin Şam’a değil HTŞ terör örgütüne ait olmasını ve bunun sürdürülmesini istemek, Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak hedefiyle temelden çelişir.
Suriye açısından baktığınızda bu durum, Türkiye’nin bir kentinde PKK’nın egemenlik kurmasını Şam’ın desteklemesi gibi bir durumu ortaya çıkarır. Bu nedenle Türkiye’nin İdlib’de HTŞ egemenliğinin sürmesinde ısrar etmesi ve bunu ABD’ye yaslanarak yapması iki yönlü yanlıştır. Birincisi HTŞ Türkiye dahil bütün dünyanın terör örgütü kabul ettiği cihatçı ve eli kanlı bir örgüttür. İkinci İdlib’de ABD desteği almak, Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD devletçiği kuran ABD’nin bu pozisyonunu kabul etmek anlamına gelir.
Türkiye artık bir karar vermek zorundadır.
Türkiye, bölgede din devleti kurmaya çalışan hareketleri mi yoksa demokratik, laik modelleri mi destekleyecektir?
Din devleti kurmayı hedefleyen ve bu hedefe cihatçı terör örgütleriyle ulaşmaya çalışan hareketleri desteklemek, bölgedeki ilk ve tek demokratik, laik ülke olan Türkiye Cumhuriyeti açısından ağır bir çelişki oluşturur.
Türkiye’nin, komşularında demokratik, laik modeller kurulmasını destekleyen, demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan dinci akımlara karşı duran bir ülke olması gerekir.