Türkiye ve ABD’nin en üst perdeden restleşmesinin estirdiği savaş rüzgârları, Ankara’da varılan uzlaşma sonucunda şimdilik dinmiş görünüyor.
Türkiye’nin Suriye sınırına yığdığı bir kolordu büyüklüğündeki askeri gücüyle her an Suriye’ye Fırat’ın doğusundan girip 30-32 kilometre derinlikte bir “Barış Koridoru Harekâtı” yapması ve PKK devletçiğini yok etmesi planı tekrar rafa kaldırıldı. Yerini Türkiye ile ABD’nin ortak harekat merkezi kurarak, birlikte hareket etmeleri planı aldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) yine Fırat’ın doğusuna girecek ama bu sınır boyunca kesintisiz devam eden derin bir koridor olmayacak. Bazı yerlerde 5 kilometre bazı yerlerde 15 kilometreye varan derinlikte ama kesintili bir şekilde konuşlanma şeklinde olacak. PKK-PYD’nin de ABD tarafından donatılmış silahlı güçleri TSK güçlerinin konuşlanacağı yerlerden uzağa çekilecek, sınır bölgesindeki ağır silahlar da uzaklaşacak.
Türkiye ile ABD’nin Ankara’da vardıkları uzlaşma stratejik düzeyde bir anlaşma değil. Türkiye’nin hazırlandığı büyük bir askeri harekâtı durduran, iki tarafa da zaman kazandıran bir taktik uzlaşma niteliğinde.
Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde kurulan PKK devletçiliğini ortadan kaldırma, ABD’in de bu devletçiliği yaşatıp güçlendirme, böylece Suriye’nin kuzeyine daha köklü yerleşip gelecekteki şekillenmesinde ve enerji kaynaklarının kontrolünde belirleyici güç olma hedefi devam ediyor.
Türkiye ve ABD’nin siyasi hedefleri saklı kalmak kaydıyla, askeri alanda vardıkları uzlaşma, sorunu kalıcı biçimde çözecek özellikler taşımıyor.
Varılan uzlaşma karşısında tarafların pozisyonlarına yakından bakalım…
Terör örgütü PKK ve Suriye’deki uzantısı PYD-YPG, ABD’yi Türkiye ile masaya oturtarak, TSK’nın geniş çaplı askeri harekâtını önleyebildi. Böylece Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu idari, siyasi ve askeri yapıya dayalı devletimsi yapıyı güçlendirmek için çok önemli bir zaman kazandı.
Türkiye ile ABD arasında Ankara’da kurulan masadan, yok edilmekten kurtularak kalktığı gibi, taktik düzeyde de olsa Türk tarafının PKK’nın devletimsi yapısını zımnen kabullendiği bir sonuç elde etti.
Her iki sonuç da terör örgütü PKK açısından çok önemli kazanımlardır.
ABD, NATO’da 67 yıllık müttefiki olan Türkiye’ye karşı PKK’nın yanında olan duruşundan vazgeçmedi. Türkiye’nin, büyük çaplı askeri harekâtla, PKK’nın Suriye’deki varlığını yok etmesini önledi.
Türkiye’nin bu büyüklükteki bir askeri harekâtı, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığını ve etkinliğini zayıflatabilir, bu bölgede tutunmasını zora sokabilirdi. ABD bunu da önlemiş oldu.
Türkiye’nin 30-32 kilometre derinlikte, sınır boyunca oluşturacağı “Barış Koridoru” planını rafa kaldırdı. Sahada olduğu gibi Ankara’da kurulan masada da PKK’yı savunmaya devam etti ve Türkiye’yi çok daha kesintili bir şekilde 5-15 kilometrelik derinliklerde askeri konuşlanmaya ikna etti.
Bu sonuçla ABD, Suriye’nin kuzeyindeki varlığını ve işlevlerini değiştirmeden yoluna devam etme olanağı buldu.
Türkiye’nin pozisyonuna gelince…
Sınıra yığdığı askeri güce dayandırdığı diplomasisiyle amacına ulaşmak isterken, ilan ettiği hedefine göre daha küçük sayılabilecek sınır ötesi önlemleri bir dirençle karşılaşmadan gerçekleştirme olanağı bulmuş görünüyor.
Türkiye, varılan uzlaşma sonucu, yoğun tehdit gördüğü, sınırın Suriye tarafındaki yerleşim yerleri dışındaki boşluklarda askeri güç bulundurarak, köprü başlarını tutma ortamı sağladı.
Derin ve sınır boyunca uzanacak büyük askeri harekâtla, ABD’nin askeri ve siyasi gücünü karşısına almak, bunun Türk ekonomisinde yaratacağı olumsuz yansımalarla karşılaşmak yerine, ABD ile uzlaşmayı tercih etti.
Ankara’nın ilk tercihi planladığı harekâtı ABD ile uzlaşarak yapmak ve iki NATO üyesi ülkenin askerlerinin çatışma riskini bertaraf etmekti. İki taraf da uzlaşmayla bu riski ortadan kaldırdı.
Varılan uzlaşma, Türkiye’nin, “PKK denilen çıbanbaşını yok edeceğiz” söyleminden sonra Suriye’nin kuzeyinde oluşan devletimsi yapıyı zımnen kabullendiği gibi bir izlenim doğurdu.
Bu uzlaşmadan kimin daha kazançlı çıktığı veya hangi tarafın daha fazla ödün verdiği önümüzdeki dönemde Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelere göre değişecektir.
Ortaya çıkan tek net sonuç ise TSK’nın “Barış Koridoru Harekâtı”nın belirsiz bir süre gündemden düştüğüdür.