Sol gözüm sağa nazaran daha az görüyor. Sol kulağımda hiç dinmeyen bir uğultu var. Geçen yıl düştüm, sol dizimin ön çapraz bağları koptu.
Sol yanım, zayıf yarım.
Sol yanım baba mirasım.
Babam iflah olmaz bir solcuydu. Sendikacıydı. Çocukluğum babam ve iş arkadaşlarının adalet arayışlarına tanıklık ederek geçti. Okuma yazmayı söktüğüm yıllarda elime hep bir Cumhuriyet gazetesi tutuşturdu babamın dostları. Gazeteci olmam boşuna değil. Hepsinin pos bıyıkları vardı, bıyıkları yüzünden korkuları da.
Babamdan adil olmayı öğrendim, ayaklarımın yere sağlam basması gerektiğini, ufak bir kayışta yeniden, yeniden toparlanıp ayağa kalkmayı ve bu kez daha sağlam basmayı öğrendim. "Bak işte" derdi babam "işte böyle basacaksın..." ve hiç üşenmez, ayağa kalkar, adeta gücünü karşısındakine aktarır gibi yere nasıl basılması gerektiğini gösterirdi.
Anlattığına göre, gençlik yıllarında maceracıydı benim babam. Bilmem, belki de değildi ama yaşadıklarını maceraperest bir dille anlatmayı severdi. Anlatırken "Eeeee... de derdi". Karşısındakinin hikayenin devamını merakla dinlediğini hissetmek isterdi anlaşılan. Pek çok hikayeyi ondan birkaç kez ama hiç sıkılmadan dinledim.
Alışveriş yapmayı annem sevdiğinden benim için pek özel bir şey satın almadı. Bir kırmızı pabuç armağan etmişti, bir de üzerinde tuğra olan altın bir kolye. Hiç dindar değildi, körü körüne inanmamak gerektiğini camide yaşanan trajikomik hikayeleri anlatarak dillendirirdi, neden tuğralı bir kolye aldı hiç sormadım.
Ben çalışkan bir talebeydim. Ders çalışmıyor diye değil, fazla çalışıyor diye şikayetler duydu öğretmenlerimden. Ben unutsam da lisedeki matematik öğretmenimin, eksiklerini bulduğum için kendisine hakaret ettiğimi düşünerek kafayı bana taktığını babam hiç unutmadı. Çünkü öğretmenimle bozulan aramı O düzeltmişti, tam bir kahraman edasıyla.
Biz neredeyse hiç kavga etmedik. Sadece birini hatırlıyorum. İlkokul yıllarımda mahallenin erkek çocuklarını eve toplamış, onlara ders çalıştırırken yakaladı beni babam. Laf söz olur diye onları göndermemi istedi benden sert bir ses tonuyla. İstediğini yaptım ama babama da günlerde küstüm bana güvenmiyor diye. Gönlümü almak için her gün çok sevdiğim şambali tatlısı getirdi eve. Bendeki de keçi inadı, özür diletene kadar sürdü. "Kızım" dedi "ben sana güveniyorum ama bu mahalle tutucu bir mahalle, anlamazlar seni, beni..." En büyük güven gösterisini beni üniversite eğitimi için Ankara'ya götürüp bıraktığında yaptı babam. Ankara'nın gri, kasvetli havasına uymayan pembe etek döpiyesim bir de pembe espadrillerim vardı üzerimde, hiç unutmuyorum. Sevmemiştim Ankara'yı, korkmuştum yalnız kalmaktan. Onunla dönmek istedim Manisa'ya, sıcak güvenli baba evime. Bir daha sınava girip İzmir'de okumak istediğimi söyledim, ağladım, ağladım. İşte o zaman sesini iyice yükseltti babam "Senin elde ettiğin, Siyasal Bilgiler'de okuma şansına erişmek isteyen yüzlerce genç var. Seninki şımarıklık. Burada kalacaksın, okuyacaksın ve belki de bir daha hiç dönmeyeceksin" dedi. Dediği gibi de oldu. Yıllar sonra annem, babamın da beni koskoca bir kentte yapayalnız bıraktığı için geceleri sessiz sessiz ağladığını anlattı.
Diyeceksiniz ki, şimdi bu kadın bunları niye anlatıyor.
Bir, babam gideli bugün tam bir yıl oldu. Çok sevdiği evinin karşısında kumlara oturup denize bakarak, bir yanımda "tarikat" başlıklı Cumhuriyet gazetesi ona bir yılda neler değiştiğini anlattım, kulağımda bir "Eeeee..." sesiyle.
İkincisi, az önce 20 rapçinin yaptığı "Susamam" adlı parça düştü sosyal medyadaki sayfama. Bir kez daha dinledim. Bir kez daha Deniz Tekin'in kadına uygulanan şiddeti konu alan şu sözlerine takıldı aklım...
Ve babama bana "ben de bilmem" dedirttiği için bir kez daha minnet duydum ona. İyi ki, hâlâ bu memlekette benim gibi "baba şefkati ile büyümüş" ve bunu öğrenmiş çocuklar var. Bağıran, azarlayan, yasaklayan, korkutan, şiddet gösteren, her şeye hakkı olduğunu düşünüp hükmedenlerin zulmünden bizi, karşısındakini dinleyen, tartışan, hatasını teslim eden, hak veren, cesaretlendiren, izin verenlerin şefkati koruyacak.
İşte ben bunu bilirim.
Huzur içinde uyumaya devam et babam...