2016 yazından bu yana Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği, DİTİB’in üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Üye sayısı itibarıyla Almanya’nın en büyük Müslüman birliği DİTİB, daha önceleri de Türkiye ile ilişkileri üzerinden eleştiriliyordu, ancak bu eleştirilerin dozu, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir hayli arttı. Elbette bunda AKP hükümetinin darbe girişimi sonrası izlediği baskıcı politikanın payı büyük. Zira hep dediğim gibi, Türkiye hapşursa Almanya’daki Türkiye grip oluyor. Türkiye’deki baskı ve kutuplaşma olduğu gibi Almanya’daki Türkiye toplumuna yansıyor.
Son olarak DİTİB, imamlarının casusluk yaptığına dair iddialarla çalkalandı. Alman siyasetçileri de, medyası da iddiaların peşini bırakmıyor.
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanlığı’na göre, DİTİB imamlarının 28 kişi ve 11 kurum hakkındaki bilgiler Ankara’ya iletilmiş. “Casusluk faaliyetinde bulunduğu” iddia edilen imamların da, “hakkında casusluk yapılan vatandaşların” da sayısına dair çeşitli rakamlar öne sürülüyor. Hakkında muhbirlik yapıldığı öne sürülen kişilerin listesi ile yurtdışındaki resmi temsilciliklere Ankara’dan gönderildiği belirtilen yazılı emrin Alman medyasının elinde olduğu biliniyor. Elbette hakkında bilgi paylaşılan kişilerin pek çoğu Fethullah Gülen ve cemaatine yakınlığından şüphe duyulan kişiler. Sol örgütler ya da PKK ile ilişkisinden şüphe duyulan kişiler hakkında hem Almanya’da, hem de Avusturya ve Hollanda gibi Türkiyeli göçmen nüfusu yoğun ülkelerde muhbirlik yapıldığına yönelik iddialar da var, ancak bunun muhatabı şimdilik DİTİB değil.
Alman hükümeti DİTİB imamlarına yönelik casusluk iddialarını ciddiye alıyor. Konu Federal Meclis’teki oturumlarda da ele alındı ve Almanya’da 900 kadar camisi bulunan DİTİB’in dini bir cemaat olarak gerekli koşulları yerine getirip getirmediğinin belirlenmesi istendi. Yani DİTİB bir anlamda siyasi gözetim altında. Aslında sadece siyasi değil hukuki olarak da gözetim altında. Federal savcılık DİTİB hakkında “gizli servis için casusluk iddiası” ile soruşturma başlattı.
Yeşiller Partisi milletvekillerinden Volker Beck, iddialar patlak verir vermez, neredeyse bir ay önce Federal Başsavcılık’a suç duyurusunda bulunmuş, savcılığı, Ankara ile Berlin arasında gerilim tırmanmasın diye işi ağırdan aldığı için suçlamıştı. Alman İçişleri Bakanlığı Sözcüsü de konu ile ilgili inceleme başlatıldığını duyurmuştu. Ankara’ya iletilen bilgilerin casusluk içerip içermediği, eylemin de ceza hukuku açısından sonuçları olup olmadığı araştırılacak. Her şeye rağmen DİTİB ile kurulan diyaloğun önemini vurgulayan sözcü, Berlin’in Türkiye’nin Almanya’daki Türk toplumu üzerindeki siyasi etkisinden duyduğu rahatsızlığın da altını çizdi.
Aynı rahatsızlığı Alman iç istihbarat servisi başkanı Hans-Georg Maasen de duyuyor. “Almanya’da Alman çıkarlarına karşı istihbarat faaliyeti niteliğinde operasyonları kabul edemeyiz” diyen Maasen, Türkiye’nin NATO müttefiki olmasının da durumu değiştirmeyeceğini hatırlattı. Federal hükümetin uyum bakanı Aydan Özoğuz ise, “casusluk iddiaları doğruysa DİTİB’in sonuçlarına katlanması gerektiğini” söyledi. Federal başsavcılığın soruşturma başlatmasını doğru bulan Özoğuz, “DİTİB’in bir an önce Ankara ile olan göbek bağını kesmesini” istedi. DİTİB’in tüzüğünü değiştirmekle işe başlayabileceğini belirten Özoğuz, daha önceki açıklamalarında da DİTİB’in imamlarına maaşlarını Türkiye’nin değil Almanya’nın ödemesi gerektiğini savunmuştu.
Casusluk iddialarının ortaya çıkmasından sonra DİTİB, maalesef profesyonelce davranmadı. İddiaları yalanlamakla kalmadı, bunun açıkça birliğin adını lekelemek için yapılan bir karalama kampanyası olduğunu öne sürdü. Daha sonra yapılan açıklamada da iddiaların "titiz ve şeffaf” bir şekilde araştırılacağı belirtildi ve partiler üstü olduklarının altı çizildi.
Çizildi ama ısrarla istemesine rağmen Alman basınına birliğin tüzüğü yollanmadı. Son olarak DİTİB Genel Sekreteri Bekir Alboğa, yine casusluk suçlamalarını reddetti, ama “üç imamın tabiri caizse işgüzarlık yapıp Türkiye'deki Diyanet İşleri'nin Gülen taraftarlarıyla ilgili bilgi iletilmesi yönünde dış temsilciliklere gönderdiği yazılı talimatından kendilerine görev çıkardıklarını” söyledi. Bu talimatın DİTİB’e yönelik olmadığını hatırlatan Alboğa, bu durumdan büyük üzüntü duyduklarını da sözlerine ekledi. Bu açıklamanın dışında DİTİB, konu ile ilgili diğer soruları yanıtsız bıraktı.
Bütün bunlar olurken bazı DİTİB çalışanlarının da baskı altında olduklarını iddia ettiklerinden bahsediliyor. Farklı kaynaklar Ankara’nın Gülen hareketine yakın olduğu iddiasıyla bazı DİTİB imamlarını Türkiye’ye çağırdığını öne sürüyorlar. Belirli bir sayı verilmiyor, ama Ankara’dan yazılı tebligat aldığı söylenen imamların siyasi olarak ne Gülen, ne de AKP’ye yakın olduğu, daha çok Almanya’daki Müslümanların uyumu için çaba harcayan, yerel Alman siyasetçiler ile ilişki içerisinde olan ve aşırı dinciliğe karşı mücadele veren kişiler olduğu ifade ediliyor. Türkiye’den gönderilmeyip Almanya’da yetişmiş, Almancayı iyi konuşan, hatta Alman vatandaşı olan imamların özellikle baskı altında olduğu, sosyal medya üzerinden onlara karşı nefret kampanyası yürütüldüğü de var olan iddialar arasında. Mesela der Spiegel dergisine konuşan bir DİTİB imamı, görevli olduğu camiye her isteyeni, yani Erdoğan karşıtlarını da aldığı için, cemaate ait olmayan kişiler tarafından tartaklandığını anlatıyor.
Kısa adı DİTİB olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği, 1984 yılında kurulan ve bugün 900’e yakın derneği içinde barındıran bir çatı örgütü. Amacı, özelikle kadın ve gençlere yönelik dini, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerde bulunmak ve Almanya genelinde kendine bağlı derneklerin bu tür faaliyetlerini koordine etmek. Alman Dernekler Yasası’na göre kurulan DİTİB, yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Almanya’daki Müslümanların yüzde 70’ine hitap ediyor. Pek çok eyalet hükümeti ile işbirliği içinde olan DİTİB devlet okullarında da İslam dersi veriyor. Bugün Almanya’da Diyanet İşleri Başkanlığı, yani Ankara tarafından maaşları ödenerek gönderilen 906 erkek, 116 da kadin din görevlisi DİTİB’e bağlı olarak çalışıyor. Bu din görevlileri Ankara’da eğitilerek hazırlanıyor ve eğitim masraflarının bir kısmını da Almanya üstleniyor.
‘Katoliklerin Vatikan’ı DİTİB’in Ankarası var’
DİTİB’e yönelik eleştirilerin özünde Ankara, yani Diyanet İşleri Başkanlığı ile kurduğu yakın bağ yatıyor. Genel Sekreteri Bekir Alboğa, “nasıl Katolik kilisesinin dini otoritesi Vatikan ise DİTİB’in de ruhani anlamda Diyanet’in tarihi hikmet birikiminden paydaş olarak yararlandığını” söylüyor.
Ancak Alman hukukçular aynı görüşte değil. Deutschlandradio’ya konuşan hukuk profesörü Stefan Muckel, DİTİB’in Ankara ile bağının tüzüğü ile belirlenmiş olduğunu ifade ediyor. Tüzüğün maddelerini tek tek inceleyen Muckel, Diyanet İşleri Başkanı’nın yanı sıra din ateşelerinin de DİTİB’in doğal üyesi olmasını sorunlu buluyor. Beş kişilik danışma kuruluna Diyanet İşleri Başkanı’nın başkanlık etmesi, onun yokluğunda ise yardımcısının bu görevi üstlenmesi, yönetim kurulunun, danışma kurulunun gösterdiği adaylar arasından seçilmesi de Muckel için DİTİB’in Ankara’ya bağımlı olduğunun göstergesi. Muckel, “asıl sorunun Diyanet İşleri’nin başka bir ülkenin kurumu olmasından kaynaklandığını” da belirtiyor.
Profesör Stefan Muckel’in de dediği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın DİTİB üzerinde etkili olmasını 1900’lü yıllara dayanan Alman Dernekler Yasası mümkün kılıyor. Elbette DİTİB kurulduğunda da bu biliniyordu. Alman siyasetçiler göz yummayı tercih ettiler, aksi halde Almanya’da yaşayan Müslümanların temsiliyet sorununu kendileri çözmek zorunda kalacaklardı. Hatta AKP’nin iktidara geldiği ve ılımlı İslamın temsilcisi olarak görüldüğü yıllarda DİTİB’e gösterilen önem arttı.
Şimdi değişen sadece AKP hükümetinin tutumu. Ilımlı İslam değerlendirmelerine dayanak olan vasıflardan uzaklaşıp, başkanlık sistemi ile otoriterliğe evrilmesi, AB’den, Batı’dan uzaklaşması ile DİTİB de göze batmaya başladı. Bugün casusluk iddiaları ile sarsılan DİTİB’in Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşları oy kullanma hakkını elde ettiğinden beri düzenlenen her seçimde AKP’nin propagandası yapmadığını söylemek zor. Evet DİTİB çalışanları arasında Almanya’daki Müslümanların uyumu içinde çaba harcayanlar az değil. Bunların başında mesela Genel Sekreter Bekir Alboğa da geliyor. Şimdi bu din görevlileri de zan altında.
Almanya’da dini bir cemaat olarak tanınmak için gerekli makamlara çoktan başvuruda bulunan DİTİB, muhbirlik iddiaları yüzünden büyük bir sınavla karşı karşıya. Şimdiden bazı eyaletler DİTİB ile ilişkilerini dondurma yolunda adım attı bile. DİTİB eğer gerçekten Almanyalı Müslümanları kucaklamak istiyorsa, ki onların DİTİB’e ihtiyacı var, Ankara ile tartışmalara neden olan bağlarını kesmekten başka şansı yok. Tabii önce iddialara karşı muhbirlik yapılmadığını ispat etmeli. Bunun yolu da şeffaflıktan geçiyor.